"Nerede bu tilki ya? Nasıl bir şey olduğunu da bilmiyorum ki!"
Minho, yatak odasında kendi kendine yatıp bir şeyler hatırlamaya çalışırken Jeongin'in tilkisini kaybettiği için ağlaması içine dert olmuştu ve alt katta televizyon izleyen baba oğula çaktırmadan tilkiyi aramaya koyulmuştu.
Aslında iki saat öncesine kadar Jeongin yukarıda ödevlerini yapıyordu. Minho ve Chan ise sessizce televizyon izliyorlardı. Changbin'in arayıp Hiwa'nın Jisung ile baloya gittiğini söylemesi ise ortamı bozmuştu. Konuşmasalar bile Minho,Chan'ın kendisine olan suçlayıcı bakışlarından sinirlendiğini anlamıştı. Minho, daha fazla dayanamadı Chan'ın bu bakışlarına, uyandığından beri karşısındaki bu doktor hiç ona böyle bakmamıştı. Biraz bile olsa sevgi kırıntıları görürdü bakışlarında. Şimdi ise sadece öfke görüyordu.
Kocasına hiçbir şey demeden üst kata doğru çıktı Minho ve Jeongin'in odasına girdi. Şuan da Chan'ın kafasını kendisi dağıtamazdı ama Jeongin yapabilirdi. Chan oğluna hayır demezdi.
"Şey, ödevlerin bitti mi?"
Jeongin kafasını kitapların başından kaldırıp annesine baktı.
"Son bir yer kaldı."
İşaret parmağını kaldırıp bir yapan oğluna karşı gülümsedi Minho.
"Aşağıya, babanın yanına inebilir misin?"
"Neden ki?"
"Hımmm, baban üzülmüş biraz. Ama ben bir şey yapamadım. Belki sen babanı mutlu edebilirsin."
Jeongin, karşısında sevimlice konuşan annesine karşı kıkırdadı.
"Sen neden yapmıyorsun anne?"
Minho'nun gülümsesi yüzünde soluverdi. O neden yapmıyordu.
"Çünkü, babanla ufacık tartıştık." derken parmaklarını da ufak olduğunu göstermek istercesine kaldırdı.
Jeongin, onları hatırlamayan annesinin ve çok sevdiği babasını kavga etmesini istemedi. Annesi evden gidebilirdi yoksa. Ablası da gitmişti zaten.
"Tamam, ben kocaman bir adam oldum. Aşağıya inerim ve babamı mutlu ederim."
Minho başarmışlık hissiyle güldü tekrardan.
"Harika, ama babana seni benim gönderdiğimi söyleme tamam mı? Bu bir sır!"
"Eskisi gibi anne, bu bir sır!" Jeongin ellerini havaya kaldırmış gamzelerini göstere göstere annesine gülerken Minho iç çekti.
"Hadi o zaman."
İkili odadan çıktılar, Jeongin aşağıya, Minho ise günlerdir yalnız yattığı odasına adımladı. Yatakta biraz debelendikten ve kendini hatırlamak içi zorladıktan sonra tilkiyi aramak için Jeongin'in odasına girdi ve tilkiyi aramaya koyuldu.
Sessizce yatağın altına baktı Minho, sonra yerdeki eşyaları kaldırdı, dip köşe her yere baktı. Bulamayınca en azından eşyaları toplayayım diyerek oğlunun yere saçtığı kıyafetleri katladı. Dolaba koymak için açtığında dolabın daha da karmaşık olduğunu gördü. Gülerek orayı da boşalttı. Dolabın önüne oturup kıyafetleri katlarken bir tişörtü katlamak için yığının arasından çekti ancak tişörtle birlikte bir şey daha geldi, Jeongin'in tilkisi.
Minho tilkiye baktı, baktı. Baktıkça başına bir ağrı girmeye ve kulakları uğuldamaya başladı. Zihninin içinde bir sürü ses yankılanıyordu.
"Bu benim oğlum mu şimdi? Doktor, baksana ne kadar da tatlı!"
"İnanmıyorum Joengin, daha yeni altını değiştirdim oğlum."