"Güzelim, bir sorun mu var?" Çağrı kapıyı tıklatıp sormuştu bunu. "İyiyim canım. Sorun yok." Aynadan kendime bakıp kapıyı açtığım an Çağrı'yla göz göze geldim. Zoraki bir gülümseme yerleştirdim yüzüme. Çağrı hâlâ şüpheyle bakıyordu.
"Bir şey yok gerçekten." dedim onu sakinleştirmek için. Elinde çantam da vardı, çantamı alıp koluma taktım ve buradan çıkıp arabaya bindik. Çağrı arabayı çalıştırmadan bana döndü;
"Ben senden hiçbir şey saklamadım, hatta o kadar saklamadım ki doğru düzgün bir sürpriz bile yapamadım. Senin de benden bir şey saklamadığını düşünüyorum." Uzun süre bekledi ve sonra devam etti;
"Lütfen bu düşüncem konusunda yanılmayayım."
Son cümlesi kalbime oturmuştu, biraz daha gözlerinin içine bakarsam ağlayacaktım. O kadar çaresiz, o kadar paramparça gözüküyor ki içim gidiyor. Bakışlarının ağırlığı kalbimi ağrıtıyor.
Tahmin ettiğim gibi olmuştu ve ben Çağrı'nın gözünün içine bakarak ağlamaya başlamıştım. Hiç beklemediğim bir anda kemerini açıp beni kendine doğru çekerek sarıldı. Yüzümü, boynuna saklamıştım. Çığlıklarım boğazımı delecek kadar acıtıyordu ama ben daha da bağırıp ağlıyordum. Canım yanıyordu, fiziksel bir acı değildi ne yazık ki. Keşke öyle olsaydı. Biraz kanar, kabul bağlar, sonra kaşınır ve iyileşirdi. Ama yara şuramda, kalbimde, olunca ne kanıyor ne kabuk bağlıyor.
Ben yol boyunca ağladım, Çağrı ise hiçbir şey söylemeden arabayı kullandı. Sanırım fazla ağladığım için başım ağrımış, göz kapaklarım ağırlaşmıştı. Başımı arabanın camına yaslayıp gözlerimi kapattım.
Çağrı'nın Anlatımıyla
Eylem'i arabadan yatağa taşıdıktan sonra, salonun balkonuna çıkıp dışarıyı izlemeye başlamıştım. Saat akşamın onuydu ama çocuklar dışarı çıkmış gülüşerek karla oynuyorlardı.
Gülmek; çok kolay bir şey aslında, sadece birkaç kasın hareket etmesi öyle değil mi? Ama onu bile yapmak canımı yakıyor. Eylem, benden bir şey saklıyor farkındayım ve o farkında olduğumu anlamasına rağmen anlatmak istemiyor. Gerçekten ciddi bir şey olduğunu biliyorum. Çünkü Eylem ne olursa olsun bana anlatır, anlatır biliyorum. Zaten eş olmak da bu değil midir? Her şeyimizi paylaşıp, birbirimize destek olmak. Sonsuz arkadaşlığa, canı pahasına yemin etmek.
Ama ben sonsuz arkadaşlığa yemin ettiğim birinin yüzünün gülmesini sağlayamıyorsam; ona, olan biten her şeyi bana anlatacağı kadar güven veremiyorsam. Bana sarıldığında hiçbir şey düzene girmiyorsa neden onunla evliyim ki?
Bir sorun olduğu o kadar belli, ne konuda olduğunu bilmemse de o kadar kararsız ki nefes almak için bile çok yorgun, farkındayım. Parmaklarımı saçlarımın arasından geçirip yüzümü avuçlarımın içine aldım. Babası ona ne demiş olabilirdi, hangi cümleler onu bu denli yorabilirdi?
O adam benim gözüme gözükmesin, yoksa onu kendi ellerimle öldürürüm. Karımı bu hâle getiren o cümlelerin çıkmasını sağlayan ses tellerini, tek tek sökmezsem benim adım da Çağrı değil. Nasıl olur da bir baba, kızını bu kadar üzebilirdi? Hem de yalnızca sözleriyle.
Gözlerim yanıyordu, belki de ağlamak isteyip ağlayamadığım içindir bilemiyorum. Bir anda dudaklarımdan "Eylem." dökülüverdi. Onun adını söylemek tuttuğum gözyaşlarının akmasına neden olmuştu. Ayağa kalkıp balkonda birkaç adım attım. "Eylem." dedim bir kez daha ama o kadar sessizce söylüyordum ki balkonda bir kişi daha olsaydı o bile duyamazdı.
"Lütfen iyi ol." Bir anda içimde biriken öfkeyle duvara sert bir yumruk attım. "Ben sana yardım edemiyorum. Lütfen kendini toparla iyi ol."
Eklemlerimden bileğime doğru süzülen kanı umursamadan bir yumruk daha geçirdim duvara. "Yalvarırım Eylem, seni böyle görmek içimi parçalıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZEŞTE
Teen FictionBu hikaye aşık olup erkenden evlenen, ama sonrasında aklına dahi gelmeyecek şeyler yaşayan Eylem'in hikayesi. Eylem hep bir söze tutundu; "Kalp severdi, çok sever her hareketine hayran olur, her kelimesini hayretle dinlerdi." Uyarı! Bu kitap, klâ...