13.Bölüm

62 6 0
                                    

Üzerimde bana bol gelen beyaz bir elbise vardı içerisinde ölü gibi duruyordum. Aynadan yansımamı izlerken kendimi ilk defa bukadar bitkin ve güçsüz hissediyordum. Ne olmuştu bana böyle ne enerjim ne gücüm kalmıştı. Herkes benden vazgeçmişken sadece benliğim varken şimdi oda yok oluyordu kendimden vazgeçiyordum. Kimsesizliğime kimsesizlik katılıyordu. Yaşım okadarda büyük değildi, deneyimim hiç yoktu ama ben yavaş yavaş evlendiriliyordum. Tek kalemde silemezmiydim? Hayır silemezdim tüm dünyayı yıkar korkmazdım ama çocukluğumdan delicesine korkuyordum. Hiçbir kız çocuğunun gelinlik giyme yaşı bu olmamalıydı. Elimde olan çocukluğum benden gidiyordu oysaki benim daha hiç oyuncak bebeğim olmamıştı. Oynayamamıştım. Ne kadarda acımasını biriydim. Terkedilmiş bir kız çocuğunu kim severdi. Ben kendime duvarlar örmüştüm tüm dünyaya karşı hiç kimse aşamıyordu o duvarların ardında buğlem ve ben oyun oynuyorduk. Güçlü olmasamda öyle görünürken şimdi öylede görünmüyordum, duvarlarım kalınlaşmıştı içerisi karanlıktı buğlem yoktu çocukluğum ağlayarak bekliyordu. Birinin gelmesini, onu sevmesini ama kimse gelmiyor her geçen dakika umut uçuyor korku bir bir damlıyordu. Eve beni hazırlamak için gelen kişilerden biri omzuma dokundu.

"Hazırsanız aşağı inelim kaan bey sizi bekliyor"

Sadece kafamı sallamakla yetindim.

Aşağıya inerken yolda karşılaştığımız kişiler mutluluklar diliyor ve nekadar yakıştığımızı belirtiyordu hiçbirinin umurunda değildim olmakta istemiyorduk bahçeye çıktığımızda altın rengi süslerle karşılaştım. Altın rengi bir konsept seçilmişti. Etrafta birsürü yapay çicek vardı. Havuzumuzun etrafına kurulan masalar havanın kararmasıyla yanan ışıklandırma ile kusursuzdu bir çok misafirimiz gelmişti. Kaanın oturduğu masaya geldiğimde yanımdaki hanımefendi beni oraya oturtturdu ve bir süre sonra klasik müzik durdu. İnsanların gözleri bize kilitlenirken, bende bir noktaya kilitlenip kalmıştım. Yanımıza daha önce hiç tanımadığım bir kadın geldi elinde bir tepsi tutuyordu. Tepsinin içinde iki çift yüzük ve ona bağlı kırmızı üzeri incilerle dolu bir kurdeleydi. Birde özel olduğu belli bir makastı. Kadın eline makası aldığında insanlar bize doğru yaklaştılar kadın gür sesiyle bağırdı.

"Damat bey makas kesmiyor"

Bu kadının annemlerden bir dünya ücret aldığına yemin edebilirdim ama gözü daha fazlasını koparmaktaydı.

Tüm misafirlerimiz şaşkınlıkla birbirlerine bakarken kaan kaşları havalandı.

"Anlamadım"

Kadın gülümsedi.

"Bizim oralarda damat adaylarına makas kesmiyor denir ve damat kesen kişiye para verir"

Kaan babasına baktığında babası aniden yanımızda bitti.

"Hanımefendi buralar sizin oralar değil şu ukalalığı bırakın, istediğiniz paraya veririz ama şuan rezil oluyoruz"

Kadın bozulduğunu belli etmeden gülümsedi ve kızıl boyalı saçlarını geriye attı.

"Hazırsanız başlayalım"

Yüzükleri kuyudan çıkartıp parmaklarımıza taktı. İki yüzüğün arasında sallanan kurdele şuan bizim parmaklarımızı birbirine bağlayan bir araçtı. Bunun duygusal yönü umrumda bile değildi şunun bitmesini ve bir an önce ankaraya gitmek istiyordum.

Makası kurdeleye dokundurduğumda misafirlerimiz susmuş sessizce onalra göre kutsal anı bekliyorduk. Alt tarafı zorla nişanlanan bir kız çocuğuyum.

Makas kurdeleyi yavaşça keserken içime bir korku damlıyordu. Kudeleye iki ayrıldığında beyaz inciler yere döküldü. İncilerin yere çarpması sanki kulaklarımda yankılandı. Gözümlerim istemesemde doldu. Bundan sonra düğündü, bunlara katlanıyorum ama nasıl evlenip hayatımı ona adayabilirdim. Kadın bitmiş gibi devam etti.

İmkansızlığın İmkanı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin