"Bugün benim kızımın doğum günü, doğum günü. Kimmiş bir yaşına giren bu tatlı kız? Aaaa benim kızımmış. Bir tanecik kızımmış."
Minho, Hiwa'yı giydirirken kendi kendine uydurduğu şarkıyı söylüyor, bebeğin gülmesine sebep oluyordu. Bugün Hiwa'nın doğum günüydü, küçük kız tam bir yaşına basıyordu. Minho bu güzel günde kasvetli, yuva gibi hissettirmeyen evden uzaklaşmak istemişti. Ellerinde bulunan en güzel kıyafetlerini giymişler ve Minho'nun bugün için sakladığı parayı harcamak için dışarı çıkacaklardı. Belki Hiwa bugünü hiç hatırlamayacaktı ama Minho Hiwa'ya yalan değil de gerçek bir şeyler anlatmak istiyordu. Zaten ileri de babasının onu çok sevdiğine dair atacağı yalanlardan sonra kızının gerçek bir şeyler bilmesini istiyordu.
Minho kızını hazırlayıp kendi de giyindikten sonra annesine seslendi. Bayan Lee ise çoktan hazırdı, salonda oturmuş kendi kendine örgü örüyordu. Oğlunun sesini duyunca elindeki işi bırakıp ayaklandı. Bebek arabasını çıkarmak için oğluna yardım etmeye gitti. Üçü tamamen hazır olunca da evden çıktılar. Jisung yoktu, kızının doğum günü olduğunu da bilmiyordu zaten. Dün geceki partilerden birinde sızmış kalmıştı. Neredeyse iki haftadır evine uğramamıştı bile. Minho'nun ve o küçük kızın sesini duymak istemiyordu, kulak tırmalıyordu sesleri. Yaşlı kadının bakışları ise Jisung'u çileden çıkartıyordu. Bebekten nefret ediyordu, tüm hayatlarını mahvetmişti.
Jisung menajerinin dürtüklemeleri ile sızdığı yerde gözlerini açtı. Çoktan güneş açmış, neredeyse öğlen olmuştu. Menajeri, neden telefonuna bakmadığı hakkında söylenmeye başlamıştı, Jisung ise onu duymuyordu. Aklı dün gece karşılaştığı kadında kalmıştı. Kadının nereye gittiğini düşünürken odalardan birinin kapısı açıldı, Jisung'un düşündüğü kadın çıktı odadan. Jisung menajerinin suratına doğru sırıttı.
"Nasıl hatun, dün gece baya yordu beni."
"İğrenç birisin Jisung. Kalk gidelim hadi, şirkette toplantı var."
Menajer Jiwon Jisung'u çekelemeye çalışırken küfürler ediyordu. Gerçekten bu çocuğa çok bile dayanmıştı, şımarığın tekiydi.
Jisung kadına beni sonra ara diye bağırırken menajeri onu kapıdan çıkartmıştı. Zorla arabaya bindirip şirketin yolunu tuttu.
Şirkete geldiklerinde Jisung'un içkisi, uyuşturucusu, sorumsuzluğu üzerinden azar yediler. Şarkıların satışları düşmüştü, artık o eski star değildi. Oradan oraya sarhoş sarhoş gezmekten başka bir şey yapmıyordu. Elindeki her şey yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştı. İlk önce Minho'yu kaybetmişti, şimdiyse şarkıcılığını kaybediyordu. Kazanmak içinse hiçbir çaba göstermiyordu. Ünlü olmak Jisung'a hiç iyi gelmemişti.
Azarlarını yedikten sonra şirkette daha fazla kalamayacağını düşündü. Gidip bir yerlerde içki içmeliydi, gününü gün etmeliydi. Bu insanlar kimdi ki onu, yüce Han Jisung'u azarlayabiliyorlardı? Ancak gidecek hiçbir yer gelmedi aklına. Evine gitmeye karar verdi. Belki Minho'yu görürse onunla biraz oynardı, keyfi yerine gelirdi.
Eve geldiğinde hiçbirini bulamadı. Birkaç çalışandan başka kimse yoktu evlerinde. Normalde Minho evden dışarıya adımını atmazdı, ne olmuştu da evden çıkmıştı? Hemen çalışanlardan birini yanına çağırıp sordu. Aldığı cevabı ise beklemiyordu: Küçük hanımın doğum günü demişti hizmetli kadın. Hiwa'nın, kızının doğum günüydü bugün. Biri söylemese asla hatırlamayacağı bugünü ona haber vermediği için Minho'ya kızdı içinden. Minho eve gelince onu bir güzel azarlayacaktı, bunu aklına koydu. Ancak şuan daha önemli işleri vardı, doğum günü demek parti demekti, parti demekse Jisung demekti. Hemen hiç kabullenemediği kızı için bir parti planlamaya başladı. Hala akşamdan kalmaydı, kızı ise umrunda değildi.