Bölüm 11 "Uzaklardaki Prenses"

10 6 21
                                    

Çağrı'nın Anlatımıyla

Saat gecenin biri ve biz Derin'le benim yatağımda yatıyoruz. Pars ise salondaki koltukta uyuyor.

"Derin, uyumak için hayal kurmaya ne dersin?" Bu son çaremdi sanırım. Masal anlatmış, ninni söylemiştim ama uyumamıştı. "Birlikte kuralım dayı."

"Tamam, ne düşünelim güzelim?" Derin biraz düşündükten sonra cevap verdi. "Hmm, kelebek veee kalp hayal edelim dayı. Olur mu?" Başımı sallayıp onu onayladım. İkimiz de gözlerimizi kapatıp hayal etmeye başladık.

Ben onu -Eylem'i- hayal etmiştim. Aslında Derin'le aynı şeyin hayalini kurmuştuk. Eylem bir kelebekti ve benim kalbime konmuştu. Ne yazık ki kelebeklerin ömrü bir günlüktü. Bu yüzden kalbimde sonsuza kadar kalamazdı. Şimdi gittiği için onu suçlamamalıyım. Nasıl kelebek öldüğü için kalbimden gitmek zorunda kaldıysa. Onun da gitmesinin bir sebebi vardı. Eylem beni asla bırakmazdı. Tabii geçerli bir sebebi yoksa.

Sonra aklıma, Pars'ın söyledikleri geldi. "Hayır Çağrı, o senin yaralarını falan sarmadı. Sadece yaralarını gösterdi. Yaralarını kendin sardın. Kimse kimseyi iyileştiremez. Kendini kandırmayı kes. Kendini tanıyan en iyi sensin onun sana merhem olduğu falan yoktu. Böyle bir şey olamaz."

Belki de gerçekten aşk diye bir şey yoktu, Pars haklı olabilirdi. 'İki kişinin birbirini aynı anda sevmesi...' Bu cümlenin bir devamı yok. Çünkü imkânsız şeylerin cümlesi kurulamaz.

"Dayı! Uyuyamıyorum." Yatakta doğrulup bağdaş kurarak oturdum. "Neden prensesim?"

Omuz silkip dudaklarını büzdü. Bu 'Ah bir bilsem.' hareketiydi. "Ne yapalım peki?" Hiç düşünmeden cevap verdi.

"Parka gidelim." Kaşlarımı çattım. "Dayıcığım saat gece iki."

"Dayı lütfen, hadi." Yataktan kalkıp Derin'in üzerini değiştirdim. "Hadi koş Pars'ı uyandır." Derin, Pars'ı uyandırmaya gidince, ben de hızlıca üzerimi değiştirip salona gittim.

"Ne parkı abi." diyerek gözlerini kaşıyordu. "Sorgulama Pars, çok sorgularsan dinden çıkarsın kardeşim hadi."

"Ya ne alakası var. O bunun için geçerli değil ayrıca."

"Hı hı, tamam. Biz arabadayız oraya gel." Derin'le aşağıya inip arabaya bindik. Onu arka koltuğa oturtmuş kemerini takmıştım. Sürücü koltuğuna oturduğumda Pars da gelmişti. Arabayı sürüyordum ama sürüyorum diyemezdim. Hem uyarı veriyor hem de istediğim gibi gitmiyordu.

"El frenini indir, el frenini." dedi Pars sesini hafifçe yükselterek. " Senin bu Eylem aşkın başımıza iş açacak."

"Hayır abi, uykusuzum ondan."

"Hı hı, tamam." dedi beni taklit ederek.

Arabayı park ettikten sonra arabadan indik. Pars, Derin'i de indirince arabayı kilitledim. Saat gece iki olduğu için parkta kimse yoktu.

"Oğlum, kıza bak be afet afet." dedi Pars çardakta oturan çifti göstererek. Çiğköfte yiyorlardı, hayır yemiyor gömüyorlardı.

"Dayı, hadi şuna binelim." dedi tahterevalliyi göstererek. "Pars abinle bin güzelim."

Pars, Derin'i kucağına alıp tahterevallinin bir tarafına oturdu. Pars, diğer tarafı işaret ederek "Geç bakalım." dedi. İstemeye istemeye oturdum. Derin, kahkahalarla gülüyordu. Parslar yere yakın olduğu sırada Derin atlayarak yere indi ve koşarak kaydırakların olduğu yere gitti.

Pars cins cins hareketler yapmaya başladı. "Düzgün dur." demeye kalmadan yere düşmüştü. Gülerek inip yanına gittim.

Kaydırakların orayı göstererek "Bak şu çocuk senden daha olgun abi." dedim. Sonra işaret ettiğim yere baktım.

"Derin?" Derin yoktu. Pars, düştüğü yerden kalktı, kaydırakların olduğu yere doğru gidip onu aramaya başladı. Ağaçların olduğu tarafa doğru bakarken omzumda hissettiğim elle arkamı döndüm. Karşımda, az önce gördüğüm o iki kişi vardı. Genç kadın Derin'in elinden tutuyordu.

"Siz yere düşen beyefendiyle oynuyordunuz. Kızınızı bizim olduğumuz çardağa geldi." Derin'in kolundan tutup hafifçe kendime doğru çektim. "Teşekkür ederim."

