Yazarın Anlatımıyla
Pars, kardeşi gibi sevdiği adamın ölüm haberini aldığı an kahrolur ve ilk uçağa atlayıp Türkiye'ye geri döner. Herkes perişan bir haldedir. Kardeşinin defin işlemleriyle özenle ilgilenir. Şimdi ise mezarının başında, Çağrı'nın bütün sevdikleriyle birlikte yas tutuyordur.
"Kardeşim, ne yapacağım ben sensiz? Söz vermiştik birbirimize, yaşlanınca yazlık alacaktık. Tutmadın sözünü." dedi mezarın yanı başına çökmüş ağlarken. Derin de oradaydı Pars'ın hemen arkasında, annesinin kucağındaydı.
"Anne, herkes burada ama dayım yok. Nerede o?" diye sordu bir çocuk masumluğuyla. Annesi gözyaşlarını her ne kadar saklamak istese de başaramamış, ağlayarak cevap vermişti;
"Dayın, prensesiyle uzak ülkelere gitti miniğim."
"Ama hani prensesi buraya gelecekti." dedi Derin gözleri dolu dolu. "Bir daha dayımı göremeyecek miyim, sadece prensesi mi görebilecek onu?"
"Hayır, göreceksin elbette. Uyuduğun zaman rüyalarına gelecek dayın. Hiç üzülme olur mu?"
"Ama siz niye üzülüyorsunuz? Bak Pars abi bile ağlıyor. Anneannem ağlıyor, dedem ağlıyor. Sen de ağlıyorsun." Kız etrafındakilere baktı ve onların duyacağı bir sesle;
"Ağlamayın, dayım rüyalarınıza gelecek. Üzülmenize gerek yok, o prensesinin yanında mutlu." dedi. Herkes daha da çok kahroldu.
Eylem'in Anlatımıyla
1Yıl Sonra/19.07.2024/
Çağrı'nın mezarına hiç gitmemiştim. Belki de gidememiştim. Çok korkmuştum onun ailesinden birine yakalanırsam diye. Ama şimdi bütün cesaretimi toplamış, gitme kararı almıştım. Masamın üzerindeki kâğıdı çantama atıp, Bercestenin tüylerini şefkatle okşadıktan sonra evden çıkmıştım.
Ne navigasyon, ne de başka bir şey kullandım. Uzun uzun aradım ve sonunda yolu buldum. Arabadan, çantamı alıp indim. Mezar taşını görmemle ağlamaya başlamam bir oldu. Yanı başına oturdum.
"Ben geldim Çağrı. Yarın ölüm yıldönümün aslında, ama yarın gelemezdim. Çünkü herkes burada olacak. Beni görmelerini istemiyorum." Çantamdan çıkardığım kâğıdı mezarının üzerine koydum. Uçmaması için de kâğıdın üzerine, yanımda getirdiğim nergisleri koydum.
"Ee güzeştem, lades oldu mu şimdi? Hani şu çok önceden tutuştuğumuz lades, bak çiçek verdim sana hadi kalk. Kokuna girmiştik ladese, sarılıp saçlarını koklayacağım. Ben kazandım." Zar zor tamamlamıştım cümlelerimi, gözyaşlarım biraz dinince alelacele çantamdan telefonumu çıkardım ve Güzeşteme Şarkılar çalma listesini açtım.
"Eskisi gibi çalma listesi hazırladım sana." Listedeki şarkılar çalmaya devam ederken, bu sefer de çantamdan makas çıkardım. Saçlarımın önünden bir tutam aldım ve hiç düşünmeden kesiverdim.
"Çağrı bak, perçem kestim kalk hadi. 'Sana perçem çok yakışıyor.' demesen de olur. Yeter ki kalk." Bütün çarelerim tükenmişti. Ne Çağrı kalktı, ne de içimdeki acı dindi. "En kısa zamanda yanına gelmek dileğiyle güzeştem."
Az önce saçımı kestiğim makası açtım. Uzun uzun baktım ağzı açık olan makasa. Ya da az sonra kalbime saplayacağım makasa mı demeliydim?
