Minho yavaş yavaş çıktı merdivenleri Chan ile. Hala öpüşmeye devam ediyorlardı.
Odaya girdiklerinde Chan kocasından ayrılıp üzerini değiştirmek için giyinme odasına girdi. Minho kapının önünde kalakalmıştı. Chan pijamalarını giymiş yatağa yatmışken Minho hala kapının önünde dikiliyordu."Neden orada duruyorsun?"
"Şaka yapıyorsun değil mi şuan bana?"
"Niye şaka yapayım sana Minho? Ayrıca ne şakası, uyumak için yatağa yattım."
"Ha, uyuyacaksın yani?"
Minho hayal kırıklığıyla ciddi görünen kocasını inceledi. Chan'dan herhangi bir hareket gelmeyince ayaklarını sürüye sürüye üzerini değiştirmeye gitti. Pijamalarını giyip odaya döndüğünde kocasını yan dönmüş gözleri kapalı buldu.
"Uyudun mu?" dedi yanına gidip hafifçe dürtüklerken. Aynı zamanda somurtuyordu da. Chan gözlerini açıp Minho'ya baktı.
"Uyumadım ama uyuyacağım izin verirsen."
"Rahatsız mı ediyorum seni? Pardon!"
Minho, sinirle gidip yastığını aldı ve kapıya doğru yöneldi.
"Hey, nereye gidiyorsun?"
"Rahatsız oluyorsun ya, salona gidiyorum."
Chan ilerlemeye başlayan kocasını durdurup yatağa çekti. Üstünü örttü ve arkasını döndü.
"Yatabilirsin burada, gitmene gerek yok."
Minho'dan uzun bir süre ses çıkmadı. Birbirlerinin düzenli soluk alış verişlerini dinlediler. Chan tam uykuya dalacakken Minho'nun sesini duydu.
"Beni affettin sanmıştım, öpüşünce, yani."
"Seni hala seviyorum Minho, ama bu affettim demek değil. Çok kırıldım ve kocama biraz naz yapmak istiyorum. Senelerce ben senin peşinden koştum, biraz da sen benim peşimden koş istiyorum."
Minho, kocasının açık sözlülüğü karşısında şok oldu ama Chan'ın ne istediğini ve onu sevdiğini söylemesini duymak rahatlattı da. En azından artık ne yapacağını biliyordu. O gece ikisi daha fazla konuşmadan uykuya daldılar.
Sabah Chan uyandığında yatakta tekti, Minho'yu bulamadı. Hazıflanıp aşağıya doğru inerken mutfaktan gelen sesleri duyup mutfağa doğru yöneldi. Changbin'in evinden buraya gelen çocuklar ve Bayan Lee Minho'ya kahvaltı hazırlama da yardım ediyorlardı. Chan nutfağa girmeden ailesinin bu haline gülümsedi, daha sonra da ifadesiz suratıyla mutfağa giriş yaptı.
"Günaydın babiş, naptınız dün akşam?"
Hiwa'nın sesiyle kızına gülümsedi Chan.
"Uyuduk."
Bayan Lee Chan'ın sesiyle kaşlarını kaldırıp oğluna döndü. Aptal diye fısıldadı ama herkes duymuştu neredeyse. Jeongin ve Hiwa büyükannelerinin annelerine çıkışmasıyla eğlenirken Chan da sırıtmamak için kendisini sıkıyordu.
"Uyuduk ve hayatımın en güzel uykusuydu." dedi Minho Chan'ın gözlerinin içine bakarken.
"Ama anne, bana da aynı şeyi diyorsun, yalan söylemek çok kötü bir şey."
Jeongin annesine parmağını uzatmış konuşurken Chan ağzına attığı zeytinin çekirdeğini çıkartıp ayaklandı.
"Ah Jeongin, annen ne kadar yalancı biri değil mi? Neyse, ben işe gidiyorum. Afiyet olsun hepinize."
Minho hareketlenecekken Chan çıkıp gitmişti bile. Boynu bükük kocasının arkasından bakarken annesinden kafasına aldığı darbeyle kafasını ovuşturmaya başladı.