Bölüm 14 "Bir Zamanlar"

11 6 22
                                    

Eylem'in Anlatımıyla

22.05.2023/Pazartesi/

Babam, benim yanıma geleceğini söylemişti. Ben de evi hızlıca toplayıp süpürmüştüm. Zaten çok da dağınık değildi. Hızlıca üzerimdeki gecelikleri değiştirdim. Telefonumu alıp listeden bir şarkı açtım. Bir anlığına gözüm saate kaydı; 16.16

Çağrı'yla saatlerin ifade ettiği şeylere inanırdık. 16.16, Sevdiğiniz kişinin sizden arkadaş çevresine bahsettiğini ifade ederdi. Sanırım bunların uydurma bir şey olduğunu kabul etmeliydim. Çağrı neden benden bahsetsin ki şu anda? Ben bunları düşünürken Şebnem Ferah nakarata girmişti;

Sil baştan başlamak gerek bazen.

Hayatı sıfırlamak.

Sil baştan sevmek gerek bazen.

Her şeyi, unutmak.

(Şebnem Ferah-Sil Baştan)

Her şeyi unutur zihin ama birisini Alzheimer olsa unutamaz. Çünkü o zihne değil, kalbe kazınmıştır.

Kapı çalınca şarkıyı durdurup kapıyı açtım. Babamın yanında hemen hemen benim yaşarlımda birisi daha vardı. İlk başta kaşlarımı çatıp soran gözlerle babama baksam da içeri almam gerektiğini fark etmiştim.

"Hoş geldiniz." dedim, ne kadar hoş gelebilirdi ki?

"Hoş bulduk kızım." diyerek salona geçti babam. Yanındaki çocuk hiçbir şey demeden babamı takip etti. Bu öküzü nerden bulmuştu babam?

Yan yana koltuğa oturdular ben hâlâ ayaktaydım. "Kızım, bu arkadaşımın oğlu Emre." dedi yanındaki çocuğu göstererek.

"Ee sonuç?" dedim kollarımı göğsümün üzerinde birleştirip. Babam yüzüne yapmacık bir gülümseme yerleştirdi. "Tanışın diye kızım."

"Ben de Eylem" Çocuk ayağa kalkıp elini uzatınca. Burnumu kırıştırarak. "Öyle gereksiz temas sevmiyorum. Sen de Emre'sin ve tanıştığına memnun oldun biliyorum."

Ne diyeceğini bilemeyip, itici bir şekilde gülerek tekrar oturdu. Babam, her zaman olduğu gibi gözlerini irileştirerek kendince beni uyardı.

"Kızım, hadi bir kahve yap." Yapmacık bir tavır takınıp konuşmaya başladım.

"Aa, baba inanır mısın? Daha dün bitti kahve." Babam, bir şey daha isteyecekken lafını kestim.

"Hatta benim şimdi çıkmam lazım. Kuaför randevum var." Kuaför randevum falan yoktu aslında ama artık var. Odamdan çantamı alıp kapıya yöneldim. Ceketimi giyerken salonun kapısına dönüp;

"Baba, siz oturun istersen?" dedim. Derin bir nefes alıp ayağa kalktı. "Biz de gidelim, başka zaman geliriz artık."

"Tabii tabii, başka zaman gelirsiniz babacığım." Babamlarla birlikte evden çıktık. Onlar babamın arabasına binip gittiler. Beni de kuaföre bırakmak için çok ısrar etmişlerdi ama tabii ki kabul etmemiştim.

Yavaş yavaş yürüyordum ne nereye gideceğimi, ne de ne yapacağımı biliyordum. Belki de gerçekten kuaföre gitmeliydim. Çantamın içine koyduğum telefonu ararken elimi bir şey kesti. Elimi kesen kâğıttı, kan bulaşan kâğıdı aldım. Bunu ben mi koymuştum. Hatırlamıyorum, çünkü uzun zamandır bu çantayı kullanmıyorum. Kâğıdı açıp okumaya başladım;

Bu notu ne zaman okursun bilemiyorum ama bunu gerçekleştirmek için okumanı bekleyeceğim. Dün akşam karla oynarken bir kız sana 'Bence sen çok güzel bir anne olursun.' dedi ya, içim gitti işte ona. Sonra dedim ki neden bir köpek sahiplenip ismini berceste koymuyoruz?

GÜZEŞTEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin