Bölüm 18 "Hiç Yaşanmamış Biri"

15 5 10
                                    

16.07.2023/Pazar/

Eylem'in Anlatımıyla

İçeri girdiğimde karşımda Pars'ı görmem kalp atışlarımın düzensizleşmesine neden olmuştu. Kapının önünde bu şekilde dikilmem, dışarıdaki insanlar tarafından hoş karşılanmayacağı için çekinerek içeri girdim ve kapıyı kapattım. Ne yapmam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

"Sen hangi yüzle buraya gelebiliyorsun?"

"B-ben bilmiyordum."

"Çağrı senin yüzünden ne hâle geldi haberin var mı? Perişan hâlde çocuk."

"Pars yapma, gerçekten isteyerek olmadı." Titreyen sesim beni çok zorluyordu.

"Nasıl isteyerek olmadı Eylem? Seni istemiyorum demişsin. Sen gittiğinden beri toparlamak için ne kadar uğraştık biliyor musun? Aşk bu mu sence?"

"Pars." dedim yalvarır gibi.

"Ne Pars, ne? Pars falan deme." diye bağırdı birden. Bu bir adım gerilememe sebep oldu.

"Elimden bir kaza çıkacak Eylem, Çağrı'ya görünmeden git." dedi kapıyı işaret ederek.

"Ama..." Cümlemi tamamlamama izin vermedi.

"Zaten bir kere gittin Eylem. Tekrar gitmek bu kadar zor olmamalı." Bu cümle beni o kadar yaraladı ki. Yetmiyormuş gibi cümleleri ardı ardına sıralamaya devam etti;

"Ne istiyorsun? Çağrı'nın seni görüp daha çok acı çekmesini mi?" Gözümde biriken yaşları serbest bırakıp hızla odadan çıktım.

Çağrı'nın Anlatımıyla

Sigarayı söndürüp içeri girdim ve asansöre bindim. Asansörün içindeki koku beni geçmişe götürdü. Fazlasıyla tanıdıktı. Asansörden inip odanın önüne geldiğimde de, hatta odanın içinde de beni geçmişe götüren o koku etkisini sürdürüyordu. Çok yakından tanıdığım koku beni durgunlaştırmıştı.

"Pars, niye yüzün kızardı senin?" diye sordum yerime otururken.

"Sıcaktandır, ben biraz hava alayım." diyerek yerinden kalktı. O an ellerinin titrediğini fark ettim. Yanımdan geçecekken kolundan tutup onu durdurdum.

"Ne oldu kardeşim?" Sertçe kolunu çekip "Bir şey olduğu yok Çağrı." dedi ondan beklemediğim net bir sesle.

"Tamam, hava al gel öyle konuşalım." Pars hızlı hızlı odadan çıktı. Bilgisayardan yarım kalan maili yazmaya devam ettim ama cümleleri bir türlü toparlayamıyordum. Odak noktam tamamıyla başka bir yöne çevrilmişti; o tanıdık kokuya.

Arkama yaslanıp, birkaç saniyeliğine gözlerimi kapattım. Derin bir nefes aldım, düşüncelerimi dağıtan şeylerden uzaklaşmaya çalıştığım sırada içeri Pars girdi.

"İyi misin?" diye sordum tereddütle. Sanki az önceki Pars o değilmiş gibi cevap verdi;

"Niye kötü olayım ki? Gayet iyiyim."

"Pars." dedim yüzüne dikkatle bakarken. Yerine oturup "Hmm" dedi 'Efendim' der gibi.

"Eylem mi geldi?" Bu söylediğim onu duraksatmıştı. Gerçeklikten uzak bir şekilde gülerek "Ne Eylem'i Çağrı? İyice saçmaladın sen de." dedi.

"Pars, emin misin?"

"Çağrı, kendine gel istersen. O buraya niye, hangi yüzle gelsin kardeşim?"

Belki de Pars gerçekten haklıydı. Ben fazla abartıyordum. Unuttuğumu söylesem de unutamamıştım. Bu doğruydu ama kendimi yıprattığımı düşünmüyordum. Aşk yıpratmazdı ki. Ama Eylem'le aramızda olan şey artık bir aşk değildi. Yabancılıktı, uzak olmaktı, yok olmaktı. Evet, biz artık birbirimize yok olmuştuk. Vardık aslında, tanınıyorduk ama birbirimiz için yoktuk.

GÜZEŞTEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin