Chan Minho'nun parmağını oynattığını sadece Bayan Lee'ye söylemiş, çocuklara hiçbir şey söylememişti. Olur da beklenmedik bir şey olursa çocukların daha fazka üzülmesini istememişti. Bayan Lee'ye ise hikayenin devamında ne olduğunu artık dinlemek istemediğini söylemişti. Minho uyanacaksa Bayan Lee'nin anlattıkları ile uyanacaktı, Chan'ın o odada bulunmasına gerek yoktu. Artık Minho'nun ilk aşkını dinlemeyi kaldıramıyordu. Geceleri rüyalarına giriyor, onları sürekli mutlu mesut hayal etmekten kendini alamıyordu. Sürekli Minho, Jisung ile evli kalmaya devam etseydi daha mı mutlu olacaktı diye düşünüp duruyordu.
"Dalıp gidiyorsun oğlum. Kendini mahvettin. Dinlemek istememeni anlıyorum. Ama merak ediyordun. Minho'nun yanına gelme ama sana bahsedeyim biraz."
"İstemiyorum."
"Minho'nun hayatını kurtardın Chan oğlum. Ciddiyim. Dinle de öğren. Buraya kadar iyi dayandın. Minho Jisung ile gittiği gibi evlenmiş. Sonra da hamile kalmış. Mutlu değillerdi Chan. Bunu düşünüyorsun biliyorum. Minho seninle huzuru, ailesini buldu. Gerçekten mutlu değ-"
"Yeter! Size dinlemek istemiyorum dedim. Mutlu veya değil. Onu istiyor işte. Yetmemişim. Bunca sene, Minho bana neden anlatmadı bunları? Sordum ona, gerek yok dedi. Bilmen gerekenleri biliyorsun dedi. Jisung'un adını, ne iş yaptığını bile ağzından kaçırdı da öyle öğrendim. Bayan Lee, anne, ben, ben kocamı tanımıyormuşum. Tanrım ben körmüşüm, çok aşıktık sözde, görmemişim."
Ağlayarak yere çöken Chan ile oturduğu koltuktan ayaklandı Bayan Lee. Chan'ın ona anne demesini düşünmeyi sonraya erteledi. Hemen damadına, oğluna eğilip sarıldı, saçlarını okşamaya başladı. Chan oğlu için dünya kadar fedakarlık yapmıştı. Kendinden olmayan bir çocuğu büyütmüş, kendi ailesinin tüm karşı gelmelerine rağmen çocuklu biriyle evlenmiş ve Minho'ya yeni bir hayat, bir aile vermişti. Bayan Lee, Chan'ı içten içten hep sevmişti ancak korkmuştu. Oğlunu üzer, torununu üzer diye. Ama şimdi görüyordu ki Chan, Minho için kendinden vazgeçmişti ve kötü bir haldeydi. Şimdi Chan'a annelik yapma zamanıydı, bu çocuğu ayaklandıracak ve iyi olması için her şeyi yapacaktı.
"Tamam oğlum, ağla annecim. Rahatla, hadi. İyi olacaksınız söz veriyorum."
Annecim, oğlum. Chan'ın ağlamaları daha da şiddetlenmişti. Bir süre oturdular yerde öylece. Chan'ın ağlamaları biraz daha dinince Bayan Lee'nin iki büklüm yerde oturduğu aklına geldi. Hemen kadını kaldırdı, koltuğa oturdular. Bayan Lee Chan'ın ellerini tutmaya devam ediyordu. Sessizce belki on dakikaya yakın oturdular. Sonra Bayan Lee konuşmaya karar verdi.
"Sakinledin değil mi oğlum?"
"İyiyim, anne."
Burukça gülümsediler birbirlerine.
"Dinle o zaman beni. Öğrenmek istedin, öğren. Ona göre karar ver. Ne yaparsan, ne dersen arkandayım. Minho uyansın veya uyanmasın. Tamam mı?"
Derin bir nefes aldı Chan.
"Tamam anne."
"O zaman, kısa kısa anlatacağım. Nerede kalmıştım. Minho beni bırakıp gitti. Evlenmişler ama saklamışlar, Jisung'un kariyeri için. Salak çocuğumda kabul etmiş. Sonra ise hamile kalmış Minho, Hiwa'ya hamileydi. Hamileliğinin beşinci ayı gibi beni buldu. Nolur yanıma gel, yapamıyorum diye yalvarmaya başladı. Ayrıldıklarında bile bu kadar kötü görmemiştim ben oğlumu Chan. Ruhunu emmişlerdi, yüzünde kan yoktu. Karnındaki şişlik olmasa hamile bile demezdim oğluma. Kilo vermişti, gözleri çökmüştü. Dalıp gidiyordu. Gitmeyecektim, beni arkasında bırakıp gitmesinden bıkmıştım artık. Ama kocamın tek emanetini bırakamadım, gittim. Keşke daha önce gitseydim, o cehennemden oğlumu alsaydım. Jisung, iğrenç biri. Nefret ediyorum ondan."
"Nefes alın anne. Kötü olacaksanız anlatmayın lütfen."
"Sus bakayım, ben kendimi bilirim heralde. İyiyim ben. Oğullarımdan biri kollarımın arasında, nasıl kötü olayım. Dinle sen beni hadi. Zaten atlaya atlaya gidiyorum. Hem bana bir şey olur muymuş canım?"
Chan güldü, sesli bir gülüştü bu. Kadın onu gerçekten benimsemişti. Bayan Lee tekrardan anlatmaya başlayacakken çocukların sesini duydular. Okul bitmiş olmalıydı. Hiwa kapıdan içeri girip arkasında kalan kardeşine hızlı olması için bağırıyordu. Jeongin hala sessizdi. Geceleri korktuğu için sürekli babası ile yatmaya başlamıştı, hastaneye annesini görmeye gidemiyordu. Okulda da yok gibi davranıyordu, öğretmenleri bir şeyler yapmaya çalışsa da nafileydi. Çocuk konuşmamaya yemin etmişti. Seungmin arada evlerine gelip onunla iletişim kurmaya çalışıyordu ama birkaç tepkiden başka hiçbir şey yoktu. Hiwa ise gittikçe daha gürültü olmaya başlıyordu. Hepsi Minho'nun hastanede olmasına çok alışmışlardı, sanki Minho bu evde hiç yaşamamışta hep hastanedeymiş gibi davranıyorlardı.
"Jeongin, hızlı olmazsan seninle bugün sevdiğin çizgi filmi izlemem."
Zaten izlemiyorsun, çocuk bunu ablasına demek istedi. O çizgi filmi onunla annesi izlerdi. Yine de sessiz kaldı. Jeongin'in yine cevap vermeyeceğini anlayan Chan ayaklandı ve çocuklarına doğru ilerlemeye başladı.
"Baba, ağladın mı sen?"
Kıpkırmızı ve şişmiş gözlerinden anlamamak mümkün değildi zaten, Chan yalan söylemedi bu yüzden.
"Ağladım, evet. Annenizi özledim biraz. Büyükanneniz ile eskileri konuşuyorduk."
"Ne gibi eskiler, neyi?"
"Senin okula başlamanı, Jeongin'in ilk doğum gününü. Öyle şeyler işte."
"Baba sen bizi baya seviyorsun ya. Bunun şerefine senden bir şey isteyebilir miyim?"
"Söyle bakalım."
"Okulda yıl sonu balosu var. Dans gecesi gibi. Herkes gidiyor, aslında annem bu haldeyken gitmek istemedim ama annem uyanmayacak gibi. Annem olmadan bunu yapmak istemezdim ama -"
"Gidebilirsin Hiwa. Annenin ne zaman uyanacağı belli değil bebeğim. Git ve eğlen. Minho bunu isterdi."
Hiwa gözlerindeki yaşları silip babasına doğru koştu. Çok şanslıydı, Chan olmasaydı ne yapardı bilmiyordu.
"O zaman bana elbise bulma vakti!"
-
"Ne demek hamileyim Minho. Aldır onu. Bir de bebek mi bakacağız?"
"Ne saçmalıyorsun Jisung? Nasıl dersin böyle bir şeyi?"
Minho Jisung'un kendisine iğrenerek bakmasına daha fazla dayanamadı. Yatak odalarına doğru adımladı ve kapıyı çarpıp içeri girdi. Yatağa yatıp yorganı başına kadar çekti. Jisung, mucizelerini, bebeklerini istemiyordu. Minho öğrendiği ilk andan beri nasıl mutlu olacaklarının, bebeklerini nasıl büyüteceklerinin hayalini kuruyordu. Minho yorganın altında ağlamaya başladı.
Bir saat kadar sonra Jisung odaya geldi. Minho hala ağlıyordu. Jisung hemen kocasının yanına yattı.
"Öyle demek istemedim. Biraz içmiştim Minho, kendimde bile değildim. Bir bebek ha, kafam yerine gelince anladım. Demek baba oluyoruz. Çok sevindim sevgilim."
Minho Jisung'u dinledi, dinledi ancak tahammülü kalmamıştı. İçkiliydi, eve geç gelmişti ve en önemlisi bebeklerini istememişti. Minho biliyordu, Jisung şuan yalan söylüyordu. Bebeği hiç sevmeyecekti. Bir yıllık evliliklerinde bir ilki yaptı ve yataktan kalkıp yastığını eline aldı, salona adımladı. Jisung ve Minho'nun evlilikleri ilk derin kırılmasını o gece yaşadı. Minho o kırığı bantlamaya çalışsa bile Jisung onlar için hiç çabalamadı. O geceden sonra Jisung eve gelmemeye başlamıştı, gelse de içkili oluyordu. Minho'yu umursamıyordu.
Bir buçuk yılın sonunda Minho arkasında bırakıp gittiği annesini bulmaya karar verdi. Minho annesini bulduğunda Bayan Lee oğlunun haline şok oldu. Oğlu beş aylık hamileydi, bir kızı olacaktı. Kıyamadı oğluna, Jisung'un evi olmasına rağmen oğlunun yanına yerleşti.
Minho dokuz aylık olduğundaysa bir gece kasılmalarla uyandılar. Torununu o gece kollarına aldı Bayan Lee. Hiwa'sını. Jisung ise kocasının doğumuna bile gelmedi. Minho'nun hamileliği boyunca yanında yoktu, doğumunda da yanında olmamıştı.