Ay helloo~
İyi okumalar dilerim~
• • •
Üzüntüyü ikinci kez bu kadar derin yaşıyordu Jungkook. İlk üzüntüsü Annesini kayb ettiği zamandı. Bayan Jeon, insanlara göre belirlenemeyen bir nedenden dolayı intihar etmiş, oğluna veda etmişti. Jungkook hayatta ki tek dalı olan annesi kayb ettiğinde çöküntü yaşamıştı. İlerleyen zamanlarda ise asla bu denli üzüntü yaşayamayacağını düşünüyordu ama tamda şu an o düşünce aklından uçup gitmişti.
Mutlu olması için elinden geleni yapan Jeon, hayatı ile savaş vermesine neden olmuştu Taehyung'un. Peki ya Taehyung uyandığında neler olacaktı.? Esgisi gibi sevecekmiydi Jeon'u.? Boşanacakmıydı.? Yada sevdiği adamdan ayrılacakmıydı.?
Taehyung belkide hayatının şokunu yaşamıştı. Huzurlu bir gecede eşinin evine dönmesini bekliyordu sadece. Eşinin battığı bataklığın ince ayrıntılarını öğrenmeyi beklemiyordu. Beklemediği bir diğer şey, Jungkook'un bu kadar kötü işlere bulaşması. İçten-içe inanmasa bile gördüğü deliller buna izin vermemişti. Jimin'in anlattıkları ve gösterdikleri Taehyung'u büyük bir hayâl kırklığına uğratmıştı. Kendisi bile bilmiyordur belkide o an ne yaptığını ama aniden olmuştu her şey. Bu kaza ikisi içinde büyük bir yara oluşturacaktı.
Gecenin saat dördüydü. Jungkook ameliyathanenin önünde durmuş kapalı perdeden gözlerini çekmiyordu. Uykusuzluk ve yorgunluk bedenini ele geçirmişti. Ağlamaktan gözleri kızarmıştı. Dili damağı kurumuştu ama sevdiği orada öyle yatarken de boğazından bir şey geçmezdi.
Boş bakışları ameliyathaneden çıkan hemşireyi bulmuştu. Aninde ayağa kalkmış, hemşirenin yanına gelmişti. Kadın Jungkook'a baktığında içi acımıştı. Jungkook çok berbat görünüyordu...
"Durumu nasıl.?" Çatallayan sesi ile konuştuğunda hemşire gülümsemişti. Elindeki deftere bakmış ve bakışlarını tekrar Jungkook'a çevirmişti.
"Şu an gayet iyi Bay Jeon. Zaten kurşun iç organlarına zarar vermemiş. Bir kaç saate uyanacaktır. Kısa bir süreliğine içeriye gire bilirsiniz. İyi günler." Diyerek uzkalaşmıştı oradan.
Taehyung için aldığı mor lale'leri eline almış , ağır adımlar ile Taehyung'un yattığı odaya girmişti. Arkasından kapıyı kapatmış ve yatakta yatan solgun bedene bakmıştı. Makinelerin sesi şimdiden rahatsız etmişti Jungkook'u.
Taehyung hiç sevmezdi hasta olmayı yada hastahanede bulunmayı. Bunaldığını söylerdi hep. Fakat şu an ise burada yatıyor oluşu Jungkook'u bilmem kaçıncı kere mahv etmişti. Gözleri dolmuştu daha eşine yaklaşmadan. Elindeki solmuş, boynu kendisi gibi bükük olan Lale buketini avucunda sıkmıştı. Gözlerinden düşen izinsiz bir damla yaş ile burnunu çekmişti.
Derin bir nefes almış üzerindeki ağırlığı atmak için omuzlarını dikleştirmişti. Yatağa yaklaşmış dizleri üzerine çökmüştü.
"Sana çiçek aldım Güzelim. En sevdiğin çiçekler." Solmaya yüz tutmuş çiçeği yandaki komidinin üzerine koydu Jeon. Göz yaşları akmadan durmuyordu bu görüntü karşısında.
"Aç gözlerini diyeceğim ama bana kırgın gözler ile bakman beni mahv eder diye söylemeye dilim varmıyor." Küçük bir hıçkırık çıktı ağzından. Ellerini tuttu eşinin. Ne kadar soğuk olduğunu fark etti. Heo sıcacık olan elleri şimdi buz kesmiş gibiydi.
"Uyan, uyanda kız bana. Kır, dök, vur, ama küsme bana. Ben ne yaptıysam bizim için yaptım." Ellerine bir sürü küçük öpücükler bıkrakmıştı. Ama ne fayda. Uyanmıyordu güzeli.Orada ne kadar ağladı ne kadar öptü Taehyung'u farkında olmadı. Zaman su gibi geçmişti. Göz yaşları kurudu ama iç çekişleri durmadı. Daha sonra alnını yasladı tuttuğu elin üzerine. İç çekişleride yavaştan durmaya yüz tutmuştu. Belkide iyi gelmişti o'nun yanında ağlamak Jeon'a. Zaten Jungkook hiç kimsenin yanında bu kadar zayıf değildi.
"Dışarı lütfen. Zamanınız doldu." Odaya giren hemşire ile derin bir nefes aldı Jungkook. Yetmemişti ona bu zaman dilimi. Daha fazlasına ihtiyacı vardı. Elinde olsa kıvrılır küçük bir bebek gibi Taehyung'un kolları arasında uyurdu.
"Seni seviyorum." Ayağa kalkmış alnını öpmüştü Taehyung'un. Küçük bir büse ama çok derin.
Yavaşça dışarı çıkmış ve hemşire ile Güzelini yalnız bırakmıştı. Kendini, yan-yana olan sandalyelere atmış ve başını arkaya yaslayarak oturmuştu. Taehyung'u gördüöü için biraz kendine gelmişti. Ama onu böyle bir manzardan görmek hoşuna gitmemişti.
"Kardeşim." Duyduğu ses ile ilk önce kaşları çatıldı Jeon'un. Ardından tüm sinir damarları gün yüzüne çıkmış, bakışları kararmıştı. Gözlerinde dolanan saf öfke kendini 'ben buradayım' diye belli ediyordu neredeyse.
"Sikik herif.!" Yerinden fırlayarak üzerine atlamak istemişti önündeki bedene. Fakat Jimin'in korumaları Jeon'un ellerinden tutmuş buna izin vernemişlerdi.
"Yavaş ol koca adam. Konuşmaya geldim." Yüzündeki rahatsız edici gülümseme Jungkook'un sinirini harmanlıyordu. Ona kafa atma isteğini dahada çoğaltıyordu.
"Ne konuşacağım seninle ben lanet herif.!?" Ses tellerine zarar verecek derecede bağıran Jeon'a karşılık, Jimin göz devirmişti. Ardından adamlarına işaret vererek Jungkook'u oturtmasını istemişti.
"Bak Jeon. Sana demiştim. Benimle uğraşma demiştim. Sana bu dünyayı zindan ederim, sevdiklerinin canını yakarım demiştim. Diş'e diş, can'a can, kan'a kan Jeon Jungkook. Babamın ve kardeşimin kanı yerde kalmayacaktı. Bunca zaman peşimi bırakmadın. Rahat nefes almama izin vermedin. Senin yüzünden rahat nefes alamadım. Ama artık sıra sende. İçeride yatan beden belkide artık seni esgisi gibi sevmeyecek. Ve bu emin ol seni öldürmemden daha beterdir. Taehyung'un sevgisini kayb etmiş olman seni öldermemden daha beter." Adamlarından birinin uzattığı siyah yüzlü dosyayı aldı Jimin. Yüzünde olan sinir bozucu gülüş ile Jungkook'a doğru uzattı. Kendiside Jungkook'un yanında yerini aldı.
"Bu dosyalara ve kamera kayıtlarınada artık ihtiyacım yok. Amacım Taehyung'un izlemesiydi. Ve izledi. Kopyasınlda ona vermiştim. Artık sende kala bilir. Yaşayan bir ölü olacağını tahmin ederek sana hoşçakal diyorum Jeon. Bir daha karşıma çıkma. Sana olan hırsım hâlâ bitmiş değil, ama bununla kurtulduğuna sevin." Ayağa kalkarak elini paltosunun ceplerine soktu Jimin. Bir iki adım atmış ardından Jungkook'a taraf dönerek
"Bir daha görüşmemek dileği ile Jeon Jungkook." Demişti. Ve ağır adımlar ile oradan uzaklaşmıştı. Bir daha geri dönmemek şartı ile Jimin, Jungkook'un hayatından, tamda istediği gibi çıkmış gitmişti. Tek fark ile. Her şeyi mahv ederek.***
Jimin'imize hoşçakal diyelim mi.?
Hiç hoş değil Jiminciğim aaa
Şimdi küçücek bir açıklamacık yapacağım bebişler. Ehehe
Düzenli olarak bölüm atmaya karar verdim. Tüm ficlerim için geçerli olarak. Ehehehe
Salı, perşembe, pazar günleri saat 22:00'da "İn Lak'ech" için bölüm atacağım.
Pazartesi, çarşamba, cuma saat 22:00'da "My white carnation" için bölüm atacağım.
Cumartesi ise bir günde (belki) iki bölüm olmak üzere "Korkulu rüyyâm." İçin bölüm atacağım.
Böyle düzensiz, istediğim zaman bölüm atmak hoşuma gitmiyor. Hem siz bölümlerin ne zaman geleceğini bilmiş olursunuz hemde ben planlı olarak daha önceden yazar taslağa ataım hazır olsun diye. Eheheh)
Nys
Görüşmek üzere Sara Kaçarrr~☆♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Korkulu rüyyâm { taekook } [18+]
Fanfiction*** "Meğersem ben hayatımı bir yalancıyla geçirmişim... Değilmi efendim.?" İşte o an, göz yaşları belkide, hayatlarının mahf olmasına şahitlik etmişti. "Susuyorsunuz, çünkü haklıyım efendim...." gülen gözlerinin yerini alan, param-parça olmuş umutsu...