Saat kaçtı, hatırlamıyorum. Sadece çok geç olduğunu biliyorum. Şu geç saatlerde uyumam gerekirken ben bir sandalye'de oturuyordum. Uyumuyor isem bile sevgilimi düşünmem gerekirdi şu geç saatte. Ama öyle değildi. Sevgilimi düşünmem gereken yerde, ben Lee Juyeon'u düşünüyordum, yine.
Aslında sinirliydim. Sinirlenmemi gerektiren bir şey olmamıştı ama sinirliydim. Sakin bir şekilde oturduğum şu sandalye'de öfkeliydim şimdi.
Juyeon'un telefonumu alıp gitmesinin üstesinden 3 gün geçmişti. Bir şey yapmadım ya da herhangi bir şey demedim. Uyandım, okula gittim, derslerime girdim ve eve geri döndüm. Juyeon'un arkadaşlarının gözlerinin benim üstümde olduğunu arada görüyordum. Belki'de benden büyük bir şey bekliyorlardı.
Onlarla tartışmamı, kavga etmemi, bağırmamı, sorun çıkartmamı, onları takip etmemi, ortalığı ayağa kaldırmamı, soru yağmuruna tutmamı, zıtlaşmamı bekliyorlardı.
Ama ben hiç birini yapmadım. Şu 3 gündür oldukça sıradan geçirmiştim günlerimi. Her ne kadar iyi gelse'de tuhaftı. Juyeon ile yaşadığımız o aksiyonlu anlardan sonra ard arda yaşadığım sakin günler tuhafıma gelmişti.
Mutfaktaydım. Evde sadece mutfağın ışığı yanıyordu. Sandalye'de oturmuş, masanın üstüne Changmin'in telefonunu koymuştum. Göğsümde topladığım kollarla telefonun siyah ekranına bakıyordum.
Çok değil, bir saat önce Changmin'in telefonuna bir mesaj gelmişti. Ben bunu yarım saat önce görmüştüm. Numara kayıtlı değildi. Mesaj'da bir konum yollanmıştı ve tek bir cümle vardı.
2 saat sonra
Mesajı alır almaz onlardan birini arayacaktım ama anlam veremediğim bir dürtü ile durmuştum. Konum bana yabancıydı ama eminimki tekinsiz bir yerdi.
Merak ediyor muydum?
Evet
Karışmak istiyor muydum?
Pek değil
Ama içimden bir ses kurcalamamı söylüyor muydu?
Kesinlikle evet
Derin bir nefes verip telefonu elime aldım ve şifreyi girdim. Kişilere girerken kimi aramam gerektiğinden emin değildim. Zira, hiç birinin ismini bilmiyordum. Araya bileceğim, bildiğim üç isim vardı.
Juyeon, Minho, Moonbin
Juyeon'u aramayacaktım. Onu en başta çıkartmıştım gözden. Geriye iki seçenek kalıyordu. Ya da bir, Minho'nun benden haz ettiğini düşünmüyordum. Bu yüzden parmağım Moonbin'in numarasının üstünde durmuştu.
Onu arayıp telefonu kulağıma yasladım ve bekledim. Telefon çalmaya devam etmişti ama Moonbin açmamıştı. Telefonu kapatıp Minho'yu aramadan önce düşündüm. Minho'yu arama konusunda tereddütlüydüm.
O yüzden, o gün o eve gittiğimde geri kalanlarını düşündüm. Hepsi samimi insanlara benziyordu, özellikle sarı saçlı olan. Ona denk gelmesem bile diğerleri'de samimi durdukları için onlarla Minho'yla konuşacağımdan daha rahat konuşacağımı düşündüm.
Changmin'in arama listesinde çok fazla isim yoktu. Üç kız, altı erkek ismi vardı. Kızların ismini okuduğumda tanıdık gelip gelmediklerini düşündüm. Eğer o gün sarı saçlı çocuk konuştuğu kız için derse girdiyse, imzalar iken illaki okuduğum isimler oluyordu. Muhakkak tanıdık gelirdi. Ama öyle olmadı. Üç tane kız ismi vardı, ama üçü'de yabancıydı bana.
Seulgi
Sana
Yeeun
Bir kere daha baktım isimlere ve bir kere daha düşündüm. Ama sonuç aynıydı. Onları boş verip erkeklerin isimlerine baktım. Elenen dört isim ile birlikte geriye sadece üç isim kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Racing -°- Lee Juyeon
FanfictionLee Juyeon araba yarışçısıydı. Kang Sunyeon ise sevgilisi ile araba yarışlarını izlemeye giderdi. Ama izlediği yarıştan sonra Lee Juyeon, Kang Sunyeon için sadece araba yarışçısı olarak kalamamıştı. ... *Kitabın şarkısı -> Shawn Mendes/Treat You Bet...