I See Red

100 10 21
                                    

Yıllar önce

Edward az sonra başına geleceklerden habersiz bahçedeki çiçekleriyle ilgileniyordu. Yeni açmış olan çiçeğinin kırmızısının ne kadar güzel olduğunu düşünürken az sonra kırmızıdan tiksineceğini aklından bile geçirmiyordu.

Fazlasıyla huzurlu hissediyordu. Rüzgar hafifçe esiyor, saçını dalgalandırıyor, çiçeklerin hoş kokusunu etrafa yayıyordu. Biraz ötedeki güllerin dallarına konmuş bülbüllerin hoş müziğini duyabiliyordu.

Her şey kusursuzdu.

Bahçeye bir şövalye adım atana kadar her şey kusursuzdu.

"Sen Edward'sın, değil mi?" diye sordu adam sevecen bir gülümsemeyle. "William'ın sevgilisi?"

Edward yutkundu. Bunu kabul etmesi tehlikeli olurdu, öyle değil mi?

"Hayır, asla. O benim kuzenim."

"Elbette öyledir," diye mırıldandı adam. "Kuzenini ziyarete geldim. Evde mi?"

Edward başını sallayarak onayladı. Başları belada mıydı?

"William!" diye seslendi eve girerken "Ziyaretçin var."

William büyük odada, devasa kitaplığının önündeydi. Bunca kitabı okuyacak zamanı nasıl bulacağını çok merak ediyordu Edward.

William ziyaretçilerini gördüğünde gözlerini sevinçle ışıldasa da çok geçmeden bakışları anlamsızlaşmıştı.

"Evime hoş geldin, Thomas."

"Görüşmeyeli çok uzun zaman oldu, William. Özlettin kendini. Ne zaman evine döneceksin?"

"Ben evimdeyim, Tom."

Adam histerik bir kahkaya atarak Edward'ı işaret etti.

"Bu pislik seni yoldan çıkardı, öyle değil mi? Sen böyle biri değildin William, gelecek vadeden bir yönetici, güçlü bir komutandın. Tanrı aşkına, zekiydin sen! İstediğin kadınla huzurlu bir yuva kurabilecekken bu iğrenç adam yüzünden ölmeyi mi seçeceksin?"

"Sevgilime bir kez daha hakaret edersen kafanı vücudundan ayırırmama kimse engel olamayacak," dedi William, sevgilisinin yaşarmış gözlerine bakmamaya çalışarak.

"Aklını nerede bıraktın, William? Erkeklerin altına yatman için mi yetiştirdiler seni? Bunca emeğin karşılığını böyle mi veriyorsun?"

"Beni odamızda bekle, aşkım," dedi William, Edward'a bakarak. "Misafirimizi yollayıp yanına geleceğim."

Edward ona karşı çıkmamıştı. Zaten Thomas içeri girdiği andan beri odadan çıkmak istiyor ancak William'ı yalnız bırakmaktan çekiniyordu.

Büyük odadan çıkarken acele etse de yatak odasına giderken adımlarını yavaşlatmıştı. William'ı yalnız bırakmak hoşuna gitmemişti. William'a güveni tamdı, onun ne kadar yetenekli bir asker olduğunu biliyordu ancak Thomas'da yetenekli birine benziyordu.

Derin nefesler alarak kendini sakinleştirmeye çalıştı. William'ın yanında olsam bile ona yardımım dokunmazdı, dedi kendi kendine. Edward'ın birini incitmesi mümkün bile değildi. Sanatçı ruhu bunu kaldıramazdı.

William'ın sesini duyabiliyordu. Kızgındı. Kelime seçimlerine dikkat etmiyor, ses tonunu sabit tutmaya çalışmıyordu. Karşısındaki adama olan öfkesini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyordu.

Thomas'ın sesinde kızgınlıktan hiçbir iz olmasa da iğrenme kendini oldukça belli ediyordu.

Her şey çok ani gelişmişti.

Thomas "Üzgünüm William ama bunu yapmak zorundayım, bana başka çare bırakmadın," demişti. Bu Edward'ın zihninde korkunç bir karmaşaya sebep olurken büyük odada hareketlilik olmuştu.

"İşimi zorlaştırma," demişti Thomas. "Bir anda olsun bitsin, sen de acı çekmemiş ol, William."

Edward'ın kalbi yerinden fırlamak üzereymiş gibi atmaya başlamıştı. Başı dönüyordu? Aşağıda ne oluyordu?

Edward henüz William'ın yanına gitmeyi aklına bile getiremeden hareketlilik tekrar başlamış, ağır bir nesnenin yere düşmesiyle çıkan tok ses evde yankılanana kadar da bitmemişti.

Bu dehşet verici ses Edward'ın kulaklarını doldurduğunda Edward tüm gücünü yitirdiğini hissetti.

"Tanrım bana yardım et," diye mırıldanarak William'ı yalnız bıraktığı odaya doğru yola çıktı. Eğer ölecekse bile William'ın yanında ölmek istiyordu, yalnız başına değil.

Titrek elleriyle odanın kapısını açtığında gördüğü manzara midesinin kasılmasına sebep olmuştu.

Kıyafetlerine bulaşmış kan izleriyle odanın ortasında dikiliyordu William. Sağ eli kanlı bir hançeri sıkı sıkıya kavramıştı. Ayaklarının ucunda yatan beden ise Thomas'a aitti.

"Beni idam etmek için bir adamın yeterli olacağını düşünmüşler," diye soludu William. Gözlerinde Edward'ın daha önce hiç görmediği bir ifade vardı.

"William..." Edward ne yapacağını bilmiyordu. Sevgilisinin yaşıyor olduğuna sevinse de bu evinde bir ceset olduğu gerçeğini değiştirmiyordu ve bu Edward'ın bayılacakmış gibi hissetmesine sebep oluyordu. "Yüce Tanrım," diye inledi titreyerk yere çökmeden hemen önce. Mide bulantısı dayanamacağı bir hal almış, gözyaşları yanaklarından süzülmeye başlamıştı.

"Aşkım sakin ol," dedi William, Edward'ın yüzünü kanlı elleriyle kavrayarak.

"William evimde bir ceset var!" diye bağırdı Edward korkuyla. Ne yapacağını bilemeden hareket ediyor, ayağa kalkıyor, bir anda tekrar çöküyordu.

"Özür dilerim, sevgilim," dedi William onu biraz olsun sakinleştirmek için yanaklarına, saçlarına ufak öpücükler kondurarak. "Burayı temizlemek zorundayız, aşkım" dedi Willam. "Lütfen kendini toparla."

Edward yutkunup, sevgilisinden güç alarak ayağa kalktı.

"Babam durmayacak," dedi William. "Bu evden çıkan ceset benimki olmadan durmayacak. Kendi buna hazırlamalısın."

Murder HouseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin