Bir dergide iyi bir konumda editör olarak çalışan Şafak derginin iki ay sonraki sayısı için belirlenen konu üzerine araştırma yapıp yazı yazmak üzerine patronundan aldığı talimatla işe koyulur. Sorun şudur ki ona verilen yazının konusu tam bir baş b...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
İyi okumalar💞
Yüzümde tüy gibi, çok hafif esen rüzgarın elleri dolanıyordu sanki. Kahküllerimi birbirine karıştırıyor sonra düzeltmek ister gibi ters yöne esiyordu.
Günlerdir hava o kadar sıcaktı ki denizden esen tatlı meltemden hiç ama hiç şikayetçi değildim. Aksine derin bir nefes almamı ve kendime gelmemi sağlamıştı.
Karşımda uçsuz bucaksız deniz vardı. Çocukken en sevdiğim renk maviydi. Ama öylesine bir mavi değildi bu. Spesifik olarak tanımladığım "yaz mavisi" idi. O maviye sadece yazları,Ege'de kavuşabiliyordum çünkü. Başka hiçbir yerde yok sanıyordum. Yaz mavisiydi o. En mutlu olduğum günlerin rengiydi. Şimdiyse mavime kavuşmuş olmanın verdiği dinginlik ruhumda gezintiye çıkmıştı.
Buraya geleli neredeyse 3 hafta olacaktı. Kafamı dinlemem gerekiyordu. Soluğu Bodrum'da anneannemgilin yanında almıştım. İşe de yaramıştı. Neredeyse üç aydır tepetaklak giden hayatımın izlerinden kurtulduğumu hissediyordum. Her şey Oktay ile ayrılmamla başlamıştı ama şu an geçmişe bakımda onun üstünden yıllar geçmiş gibi hissediyordum. Şimdilerde aklımın ucundan bile geçmiyordu.
Oturup düşünmüştüm. Ne yapmak istediğim konusunda. Kendi bölümü neden okuduğum konusunda. En başında lisede edebiyat hocasına aşık ve her konuda yazmayı seven,yarışmalara katılan,yazdıklarıyla dereceler yapan kız aklıma gelmişti. Yazdığım büyük küçük öyküler,sadece başladığım bazen sonunu bulduğum ama içime sinmeyip sildiğim bazen yarısında hazır hissetmeyip bıraktığım onca hikayem bir bir aklıma düştüğünde bir şeyler için adım atmaya kendimi ilk defa bu kadar yakın hissetmiştim.
Ben hep kitap okuyarak vakit geçiren ve her okuduğu kitaptan sonra ben de böyle bir şey yazacağım diyen birisi olmuştum. İnsan kendi dilini bulana kadar çok beğendiklerinden esinlenerek bir şeyler denerdi. Yazma uzun bir süreçti. O sürecin çok başında sayılırdım ama artık eskisi kadar da acemi hissetmiyordum bu konuda. Dergide yıllarca deneme yazıları yazmıştım. Kendimi işime verdiğim için asıl hayallerimi bir kenara itmiştim. İşim bana mesleki doyumu yaşatmıştı çünkü. Başarım beni tatmin etmişti ve yazmayı bir kenara itmiştim.
Şimdiyse içimden bir şeyler taşıyordu sanki. Bu öylece denize bakan terasta otururken olmuştu. Ellerim karıncalanmıştı sanki. Düşüncelerim karmakarışık ama bir o kadar sıraya dizilmiş gibilerdi. Onları yazıya dökmem için bekliyor olabilirler miydi? Bunu ilk hissettiğim an buraya gelişimin üçüncü günüydü. Evde yalnızdım. Anneannemle dedem yoktu çünkü onlar da İstanbul'a, annemin yanına ziyarete gitmeye karar vermişlerdi. Bunun annemin işi olduğunu düşünüyordum. Aslında onları çok seviyordum ve buraya gelme kararımın sebeplerinin içinde onları ziyaret etmek de vardı ama annemin yalnız kalmaya her şeyden çok ihtiyacımın olduğunu bildiğinin farkındaydım. O yüzden onları ani bir kararla İstanbul'a davet ettiğinden emindim.