Edward aklını kaybedecekmiş gibi hissediyordu. Çevresindeki her şey ona boğucu geliyordu. Bu evde olmaktan tiksiniyordu adeta. Evinde biri öldürülmüştü. Sevdiği adam birini öldürmüştü. Bunu düşünmek boğulacakmış gibi hissetmesine neden oluyordu. Resim çizmek, yemek yemek istemiyordu. Tek istediği uyumaktı ama ne zaman gözlerini kapatsa dehşet verici kabuslar doluşuyordu zihnine.
"Edward?"
William odaya girdiğinde onu üzerine kan bulaşmış giysileriyle yatağa uzanmış titrerken bulacağını düşünmemişti.
"İyi misin, bitanem?"
Edward kısaca ona bakmış hemen sonrasında gözlerini kaçırmıştı. Çok hassas biriydi. O güzel gözlerinin dolması, hassas kalbinin kırılması, bedeninin dehşetle sarsılması için basit şeyler yeterliydi. Şimdi ise bu kırılgan sanatçı bir ceset taşımak, evinin bahçesine onu gömmek zorunda kalmıştı. Bütün bunlar onun için çok fazlaydı.
"Kendimi çok kötü hissediyorum, William."
William yatağa yaklaşıp onun yanında oturdu. Edward, sevdiği adamın yanındaki varlığından güç alarak başını onun dizine yasladı.
"Biliyorum ama geçecek, Edward. Kötü bir şey yapmadık. Şimdi acı çekiyor olabilirsin, vicdanın seni rahatsız ediyor olabilir ama böyle bir günde kalbini değil mantığını dinlemelisin, aşkım."
"Aklımdan bir an olsun çıkmıyor olanlar."
"Biraz uyumak ister misin?" diye sordu William, Edward'ın saçlarını okşayarak.
"Hayır."
"Yemek hazırlayayım mı?"
"Mutfağı yakarsın," dedi Edward alaycı bir şekilde.
"Seni nasıl mutlu edebilirim?"
"Bilmiyorum," dedi Edward fısıldayarak. Gerçekten bilmiyordu. Kederle dolu kalbi bu hüzünden bir daha asla kurtulamazmış gibi geliyordu. Ağlamak istiyordu ama ağlamaya başlarsa kendini toparlayamayazdı.
"Buna alışman gerektiğini biliyorsun, değil mi?" diye fısıldadı William, Edward'ın saçlarını yavaşça okşayarak.
"Biliyorum."
Biliyordu. Bu zamana kadar William'la çok mutluyudu, içi huzur doluydu. Tek bir günü bile kötü geçmemiş, kalbi hiç kırılmamıştı. Ne yazık ki sonsuza kadar mutlu olmak mümkün değildi. William'dan hoşlanmaya başladığı ilk andan beri bir sorun çıkacağını biliyordu. Soylu bir adamın ailesini reddederek, mantığının sesini bastırıp, kalbini dinleyerek Harry gibi biriyle biriyle olması pek çok kişinin anlayışla karşılayacağı, saygı duyacağı bir hareket değildi.
"Seni en iyi şekilde yaşatmak, mutlu olmanı sağlamak için elimden geleni yaptım hep. Son nefesimi verene kadar da yapmaya devam edeceğim. Sana her şeyimi verebilir, senin için canımı bile feda edebilirim ama sana huzur veremem, sevgilim."
"Senin yanındayken huzurluyum," diye fısıldadı Edward.
"Bir gün yanında olamayabilirim." Acıydı ama gerçek buydu. Babasının emri netti. Ya eve, görevinin başına geri dönecekti ya da ölecekti. William artık çocukça umutlara kapılmıyor, belki babam beni affeder, diye düşünmüyordu. Babası ondan nefret ediyordu ve onu öldürecekti. William'ın tek isteğiyse sevdiği adamın onun yüzünden ölmemesiydi.
"Hayır," dedi Edward nefes almakta güçlük çekerek. "Bunu söyleyemezsin bana. Beni yalnız bırakamazsın."
"Gerçekler bunlar, Edward. Neye hazırlıklı olman gerektiğini bilmelisin. Bir gün babamla başa çıkamayacağım."
"Ülkede seni çok seven gruplar var, desteklerini al William, bir şey yap."
"Eşcinsel bir adamı hiç kimse desteklemez, aşkım. O kişinin ne kadar iyi, ne kadar güvenilir olduğu mühim değil. Ben gözlerinde bir canavarım ve hep öyle olacağım."
"Bunu kaldıramam," dedi Edward. Bu dünyadaki tek dayanağı William'dı onu kaybederse diğer her şey önemini yitirirdi.
"Fransa'ya kaçabilirsin, orada durum daha iyi. Kendine yeni bir sayfa açarsın. Paramız var, bu konuda sıkıntı çekeceğini sanmıyorum zaten."
"Saçmalıyorsun William sus."
"Fransız beyefendileri tutkulu insanlar, seveceğin biriyle karşılacağına eminim."
Edward, William'la yüz yüze gelmek için doğruldu. İkisin de gözleri dolmuştu. Böyle konuları konuşmak ne kadar da zordu. Ne kadar da gerekliydi...
"Sevmeyeceğim," dedi Edward kesin bir ifadeyle. "Senden başkasını sevmeyeceğim, benim kalbim sana ait."
"Mutlu olma hakkını elinden alamam, aşkım. Benim de kalbim sana ait ama bu kalbin atmayacağı zamanlar gelecek. O zaman hayatına devam etmek zorunda kalacaksın. Seni sevenler çıkacak karşına, sen de onları seveceksin. Sadece tek bir şeyi unutma, hiçbiri seni benim sevdiğim kadar sevemeyecek."
"Sevmeyeceğim," dedi Edward bir kez daha. Gözlerinde inatçı bir çocuğun bakışları vardı. Sevmeyecekti, sevemezdi, sevmezdi. Başka birinin kolları arasında da kalbinde olma fikri de dayanılmazdı onun için. "Seni bir daha asla göremeyecek olsam da yüz hatların, kokun zihnimden yavaş yavaş silinmeye başlasa da kalbim hep sana ait olacak. Sonsuza kadar seveceğim seni."
Bu bölümde William ve Edward'a duş aldırmayı çok istemiştim ama yazarken o dönemde banyo yaptıkları yerin bizimki gibi olamayacağını fark ettim ve o kısmı silmek zorunda kaldım :/
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Murder House
Hayran Kurgu"Cinayet Evi" olarak anılan malikanede yaşayan gizemli ve bir o kadar da büyüleyici adam Harry'nin oldukça ilgisini çekmişti