19. Bölüm {O yavru...}

409 16 2
                                    

Bu bölüm benim için gerçekten özel canlarım... Yazarken her ne kadar göz yaşlarımı tutamamış olsam da sizin okurken gülümsemenizi istiyorum, içinize umut doğsun istiyorum... Benim için gerçekten özelsiniz, değerlisiniz. İyi  ve bir o kadar gülümsemeli okumalar diliyorum...

O an kelimeler çaresizdi, hayat durmuştu, duvarlar yıkılmıştı, eşyalar kırılmıştı sanki. Ama yerimde de duramazdım, koşmalıydım, eğer veterinere zamanında gitmezsem daha kötü şeyler olabilirdi. 

Olayların daha sonrası o kadar çalkantılıydı ki, koşup Hera'yı almam, onun bağırışları, gözlerimden akan yaşlar, apar topar okulun biraz uzağındaki hayvan hastanesine gidişim...

En son Hera'nın röntgeninin bitmesini beklerken elim telefonuma uzandı, arayabileceğim tek bir kişi vardı... Ege...

"Alo, Ege,"

"Efendim Kamelya, bir şey mi oldu?"

"Ege, okuldan bir şekilde çıkabilir misin?"

"Ne, neden?"

"Hera... Düştü,"

"Nereden?"

"Camdan..."

"İyi de, nasıl çıkmamı bekliyorsun?"

"Bilmiyorum, bir şekilde çık ve lanet olası hayvan hastanesine gel!"

Ege telefonu yüzüme kapattı, çok mu sert konuşmuştum?

(5 dakika sonra) (Video Games/ Lana Del Rey)

Ege'nin hayvan hastanesinin kapısından içeri koşarak girdiğini gördüm, soluk soluğaydı. Üzerine çok az çamur bulaşmış, alnı hafif terlemişti, bu haliyle bile bir soylu olduğu belliydi, her yanından asillik akıyordu.

"Ne oldu Kamelya?"

"Ege, Hera camdan düştü ve şimdi onu röntgene aldılar, nasıl bağırdığına bak!"

Arkadaki röntgen odasından gelen seslere bakılırsa Hera kendini elletmek istemediği için bağırıyor, hırlıyor ve korktuğu için miyavlıyordu. 

Röntgen odasının kapısı otomatik sensörler nedeniyle açıldığında ikimizin de gözleri o tarafa yöneldi, gelen veteriner hekimin ta kendisiydi,

"Size iyi ve kötü haberlerim var."

"Dinliyorum."

"Kedinizin düşerken pek zamanı olmamış anlaşılan, yan bir şekilde düşmüş, kaburgasında ve kalçasının sol bölümünde kırıklar var. Kalça kırıkları bağırsaklarına baskı yaptığı için idrara çıkamıyor. Kalça kemiklerinin düzelmesi için bir operasyon geçirmesi gerekir, kemikler bağırsağı daha fazla sıkıştırmasın diye kemikleri platin takarak destekleyebiliriz."

"Kötü olan haberiniz buysa iyi olanı merak ediyorum."

"Bu iyi haber... Böyle operasyonlarda düşükte olsa bir ölüm oranı var, on binde on yedi, bu yaklaşık binde bir gibi bir şey, düşük ama bir ihtimal. Onaylıyorsanız hemen ameliyata alabiliriz."

"Başka çarem yok ki zaten..."

"Peki, biz yarım saat sonra anestezi işlemlerini uygular, saat başında ameliyata başlarız."

Derin bir iç çektim, gözlerimi kapattığımda bile sallanma hissi devam ediyordu, 

"Ege, ya o yaşamazsa?"

"Endişelenme Kamelya, eğer Hera güçlü bir kedi olmasaydı eminim ki zaten camdan düştüğünde ölmüş olurdu."

O an sadece Ege'ye sarıldım, birileri bizim kraliyet soyundan geldiğimizi biliyor olursa hakkımızda dedikodular çıkabilirdi, inanın o an bu hiç umurumda değildi, sadece gözlerimden akan yaşların durmasına engel olmaktan vazgeçtim. 

Ege bir yandan sırtımı sıvazlıyor diğer yandan bana sarılıyordu. 

(10 dakika sonra)

"Ege, Hera'yı görmek istiyorum."

"Gel, bak veteriner hekim hemen şurada, gel ona sorup yanına gidelim."

Hera'nın hangi odada kaldığını öğrendikten sonra hızlı adımlarla o odanın olduğu tarafa gittik, kaldığı odanın üstünde yoğun bakım yazıyordu... Dokunmaya kıyamadığım, üzüldüğünde benim de kahrolduğum, çocuğum gibi olmuş o yavrunun olduğu odada... 

Ayaklarımın titrediğini hissettim, kahrolduğumu hissettim, bıçaklanmış hissettim. Fakat ağzımdan tek bir kelime çıkmadı, dokunmaya kıyamadığım patisine damar yolu açılmış serum bağlanmıştı, nefes sebebim olan o yavruya oksijen veriliyordu, her canı yanışında benim öldüğüm o yavru yenidoğan gibi küvezde kalıyordu, farklı bir uyuşturma yöntemi olduğundan küvez oldukça soğutulmuştu, titriyordu...

Sadece oturup onu izledim. Tek kelime etmedim, Ege'de öyle...

(15 dakika sonra)

Odaya arkasında öğrencileri olan veteriner hekim girdi. 

"Artık anesteziyi uygulayalım, daha sonra tıraş eder ameliyata alırız."

"Tamam."

Anestezi uygulanırken yalnızdım, triyaj odasındaydık, veteriner hekim ve öğrencileri Hera'nın iğnesini yapmış, tüylerini tıraş etmeye odaklanmıştı.

Dokunmaya bile kıyamadığım o tüylerin şimdi neredeyse yarısı gitmişti. Sanırım Tanrıya en çok dua ettiğim gün bu gündü. Sadece Hera'ma ruhundan üflemesini ve ona yeni bir hayat vaat etmesini diliyordum.

15 dakika sonra Hera'nın yaşadığını gösteren tek şey arada alıp verdiği nefesleriydi, birden öğrencilerden biri gelip Hera'yı kucağına aldı, başıyla selam vererek çıktı. Gözümden akan yaşlar durmuştu, aksine artık Hera'nın ölmesine ihtimal vermiyordum. Ege'nin dediği gibi;

"Eğer Hera güçlü bir kedi olmasaydı eminim ki zaten camdan düştüğünde ölmüş olurdu."

Artık sanki yeniden doğmuştum, gözümden akan yaşlar durmuş, Hera'nın o ameliyattan sağ salim çıkacağına dair inancım arşa taşınmıştı. 

Bir sevdiğinize bir şey olduğunda duygular gerçekten çok karışıyor, hem de çok... İçinize birden bir sevinç doğuyor, iki dakika sonra tekrar sönüyordu... Size bakan şaşı gözler kapanıyor, belki başkalarının yardımıyla kendilerine yeni sayfalar açıyorlardı... 

Ağlamak isteseniz de ağlayamıyor, çığlıklar atmak isteseniz de atamıyordunuz. Bir duygu silsilesine yatıyor, içinizdeki tüm umudunuzu, gelecek planlarınızı, mutluluğunuzu, hayatınızı o ameliyata bağlıyordunuz. Ama tüm bunların yanında kimi zamanda içinizi umut kaplıyordu, sevdiğinizin sağ salim ameliyattan çıkacağında hemfikir oluyordunuz.

Garip duygulardı bunlar...




Lordlar ve VarislerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin