Bayan Lee anlatmaya biraz ara vermek istemişti. Buraya kadar bile o kadar çok zorlanmıştı ki kadın, devamında ise ne yapacağını bilmiyordu. Chan ise yine gözlerinden yaşlar dökülen kocasına kitlenip kalmıştı. Kocası tepki veriyordu. Bayan Lee'nin kendisini çekiştirmesiyle silkelendi, kendine geldi.
"Kötü görünüyorsunuz Bayan Lee. Dışarı çıkmak ister misiniz?"
"Evet. Bugünlük bu kadar olsun."
Chan son bir kez kocasına göz attı. Minho srtık ağlamıyordu. Yaşlı kadının koluna girerek kadını dışarı çıkarttı. Odanın koridorundan çıkarken Doktor Seungmin ve Doktor Seo ile karşılaştılar.
"Chan hyung, bizde yanınıza geliyorduk. Nasıl oldu Minho hyung? Anı anlatmada bir gelişme var mı?"
"Seungmin, sana söylemeyi unuttum. Bir gelişme var evet. Minho tepki vermeye başladı, ağlıyor."
"Hyung, ağlıyor mu?"
"Evet, annesi anlatırken ağlıyor."
"Ne gibi şeyler anlatıyorsunuz ona?"
Bayan Lee dahil oldu hemen. Jisung'u anlattıklarını ikisi dışında kimse bilmemeliydi. Damadına da güvenmiyordu.
"Geçmişten bahsediyoruz işte. Kötü şeyler olduğu için ağlıyor."
"Anladım, Bayan Lee. Minho hyunga ağır geliyor olmalı anlattığınız şeyler. Hastayı çok zorlamayalım. Aralıklarla anlatırsanız daha iyi olur diye düşünüyorum."
Seungmin ve Changbin selam verdikten sonra Bayan Lee ve Chan'ı yalnız bıraktılar. Chan arkalarından gidişlerini izledi. Sonra ayakta duran kadına doğru döndü.
"Yoruldunuz sizde. Daha fazla burada beklemeyelim. Sizi eve bırakayım."
Yolda ikisi de konuşmadılar. Her ne kadar yapabilirim, dinleyebilirim dese de Chan'a ağır geliyordu tüm bunlar. Kocası aylardır uyurken bir de kocasının eski sevgilisini, onların aşkını dinlemek. Yine de iyi yandan bakmaya çalıştı. Kocasının hep öğrenmek istediği geçmişini öğreniyordu. Minho ona bahsetmek istememişti hiçbir zaman. Artık biz varız, eski defterleri açmanın manası yoktu derdi. Haklıydı, Chan buna hiç itiraz etmemişti. Ama merak etmeden de duramamıştı.
Bayan Lee evden içeri girerken Chan'a doğru döndü.
"Sen sadece Minho'nun kocası veya Hiwa ve Jeongin'in babası değilsin. Chan olduğunu unutma. Kendini kaybediyorsun fark etmeden. Kendine dikkat et oğlum."
Chan senelerdi tanıyordu bu kadını. Çok sık ziyarete gelmezdi, geldi mi de çok kalmazdı. Genelde suratsız, çok konuşmayan bir kadındı zaten. Birbirleri ile konuşurken resmiyeti de hiç kaldırmamışlardı. Bunca zaman sonra ilk defa oğlum kelimesini duymak Chan'ın içini acıttı. Ne anlama geliyordu bu kelime? Aslında Chan'a çok üzüldüğünde bir anne olarak ben buradayım, her şeyi kendi başına yapma demek istemişti Bayan Lee. Çünkü Chan'ın bir anneye Minho'dan daha fazla ihtiyacı vardı, belki de olacaktı.
-
"Baba, büyükannemin hastane de anlattığı anıları bizde dinlesek olmaz mı? Babam bize o zamanlardan hiç bahsetmiyordu."
"Hiwa, bunu konuştuk ve hayır dedim kızım. Baban uyandığında isterse anlatır."
"Of baba of!"
Hiwa yalvarmalarının bir sonuca ulaşmayacağını fark edince mutfaktan hızlıca çıktı. Salona bıraktığı çantasını aldığı gibi ayaklarını yere vura vura kağıya doğru ilerlerdi. Jeongin ise ablasının gitmesiyle oturduğu sandalyeden kalktı, çantasını aldı. Hiwa'nın aksine ayaklarını sürüyerek ilerledi kapıya. İki çocukta o kadar farklı duygu durumları içerisindeydi ki Chan orta yolu bulamıyordu.
Bayan Lee'nin bir şeyler anlatmasının üzerinden iki gün geçmişti. Bu iki günde Chan Jeongin'i Seungmin'in yanına götürmüş ve çocuğa bir bakmasını istemişti. Jeongin Seungmin ile de konuşmayı reddettiği için bir sonuç alamamışlardı. Fakat Seungmin Jeongin'in sürekli yanına gelmesini söylemişti. Zamanla çocuğu konuşturmanın bir yolunu bulacaklardı.
İki günün sonunda Bayan Lee tekrardan konuşmaya hazırdı. Bu nedenle Chan ile hastaneye o da gidecekti bugün. Kaldığı yerden sonrasını daha detaylı hatırlamak için gece uyku uyumamıştı. En son Jisung'un kasabaya geldiği zamanda kalmıştı. Ah oğluyla o kasabada yaşadığı 5 ay. Bayan Lee'nin yaşamından en zevk aldığı dönemlerden biriydi. Belki de en zevk aldığıydı. Oğluyla birlikte çalışıyor, küçücük evlerinde mutlu mesut yaşıyorlardı. Ne onları kısıtlayan birileri vardı, ne de zorbalayan. Bayan Lee o zamanlar yaşamının sonuna kadar o kasabada yaşayacağını düşünmüştü. Orasını öyle çok sevmişti ki. Ama Minho, annesinin planlarını her zaman bozuyordu.
"Hazırım ben Chan. Hadi gidelim."
-
Minho biliyordu. Jisung'un bu kasabaya geleceğinden haberi vardı. Karşılaşacaklarını düşünmemişti, belki uzaktan görürüm diyordu. Ancak Jisung onu geldiğinin sabahında eliyle koymuş gibi bulmuştu.
"Minho, gerçekten burada mıydın yani? Beni öylece bırakıp buralara kadar geldin mi?"
Minho hala konuşmuyordu. Belki özleminden, belki de sinirinden kal gelmişti oğlana. Kıpırdayamıyordu bile. Jisung, Minho'nun şoka girdiğini fark edince kendine getirmek için omzunu tuttu. Minho elektrik çarpmışçasına geri çekildi.
"Dokunma bana! Hem ne işin var senin burada?"
"Konser-"
"Konsermiş. Uzak dur benden Jisung."
İnsanların sesleri duyup kafenin içine doğru bakmaya çalıştıklarını fark eden menajer duruma el atmaya karar verdi. Jisung'u bir kenara çekip masalardan birine oturttu hemen.
"Tanıyor musun o çocuğu?"
"Sana bahsettiğim sevgilim, Minho. Hyung, buldum onu. Gitmişti, izin vermeyeceğim artık gitmesine."
"Emin konuşma Jis. Artık bir ünlü olduğunu unutma. Ayrıca seni istiyormuş gibi de gözükmüyordu."
"Öyle, kızdırdım onu. Bu sefer fazla kızdı sanırım. Ama yine de artık nerede olduğunu biliyorum. Onu geri kazanacağım. Hem kıyamaz o bana."
"Terk etmiş oğlum seni, kıyamazmış. Neyse yemek yiyelim hadi."
O sırada kafedeki amcadan izin kopartan Minho alelacele çıkıp gitti kafeden. Jisung'u gördüğü andan beridir kalbi küt küt atıyordu. Sakinleşmesi gerekiyordu. Arkasında takip eden var mı yok mu kontrol ede ede eve gitti. Jisung'un evinin yerini bilmesini istemiyordu. Eve vardığında kapıyı annesi açtı. Kadının suratından hiçbir şey okunmuyordu.
"Sana güvenmek hataydı. Gerçekten akıllanmazsın!"
"Bir şey yapmadım anne. Geleceğinden haberim bile yoktu. Bir anda kafede karşıma çık-"
"Bir de karşılaştınız öyle mi? Şaka olmalı tüm bunlar. Senin haberin yoktu dimi? Senin? Tüm gün çarşının ortasında çalışan senin? Git işine."
Minho annesinin salak olmadığını biliyordu. Kadını kandıramazdı.
"Biliyordum anne, biliyordum. Beş aydır konusunu açmasak da Jisung'u unutamadığımı sende biliyorsun. Beş aydır sen mutluydun bir tek. İçten içe onu nasıl özlediğimi, çöktüğü mü görmedin bile. Ben onu seviyorum anne."
"Sevgi her zaman mutlu etmez."
"Bırak o zaman mutsuz olayım. Jisungsuz mutlu olacağıma onunla mutsuz olayım!"