"Saçmalık." Harold buradaki kimseye bağlanmak istemiyordu. Vanya'yı yavaşça kendinden uzaklaştırdı. Daha doğrusu denedi ama kız ona koala misali yapışarak bırakmamaya ant içmiş gibiydi. Her ne kadar denese de Vanya ondan ayrılmıyordu.
Harold bunun sebebini düşünüyordu ama çok geçmeden gömleğinde hissettiği ıslaklık sebebini belli etmişti. Vanya'yı sakinleştirmek istercesine elini sırtında gezdirdi. Ama bu yalnızca ağlamasını arttırmış bir işe yaramamıştı.
"Neden ağladığını anlamıyorum?" Biraz bekledikten sonra Vanya kollarını geri çekerek arkasına döndü. Hayla mutsuzdu. Göz yaşlarını koluna sileceğini görünce Vanya'nın elini tutarak onu engelledi.
"Sağlıklı değil. Kolun kanlanmış." Bunun üzerine Vanya kolunu indirerek burnunu çekti. Harold'un suratına bakmıyordu. Bunun üzerine Harold Vanya'yı neşelendirmek için "Ayrıca neyi sileceksin? Zaten yarısı gömleğimde! Dostluk bahanesiyle mendil olduk!" sahte bir sitemle söyledikleri nihayet kızı güldürmüştü.
"Dostluk bahane değildi. Ve üzgünüm ama saçmalık da değildi. Ben ciddiydim. Ama istemiyorsan tamam." Son cümlesi ile arkasını dönmüş ormanda ilerlemeye başlamıştı.
"Nereye gidiyorsun?" Vanya durarak yeri inceledi. Kısa bir an eğilerek birşeyler yaptıktan sonra tekrar Harold'un yanına geldi. Elini uzatarak adamın elini tuttu ve avucundakini eline bıraktı. Bunun üzerine Harold'un gözleri Vanya'dan ayrılmış avucuna düşmüştü.
"Beyaz Glayör değil belki ama dostluk neticesinde. Beyaz bayrak." Bunun üzerine Harold ormanı inletecek bir kahkaha atmıştı. Beyaz bayrak niyetine mantar getirmişti. Yine de kızı üzmemek için mantarı yere bıraktı.
"Burada daha iyi. Hem gübre olur. Belki sincaplar oraya birşeyler eker. Yada mantarı yerler. Ayrıca..." Konuşması ile kız ufak bir gülümseme ile ona baktı.
"Beyaz bayrak niye? Savaşta falan mıydık?"
"Ee! Sen benden kaçıyordun!" Bunu bir savaş olarak görüyordu. Yenildiği savaşın üzerine bu kadar basit bir savaşı kaybedemezdi.
"Üzgünüm küçük hanım. Savaşı kazanmayı denememişim bile. Denemem lazım. Kaç!"
"Ne?"
"Kaç!" Bunun üzerine kız anlamış olacak ki arkasını dönerek koşmaya başlamıştı. Harold içinden üçe kadar saydı.
1... 1,5... 2... 2,5... 3... 3'ümsü 3...
Ona verdiği süre bitmişti. Hızla kızın peşinden koşarak belini tuttu ve gıdıklamaya başladı. Vanya'nın ormanı inleten kahkaları ile Harold'da gülümsemiş ve geri çekilmişti.
"Madem öyle." Vanya'nın derin nefeslerinin arasından konuşması ile Harold'un kaşları çatılmıştı. Vanya ani bir hareket ile Harold'un üzerine atladı ve ikisini birden yere devirdi. Şimdi ise Harold'un sırtı yerdeydi ve kucağında Vanya'yı tutuyordu. Kız sanki hiç bir adamın kucağında değilmişçesine bağdaş kurmuş, sinir bozucu bir gülümseme ile Harold'a bakıyordu.
Vanya, Harold'un başını kaldırması ile elini alnına koyarak tekrar yatırdı.
"Ben kazandım." Harold, Vanya'nın dediklerine sahte bir sinirle karşılık verdi.
"Kime göre? Neye göre?"
"Sırtını yere getirdim. Ve ulusal Vanya savaş kurallarına göre şuan ben yendim." Vanya'nın dediklerine birşey demedi. Gülümseyerek başını çevirmesi ile sağında beyaz glayör'leri görmesi bir olmuştu. Az da olsa vardı. Elini uzatarak bir tane kopardı ve dönerek Vanya'nın saçı ile kulağının arasına sıkıştırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uğra Kollarıma
General Fiction"Burada biz umudu uçurtma olarak simgeleriz. Çünkü umut karşı koymaktır. Her türlü düşünceye, tehlikeye karşı vazgeçmemektir. Ve uçurtmalar... Uçurtmalar rüzgar gücü ile değil o güce karşı koydukları için yükselirler." "Ve asılı kalan uçurtma, umudu...