Chan acile geldiğinde hala tam olarak nefes alıp verebiliyor durumda değildi. Yarım yamalak aldığı nefeslerle kocasına müdahale yapılan bölüme ilerledi.
"Doktor Bang, şükürler olsun. Daha çıkmamışsın. Kanamayı durdurduktan sonra yoğun bakıma kaldıracağız. Tepki vermiyor."
Doktor Seo'nun söylediklerini tam olarak duyduğuna emin değildi. Sadece yüzünün tamamı ve saçları kanla kaplı, suratının yarısının şişik olduğu kocasına odaklamıştı kendini.
"Nasıl olmuş?"
Fısıldamaydı bu. O kadar telaşın içinde asla duyulmamıştı. Doktorlar kocasına müdahale ederken Chan onların işine engelleyecek bir yerde durup Minho'ya bakıyordu.
"Chan, çekilmesin. İstersen dışarıda bekle. Çocuklarında gelmiş. Bekleme odasındalar. Onların yanına git. Korkmuş olmalılar. Sana haber vereceğim."
Chan arkadaşının dediklerinden birkaç kelimeyi anladı. Sonra orada fazlalık olduğunu hissetti. Bu hisse yabancı değildi. Geldiği gibi çıktı acilden. Çocuklarını görmeli ve ne olduğunu sormalıydı.
~
"Hiwa!"
"Baba!"Bekleme salonuna geldiği gibi elleri kan olmuş çocuklarının yanlarına adımladı Chan. Şokun etkisinden hala çıkamamış olan küçüğünü kollarının altına aldıktan sonra kızına baktı.
"Hiwa, neler oldu? Ben çıkarken her şey yerindeydi? Nasıl bu hale geldi Minho?"
"Baba, baba. Baba ben bilmiyorum, ya babama bir şey olursa?"
Hiwa'nın ağlamasının artmasıyla Jeongin'de ağlamaya başlamıştı. Chan kafasındaki artan ağrıyla çocuklarını rahatlatmaya çalıştı.
"Çocuklar, bir şey olmayacak tamam mı? Lütfen, anlatın şimdi bana ne olduğunu, lütfen."
Şimdi Chan da ağlıyordu. Ağlamaları epey sürdü. Minho'ya hala müdahale ediliyordu. Hiwa yavaşça konuşmaya başladı.
" Merdivenlerden düştü babam. Üst kata çıkıyordu. Her yer kandı baba. İyi olacak mı o? Ya, ya, ölü-"
"Hiwa! Ölüm kelimesini unutun hemen. Ölmeyecek, bırakmaz o bizi, tamam mı? Güçlü olalım biraz. Hadi Jeonginim, bebeğim bak bana."
Hala içini çekse de ağlaması dinmişti küçüğün. Annesi olmadan ne yapacağını düşünüyordu, ne yapacaktı sahi onsuz? Babasının seslenmelerini duymuyordu bile. Gözlerinin önünde annesinin düşüşü, ellerinde ise hala kanı vardı. Ölmüştü annesi, biliyordu o. Gözlerini ellerine çevirdi. Çok kan vardı. Chan da çocuğun ellerine baktı. Sonra da kızına. Perişan haldeydi ikisi de. Tam tuvalete götürmek için ayaklanacakken Doktor Seo'nun sesini duydular.
"Kafasına dikiş attık. Şimdilik uyuyor. Yoğun bakıma alıyoruz."
Yoğun bakım, yoğun bakım, yoğun bakım.
Minho yaşıyordu. Ölmemişti. Uyuyordu. Jeongin babasına döndü.
"Annem yaşıyor, baba. Annem ölmedi, ölmedi,"
Chan ağlamaya başlayan Hiwa'yı ya da ölmedi diye sayıklayan Jeongin'i duymuyordu. Minhosu yaşıyordu. Onu bırakmamıştı. Mucizesi onunlaydı.
"Evet, Jeongin annen yaşıyor tatlım. En yakın zamanda da uyanır umarım."Chan'ın dümdüz duvara bakması yüzünden ağlayan Hiwa'yı ve yerinde zıplayan Jeongin'i sakinleştirmek Changbin'e kalmıştı.
"Uyanacak."
Ancak Minho uyandığında onları neler beklediğini hiçbiri bilmiyordu.
-
Çocuklarla yoğun bakım ünitesinin camından içeri bakıyorlardı. Elleri yüzleri yıkanmıştı ancak Jeongin hala annesinin kanını ellerinde hissediyordu.
"Baba, ne zaman uyanacakmış annem?"
Jeongin'in sorusunu kocasına bakmaya devam ederek cevapladı Chan.
"Yakın bir zamanda. Annen biraz yorulmuş, bu yüzden dinlenmesi gerekiyor. Ve bizimde dinlenmemiz gerekiyor. Eve gidiyoruz."
Gitmek lafını duyunca sessiz olan Hiwa da ağlamaya başladı. Chan da kafasının yarısında saygıyla yatan ve ne zaman uyanacağı belli olmayan kocasını bırakmak istemiyordı ancak çocukları hastane de daha fazla perişan edemezdi.
"Eve gidiyoruz evet. Eve gidip büyükannenizi arıyoruz."
-
"Evet, Bayan Lee. Anlattığım gibi. En kısa zamanda gelebilirseniz sevinirim. Çocukların başında durmanıza ihtiyacım var."
Evdeki tek ses Minho'nun annesi ile konuşan Chan'ın sesiydi. Uzak bir kasabada tek başına yaşıyordu Bayan Lee. Minho'nun babası yoktu, uzun zaman önce hastalıktan ölmüştü. Minho için sadece çekirdek ailesi ve annesi vardı. Bu nedenle gelip oğlunun yanında olmak ister diye düşünmüştü Chan.
"Tabii gelirim. Yarın sabah yola çıkarım. İyi geceler size."
"İyi geceler."
Oğlunun yoğun bakımda olduğunun haberini almasına rağmen buz gibi sesi vardı, asla tepki vermemişti. Chan dağılmış ailesine baktı.
"Büyükanneniz geliyor çocuklar. Yarın burada olacak."
Normalde heyecanla karşılayacakları bu haberi sevmemişlerdi. Hiwa annesi ölecekmiş gibi hissetmişti. Minho ölecekti, Chan yıkılacaktı ve onlara da büyükannelerinin bakması gerekecekti. Dolan gözlerini silerek kalktı ve babasının geldiği gibi temizlediği merdivenleri koşarak çıktı. Odasının kapısını sertçe kapadı. Ancak bu kapı kapaması ergenlikten değildi, ergenliği yapacak annesinin yoğun bakımda öylece yatıyor olmasındandı.
-
Küçük çocuğun iç çekmeleriyle kendine geldi Chan. Neredeyse iki saattir salondaki koltuklardan birine oturmuş duvarı seyrediyordu. Jeongin ise yanında uykuya yenik düşmüştü ancak küçük olan uykusunda bile ağlamaya devam ediyordu. Chan oğlunu yatırmayı unutup burada uyutmuştu. Minho olsa Chan'a kızardı. Benim en sevdiğim oğlumu burada mı uyuttun derdi. Çocuklar yemek de yememişti. Daha ilk geceden Minhosuzluk mahvetmişti onları. Minho uyanmazsa ne yapacağını bilmiyordu. Uyuyan oğlunu alıp yukarıya çıkamadı. Minhosuz yatağa giremeyeceğini bildiği için kanepede oğluna sarılarak uykuya daldı.