( Düzenlendi)
Güneş yüzüme vurmaya başladığında rahatsızca kıpırdandım ve uykuma devam etmeye çalıştım. Ama bir türlü uykuma devam edememiştim. Oflayıp gözlerimi yavaşça açtım. Güneş çoktan doğmuştu. Pes edip yataktan kalktım ve gece saçımı kurutmadan yatmanın zararıyla başım ağrımaya başlamıştı. Lavaboya doğru ilerleyip ilk önce elimi yüzümü yıkayıp aynaya baktığımda berbat gözüküyordum. Göz altlarım mosmor ve kıpkırmızıydı. Saçlarım ise birbirine girmişti tam bir felaketti. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Lavabodan çıkıp direkt telefonumu alıp makyaj masama oturdum. Buğlemi görüntülü arayayıp telefonu bir köşeye sabitledim. Göz altlarıma kapatıcı sürüp yayarken Buğlemin uykulu sesini duydum.
" Ne oldu bu saatte"
" Hazırlan birlikte kahvaltıya gidelim."
Esneyip konuştu.
" Kızım sen delisin he"
Görüntüsüne bakıp maskaramı sürmeye başladım.
" Hem yarın için kıyafet bakarız"
Deyip nude tonlardaki dudak kalemimi ve rujumu dikkatle sürmeye başladım.
" Okey zaten tırnak randevum vardı."
Görüntüsüne bakıp gülümsedim. Kıyafet seçmeye çoktan başlamıştı.
" Tamam ozaman bana konum atarsın oraya gelirim"
Kafasını salladıpında ekledim.
" Öptüm"
Elini öpüp bana el salladı. Bende onu taklit edip aynısını yaptıktan sonra gülümseyip kapattı.
Bende sarı saçlarıma saç açamaya yardımcı olan sıvıyı sıkıp saçımı taramaya başladım. Saçıma sık sık işlem yapıldığından saçımı öylece bırakıp kıyafet seçmek için gardırobuma yürüdüm. Siyah bir etek ve vücuduma yapışan bir gri bluz alıp yatağımın üzerine koydum. Üzerimdekilerden kurtulup onları giydiğimde ayakkabı dolabımdan daha yeni aldığım siyah converselerimi giydim. Doğum günümde Buğlemin aldığı parfümü sıkıp siyah baget çantama telefonumu ve cüzdanımı atıp odamdan çıktım. Sesizce merdivenlerden aşağıya inip kendimi bahçeye attığımda henüz çok erken olduğundan herkes uyuyordu. Oturduğumuz yerden taksi geçmediğinden telefonumdan taksiyi çağırıp beklemeye başladım. Sosyal medyada arkadaşlarımın hikayelerini ve paylaştıkları fotoğraflara bakıp sevdiklerime kalp attım. 15 dakikanın sonunda taksi gelmişti. Taksiye binip Buğlemin bana konumunu attığı yerin adını söyledim. Adam onaylayıp arabayı çalıştırdığında altımızdan akıp giden yolu izlemeye başlamıştım. Biraz zaman sonra başımın ağrısı şiddetlenmişti. Gözlerimi kapatıp uzunca süre öyle kaldığımda adamın bana seslenmesiyle gözlerimi açtım. Gelmiştik. Taksinin ücretini ödeyip arabadan indim. Burası bir alışveriş merkeziydi. Ama hemen karşısında bir kafe vardı. Burası bizim için çok özeldi. Ailemizden kaçar hep buraya gelirdik. İstemeden yüzümde bir gülümseme oluştu. En son 14 yaşındayken gelmiştik, sonrasında birdaha gelememiştik. Kafeye doğru yürüdüm burası çok şirin bir kafeydi. En önemlisi huzurluydu. Burası zengin, şımarıklarla dolu değildi. Kimse sizin fotoğraflarınızı çekip rezil edemezdi. Tahta kapıyı ittirdiğimde yeşilliklerle dolu bir alan vardı. Tavşanlar, kelebekler, etraftaki havuçlu ve tarçınlı kek kokusu. Birkaç şirin masa küçük ağaçlar, türlü türlü çiçekler. Hatta en sevdiğimiz salıncaklar. Burası benim için masumluğu simgeliyordu. Yine aynı yerimize oturdum. Etrafa herseferinde olduğu gibi hayranlıkla süzerken omzuma dokunan el ile arkamı döndüm. Bana dokunan Elizaydı. Buranın sahibi. Hemen ayağa kalkıp ona sarıldığımda oda kıkırdayıp bana sarıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmkansızlığın İmkanı
Teen FictionVarlıklı bir ailenin tek kızı Alya Demirer, daha çok küçükken çocukluğunun kahramanı babasının asıl yüzünü gecenin bir yarısı öğrenmiş ve hayatı kararmıştır. Büyüğünde ise kalın duvarları olan soğuk neşesiz bir genç kızdır. Hiç sevilmemiş, sevilmeyi...