Yazarın Anlatımıyla
Ertesi gün, herkes için bir kâbus gibiydi. Çağrı'nın aralarından ayrılışlarına mı üzüleceklerdi, yoksa Eylem'in canına kıymasına mı? Bu korkunç manzaraya maruz kalan ilk kişi, Çağrı'nın biricik ablasıydı. O an hiçbir şey yapamamış, yalnızca Eylem'in mezarın üzerine bıraktığı notu okumaya başlamıştı. Belki doğru değildi bu, belki de başka bir şey yapmalıydı Eylem'i kurtarmak adına. Fakat sadece o kâğıdı okudu gözyaşları içinde.
18.07.2024
Bu notu okuyan her kimse;
Bunu okuduğunuzda muhtemelen yaşamıyor olacağım ama üzülmeyin. Çünkü onun yanına gitmek için yaptım tüm bunları. Sadece sizden isteyeceğim birkaç şey var. Mezar taşıma Eylem Ulu değil, Eylem Barlas yazdırın. Kimliğimde de öyle yazıyor. Eğer inanmazsanız; kimliğim, cüzdanımın fermuarlı bölümünde. Bakabilirsiniz. Bir de; köpeğim var, Berceste. Onu da beslerseniz çok sevinirim. Mutfak kapısının arkasında mama kutusu var. Sabah ve akşam, mama kabının yarısı kadar verseniz yeter. Lütfen korkmayın. Zarar vermez, sadece sevmenizi isteyebilir. Çok fazla oyun oynamak isterse, salondaki çekmeceden pembe topunu verin. Mezarım çok da önemli değil ama o aç kalmasın lütfen.
Eylem Barlas
&
Dışarıda şakır şakır yağmur yağıyor ama öyle yağıyor ki, bir kadının dökülemeyen gözyaşları gibi tıpkı. Kim bilir, belki bir çiçeğin can suyu oluyordu ya da bir bebeğin hissettiği ilk yağmurdu. Herhangi biri ağlayarak izliyordu bu yağmuru, kimisinin yüzünde saf bir tebessüm vardı. Birkaçı bile isteye ıslanırken yağmurun altında, bazıları da küfürler savurup kaçıyordu ruhundan daha temiz olan yağmurdan. Bir de Çağrı ve Eylem'in mezarını ıslatıyor bu yağmur. Etrafta hiç kimsecikler yok. Ne bir kuş, ne bir böcek, ne de başka bir şey. Hiç kimse bilmiyordu bu yağan yağmurun Eylem'in gözyaşları olduğunu, hiç kimse bilmiyordu bu yağan yağmurun Derin
'in dayısına olan özlemini simgelediğini, hiç kimse bilmiyordu bu yağan yağmurun Pars'ın üzüntüsü olduğunu ve hiç kimse bilmiyordu bu yağan yağmurun milyonlarca insanın çektiği acı olduğunu.
Bir psikolog, danışanına anlatmaya başladı dışarıda yağmur yağarken;
"Eğer bir özlemin, bir acının, bir üzüntünün sonu ölüm olacaksa bu özleme, acıya, üzüntüye katlanmaya gerek yoktur. Hani bazen deriz ya; onun için ölmeye değer diye. Böyle bir şey yok. Kimsenin sevgilisi mükemmel değildir. Mükemmel olan, ona beslediğiniz aşkınızdır. Ona karşı sevginiz o kadar kusursuz, o kadar pürüzsüz ki onun da mükemmel olduğunu sanıyorsunuz. Yıllar önce ben de yaptım bu hatayı, kendimi yıpratmaktan başka hiçbir işe yaramadı."
"Teşekkür ederim Bilge Hanım." dedi danışan.
Kimisi için bu kadar basitti işte bazı duygulardan vazgeçmek, kimisi içinse uğrunda canını verecek kadar zordu yokluğuna alışmak. Ama ne olursa olsun kavuşamazdı asla gerçek âşıklar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZEŞTE
Teen FictionBu hikaye aşık olup erkenden evlenen, ama sonrasında aklına dahi gelmeyecek şeyler yaşayan Eylem'in hikayesi. Eylem hep bir söze tutundu; "Kalp severdi, çok sever her hareketine hayran olur, her kelimesini hayretle dinlerdi." Uyarı! Bu kitap, klâ...