Yanındaki çocuk konuşmaya başladı bu sefer de. "Bir dahakine oyununuza kızınızı da katın lütfen. Biz burada olmayabilirdik." Kız, çocuğu koluyla dürtüp uyardı. Ben cevap verecekken Derin araya girdi.

"Yakışıklı abi, ben onun kızı değilim ve kaybolmadım merak etme. Bu ablayla tanışmak için gelmiştim siz beni hemen buraya getirdiniz. Şimdi gidebilirsiniz. İyi geceler." diyerek el salladı.

Derin'i salıncakta sallamaya başladım. Pars da salıncağın direğine yaslanmıştı. "Bir günümüz de olaysız geçsin ya." Pars her zamanki gibi söylenip benim sinir kat sayımı artırmaya başlamıştı.

"Bak stres oldum karnım acıktı." Sadece benim duymam için fısıltıyla konuşmaya başladı. Çünkü az önceki çocuk, yanımızdaki salıncakta kız arkadaşı olduğunu tahmin ettiğim kızı sallıyordu. "O embesil de acayip bir şekilde çiğköfte yiyordu zaten." Sesini birden yükselterek;

"Kardeşim, gel gidelim Urfalı Mahmut Usta'ya." deyince yanımızdakiler bir anlığına bize baktı. "Boğazını patlatırcasına bağırmana gerek yok Pars, aramızda bir metre bile yok seni duyabiliyorum kardeşim. BAĞIRMA!" Bu sefer de ben bağırmıştım ve bize 'İyi değiller sanırım.' der gibi bakmışlardı.

"Dayı uykum geldi." Derin'i salıncaktan indirip kucağıma aldım. "Gel bakalım dayısının gülü." Yanımızdakilere dönüp konuşmaya başladım.

"Tekrar teşekkür ederim."

"Önemli değil." diyerek karşılık verdi kız. Tam gideceğim sırada Derin onlara el sallayıp "Görüşürüz." dedi. Pars, yanımda durmuş saçlarını düzelterek kızın dikkatini çekmeye çalışıyordu. Bir de bana ilişki dersi veriyor şu hâle bak.

"Teşekkürler prenses." dedi kıza. O an yemin ederim çocuğun gözlerinden alev çıktı. İsmini bilmediğim çocuğa yaklaşarak. "Al kardeşim, eti de kemiği de senin." dedim ve kucağımdaki Derin'le arabaya bindim. Arkamdan sesler geliyordu ama en fazla ne olabilirdi ki? En fazla dayak yer gelirdi ki çok geç kalmadan koşarak arabaya bindi.

"Sür sür, çiğköfte yiyelim en iyisi." dedi nefes nefese. Gayet sakin bir şekilde arabayı sürmeye başladım. "Adam manyak, al yemedik sevgilini tepe tepe kullan."

"Oğlum, sen haksızsın. Niye milletin sevgilisine sarkıntılık yapıyorsun?" Söylediklerimi duymazdan gelerek heyecanlı heyecanlı anlatmaya devam etti.

"Bir de bana 'Höst' dedi. Köpek miyim ben be? Sensin höst."

"Bağırma Pars, çocuk uyuyor! Bir şey yok, hâlâ yaşıyorsun. Demek ki sorun yok."

"Gururum incindi Çağrı. Anlıyor musun?" dedi elini kalbinin üzerine koyarak. Sonra devam etti;

"Gerçi ben onu döverdim de gece gece aksiyona gerek yok. Ayrıca çocuk vardı korkar falan diye."

"Pars, adam senin iki katındı. Herif enine boyuna hayvan gibi. 1.70 boyunla edebiyat yapma kardeşim."

"Yok abi, yani kas var ama icraat yok." Sonra arka koltuktan bir ses yükseldi;

"Pars, o yakışıklı abiyi kıskandın mı sen?" Evet, Derin'in Pars'tan daha mantıklı olduğu doğrudur.

"Ne kıskanacakmışım ya?"

"Tamam tamam, üzülme. Sen de yakışıklısın, hem sen benim prensim değil misin? Prensler yakışıklı olur. Yakışıklı abi de ablanın prensi. Dayım da prensti ama onun prensesi çok uzak ülkelere gitmiş."

Derin'in son cümlesi beni duraksatmıştı. "Dayı ama üzülme. Yine gelecekmiş prensesin. Hem de daha da güzelleşip gelecekmiş, dinlenmek için gitmiş oraya. Annem öyle dedi. Hem prenssiz prenses mi olur? O gelene kadar ben senin de prensesin olurum olmaz mı?"

"Olur güzelim."

Saatin gecenin dördü olmasını umursamayıp Pars'la çiğköfte yemiştik. Derin bu sırada arabada uyumuştu. Pars'ın kaç çiğköfte yediğini saymak gibi bir işsizlik yapmak istememiştim ama üç taneden fazla yediğine emindim. Tabii bir de bunun "Oğlum midem nasıl bulanıyor anlatamam, arabayı sarsmadan kullan." kısmı vardı ve ben burayı da çekmek zorunda kalmıştım.

GÜZEŞTEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin