Minho gidelim dedikten sonra Jiwon üçünü de arabaya bindirmiş ve peşlerinden kimse gelemesin diye ara sokaklardan giderek evden uzaklaşmaya başlamıştı. Biraz uzaklaştıktan sonra arabayı sakin bir sokakta durdurmuş ve yanında öylece yola bakan Minho'ya dönmüştü.
"Minho, konuşalım mı biraz?"
Jiwon hala Minho'ya bakmaya devam ederken bir süre sessiz kaldılar. Arabada sadece Hiwa'nın uyurken çıkarttığı mırıldanmalar vardı. Mimho bir süre daha kafasında konuşacaklarını toparladıktan sonra konuştu.
"Nereye götüreceksin bizi şimdi?"
"Bak, şuanlık Jisung'un sizi bulamayacağı bir yer olmalı. Jisung'un parasından size biraz vereceğim."
"İstemiyorum."
"İstemek zorundasın Minho. O aptal size bakmayı beceremediyse de o para ikinizin de hakkı. Para olmadan hiçbir şey yapamazsınız. Kızın daha küçük, annen var, sen varsın. Geçinmek öyle kolay değil."
Minho gözlerinden akmaya başlayan yaşları silerken adama doğru döndü.
"Nasıl alayım, beni aldatan bir adamın parasını alıp nasıl harcayayım?"
"Harcayacaksın, bal gibi harcayacaksın hem de. O salağa en başından beri yapmamasını söyledim, dinlemedi bile. O parayı Jisung'tan çok sen hakkediyorsun. Sen olmasaydın bir tane şarkı yazamazdı o. Sesini kesiyorsun bu yüzden."
"Ne yapacağız ya?"
"Şuanlık sizi buradan uzaklaştıracağım. Sonrasında da bir boşanma davası açacağız. Uzun süreceğini düşünmüyorum pek."
"Pekala, ya Hiwa? Jisung onu almak isterse?"
Jiwon güldü Minho'nun bu dediğine.
"Almak mı? Afedersin Minho ama kızdan nefret ediyor o. Bir de almak mı isteyecek? Hatta aklımdakini yapabilirsem Hiwa'yı Jisung'un soyadından bile kurtarabilirim."
"Hyung, ne zamandır düşünüyorsun sen bunları? Baya hazırlıklı gibisin."
"Jisung'a seni kandırmamasını ve özgür bırakmasını uzun zamandır söylüyordum. O söylemezse ben gelip her şeyi sana anlatacaktım zaten. Kusura bakma, tüm bunlar saçmalıktan başka bir şey değil. Jisung'un peşinden koşarak hayatını mahvettin. O yüzden seni onun elinden kurtarmak istiyordum. Kendisi pek de doğru olmayan bir yolla açıkladı kendini neyseki."
"Sonunda benimle aynı düşünen biri!"
Bayan Lee, evden çıktıklarından beri neredeyse ilk defa konuşmuştu. Bu Jiwon denen menajere kanı kaynamıştı, onları Jisung'un elinden kurtarıyordu çünkü. Ve adam haklıydı, oğlunun hayatı mahvolmuştu, biraz o Jisung'un parasını yemekten zarar gelmezdi.
"Anne, şuan konumuz bu değil. Sen ne diyorsun Jiwon Hyung'un dediklerine?"
"Ne mi derim? Salak mısın oğlum derim. Kabul ediyoruz derim. Ne derim? Boşanacaksın ve gideceğiz buradan, harika. Ay evet, harika derim."
Minho annesinin söylediklerine güldü. Ağlıyordu, ama ağlaması hiç ilk aşkını terk eden bir adamın ağlaması gibi değildi. Gülüyor ve yeni hayatı için planlar yapıyordu.
"Mutlusun, Minho. Biraz olsun üzülürsün sandım."
"Üzgünüm, hatta ileri de daha da üzüleceğim, biliyorum bunu. Ama sanki özgürüm de. Hyung, Jisung benim kanatlarımı saklamış da ben şimdi kanatlarıma kavuşmuşmuşum gibi. Neredeyse beni aldattığı için sevineceğim bile."