"Minho'm, nasıl da özledim seni."
"Neredeydin ya bunca zamandır?"
"İşlerim vardı, kocan bir dünya starı bebeğim, unutuyorsun."
Minho, yatağında oturmuş Jisung'a bakıyordu. Doktor Chan, Jisung'u getirdikten sonra konuşmaları için annesini de alıp çıkmıştı odadan. Annesi Jisung'u gördüğü gibi odadan dışarı çıkmıştı zaten.
"Hımm, pekala. Şey sorabilir miyim o zaman sana? Bu yüzük, ne zaman aldın bu yüzüğü bana? Hiç hatırlamıyorum."
"Minho, boşver bunları şimdi. Hiwa nerede, onu da göreyim bir. Ailemiz bir arada tekrardan. Çok mutluyum çok."
Minho boş boş bakıyordu suratına Jisung'un. Yanlış bir şeyler olduğunu hissediyordu ancak ne olduğunu çözemiyordu.
"Ah Hiwa'yla elbise almışsınız sanırım, çok mutluydu o da."
Jisung bir an şaşırsa da bozuntuya vermedi. Rolunü iyi oynamalıydı.
"Evet, canım kızım prensesler gibi oldu."
"İyi anlaşmanıza çok sevindim."
Jisung planını tıkır tıkır işliyordu. Hayatındaki çoğu şeyi Minho'nun gitmesiyle bozulmuştu, her şeyi geri kazanma vaktiydi artık.
Bir süre birbirlerine bakan ikilide sessizliğini ilk bozan Minho oldu.
"Jisung, şey soracağım sana. Evimiz nerede bizim?"
"Nasıl evimiz? Aynı yerinde işte. Eski evimizdeyiz hala."
"Peki neden ben farklı bir kasabadayım?"
"Tatile gelmiştin."
"Tatile, güzelmiş."
Minho sinirlenmeye başlıyordu ama Jisung'a belli etmedi. Daha soracak çok sorusu vardı. Jisung ise Chan'ın ona anlatmasını söylediği şeylerin tam tersini yaptığı için zevkten dört köşeydi. Chan tam bir aptaldı, aslanı ceylanın yuvasına sokmuştu direkt.
"Jisung, cidden çok merak ettim ya, söylesene nasıl aldın bu yüzüğü bana?"
"Ne taktın sevgilim bu yüzüğe, anlatayım çok merak ettiysen. Evlilik yıldönümümüzdü, sende eski yüzüğünü sevmediğini söylüyordun. Bende hediye aldım sana bunu."
"Ah, ne güzel. Yüzüğün içine neden Chan yazdırdın peki?"
Jisung duyduğu şey ile bozguna uğramış gibi hissetmişti. Şimdi keyifle sırıtma sırası Minho'daydı. Uyandığından beri annesi de, Hiwa da ve kim olduğunu bilmese de Doktor Chan'da bir gariplik vardı. Minho'nun sorularına asla cevap vermiyorlardı. Minho'da soruların cevaplarını kendisi aramaya başlamıştı. Annesine yüzüğü sorduktan sonra cevap alamamasıyla parmağından çıkarıp incelemişti yüzüğü. O zaman fark etmişti içinde Chan yazdığını. Hala hiçbir şey hatırlamıyordu ama taşlar yerine oturmaya başlamıştı. Hiwa'nın neden Jisung'u tanımadığını, annesinin davranışlarını, Chan'ı, hatta ilk gün odasında ağlayan küçük çocuğu, hepsini anlamıştı birden yüzüğün içindeki Chan yazısını görmesiyle. Jisung onu hala aptal yerine koymaya devam ediyordu.
"Salak değilim Jisung, hafızamı kaybettim sadece. Yalnız sende yalan söyleme becerilerinden hiçbir şey kaybetmemişsin. Hiwa canın kızınmış sözde. Kız kim olduğunu bile bilmiyor."
Jisung ağzını açıp da tek kelime edemedi Minho'nun söyledikleri karşısında. Atacak yalanı kalmamıştı artık. Minho'ya cevap vermeden odadan çıktı gitti. Minho ise Jisung'un arkasından zorla tuttuğu gözyaşlarını serbest bıraktı. İçli içli ağlıyordu. Kapının önünde onları dinleyen Chan, kocasının ağlamalarını duyunca dayanamayıp içeri girdi. Minho kendi ağlama sesinden Chan'ın geldiğini duymamıştı. Minho ağladı, Chan onu izledi bir süre. Minho kendine biraz da olsa kendine geldikten sonra onu izleyen Chan'ı fark etti.