Herkes sevdiğini öldürür derlerdi. Ben buna inanmıyordum. Herkes sevdiğini öldürmezdi. Herkes sevdiğinin canını yakardı ve seven onu sevdiği için canının yanmasını da severdi. İşte bu yüzden seven yavaşça öldürürdü kendini.
Saatler olmuştu, bakmamıştım saate ama eve geleli saatler olduğunu biliyordum. Odamdaydım. Işıkları yakmamış, perdeleri kapatmıştım. Karanlık olsa da Juyeon'un odası kadar karanlık değildi, perdelerin arasından sızan sokak lambasının ışıkları dolduruyordu biraz odayı.
Odaya geldiğimden beri yaptığım şeyler belliydi. Yatağın üstüne uzanmış, endişeden dolayı kalkıp volta atmış, yere oturup arkamı yaslamış ve öylece karanlıkta bir noktaya dalıp gitmiştim. Sırtımı yasladığım yerler yatak ve ya duvar olmuştu.
Sayısız kez ağlamıştım. Kalbimde ki acı yüzünden ağlamaya başlıyordum bir anda. Bacaklarımı kendime çekip kollarımı bacaklarının etrafına doluyordum ve alnımı dizlerime yaslayarak sessizce ağlıyordum. Ağlamam durduğunda ise öylece bir noktaya dalıyordu gözlerim ve ne kadar süre baktığımı bilmeksizin kalıyordum öyle.
Şimdi ise yatağın ucunda, ortasında oturuyordum. Ellerimi iki yanıma yatağa koymuştum ve yine öylesine bir yere bakıyordum. Gözlerimin ne kadar şiştiğini tahmin bile edemiyordum ama ağrısından ve yoğunluğundan dolayı fena şiştiklerini anlayabiliyordum.
Kapı tıklatıldığın da kuru bir sesle "gel" dedim. Ses tonumun bu kadar kötü çıkmasını beklememiştim ama saatlerce konuşmayıp ağlayan birinin sesi nasıl güzel çıkabilirdi ki.
Kapı aralanıp açıldığında başımı kaldırıp kimin geldiğini seçmeye çalıştım. Işıkları açık olan koridor Minho'nun yüzünü ortaya çıkardığın da böyle bir durumda olmasam şaşkınlığımı gizleyemeyeceğimi biliyordum.
Odaya girip kapıyı kapattığın da tekrar karanlıkta kalmıştık. Yatağa doğru adımladığını zor da olsa duymuştum. Yatağın sol tarafında bir hareketlilik olduğunda oraya oturduğunu anlamıştım. Aramızda mesafe vardı, yatağın sol uç tarafı vardı aramız da. Arkamız birbirine dönük duruyorduk. Bunu odayı az çok aydınlatan ışıktan görebilmiştim.
"Böyle saçma bir soru sormak istemiyorum ama, iyi misin?"
Minho'nun duygu barındırmayan sesini işittiğimde dediği şeyi anlamam bir kaç saniyemi almıştı. Alt dudağım öne doğru büzülürken gözlerimin yaşadığını hissettim. Gözlerimi sımsıkı kapatıp kirpiklerimin ıslanmasına izin verdim ama ağlamadım. Ama yine de gözlerimi kapatmak bana faydalı olmamıştı. Gözlerimi her kapattığım da Juyeon'un kaza yaptığı sahne canlanıyordu zihnimde.
"İyiyim" sertçe yutkunup boğazımı temizledikten sonra kurduğum cümle belki de kurabileceğim en saçma cümle olmuştu.
Gerçekten mi Sunyeon? Gerçekten şu durumda iyi misin? Minho nezaketen sormuştu nasıl olduğumu, sende nezaketen mi iyi olduğunu söylemiştin öyle olmadığın apaçık ortadayken?
Ne büyük saçmalıktı ama.
Minho'nun derin bir nefes aldığını duydum. Öne eğildiğin de kollarını bacaklarına dayamıştı.
"İyiyim dediğin de iyi olmicaksın. İyiyim dediğin de hiç birimiz bu yalana inanmicaz. O yüzden iyi olmadığın zaman bunun tersini söyleme Sunyeon, çekinme"
Başımı çevirip arkası bana dönük olan Minho'ya baktım. Biraz önce beni azarlamış mıydı yoksa destek mi olmuştu bilmiyorum ama böyle bir konuşma beklemiyordum. Aslında Minho'dan hiç bir şey beklemiyordum. Yanıma gelmesini, benimle konuşmasını. Hiç birini. Minho ile tanıştığımdan beri ilk defa bana bu kadar uzun cümle kurmuştu. Aslında Minho ile bulunduğum tüm ortamları sayarsam onu ilk defa bu kadar uzun cümle kurduğunu işitiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Racing -°- Lee Juyeon
FanfictionLee Juyeon araba yarışçısıydı. Kang Sunyeon ise sevgilisi ile araba yarışlarını izlemeye giderdi. Ama izlediği yarıştan sonra Lee Juyeon, Kang Sunyeon için sadece araba yarışçısı olarak kalamamıştı. ... *Kitabın şarkısı -> Shawn Mendes/Treat You Bet...