Finale son 1......
Duygulanıyorum istemeden amk of....
Bu Fic'imi çok seviyordum. İlk fic'im nede olsa:(((Sözlerimi Final bölümüne saklıyorum. Ehe. İyi okumalar dilerim~♡
~ ~ ~
Önünde durduğu büyük şirkete baktı Jungkook. Çökmüştü. Üç gündür yemek yemiyor, doğru düzgün uyku uyuyamıyordu. Taehyung ise bu üç gün içerisinde, parmak hareket ettirmekten başka bir şey yapmamıştı. Hayati tehlikeyi atlatmıştı. Gerisi ise Taehyung'un elindeydi. Jungkook gece-gündüz demeden Taehyung'un baş ucunda bekliyordu. Her an uyanma ihtimali onu uyumamaya yönlendiriyordu.
Şimdi ise, her şeyi bir kenara bırakmıştı. Tüm hayatı boyunca yapması gereken şeyi, hep ertelediği şeyi şimdi hayata geçirmek istiyordu. Omuzunda olan yükten kurtulmak istiyordu bir nevi. Çünki eğer Jungkook bunu devam ettirirse, kimse bunun sonunu getiremezdi.
Dakikalardır gözünü diktiği şirketden içeri girdi. Çoğu kişi onu tanıdığı için hemen ayağa kalkarak selam veriyordu. Jungkook ise hiç kimseyi umursamadan ilerlemeye devam ediyordu. Yanında ise Jimin'in babası, Kyung Do'nun esgi sağ kolu vardı. Minho Bay Park'ın en yakın çalışanıydı. Sağ kol olmasına rağmen bilmemesi gereken şeyleri bile biliyordu. Pay Park, Minho'ya gereğinden fazla güveniyordu. Günün birinde Jungkook'a yardım edecek deselerdi, Jungkook buna bir yerleri ile gülerdi. O herifin etrafında olan kimseyi sevmiyordu. O yüzden bu durum onun için oldukça gülünç geliyordu.
Asansöre birlikte bindiklerinde en üst olan kata çıkmışlardı ikisi. Jungkook gereğinden fazla sinirliydi. Jimin'in bu kadar büyük bir trajediye neden olması, ona olan nefretini çoğaltıyordu.
Asansörden inmiş ve sekreteri yok sayarak 'Müdür odası' yazılan kapının önüne gelmişlerdi. Sakreter olan kız cıyaklayarak giremezsiniz desede bu Jungkook'un pekte sikine değildi. Kapının kulpunu tuttuğunda derin bir nefes aldı. Gerçekler gün yüzüne çıktığında neler olacaktı bilmiyordu ama bu günün eninde sonunda geleceğini çok iyi biliyordu. Artık kayb edecek bir şeyi yoktu. Taehyung'a olanlar Jungkook'un olmayan sinirini zıplatmıştı. Karşısına engel diye çıkan ne varsa yok edebilecek kapasiteye sahipti.
"Bunu yapıyorum çünki Taehyung'un bana kırgın bakması canımı yakar, mahv eder." Gözlerini sıkıca kapattı. Ardından en koyu kahve tonu olan gözlerini açtı.
"Sen benim annemin katilisin Park Kyung Do." Fısıltıdan öteye çıkmayan sesini yalnız kendisi işitti. Daha sonra kapıyı açtı ve içeri girdi.Jimin elinde içki, sanki Jungkook'un geleceğinden haberdar gibi , kalçasını masaya yaslamıştı. Çalışanlar çoktan haber vermiş olmalıydı. Jungkook adımlarını Jimin'in iki adım ötesinde durdurdu.
"Bir daha beni arama dediğimi hatırlıyorum.? Ama sen ayağıma gelmişsin.?" Yüzünde olan sinir bozucu gülüş ile konuştuğunda Jungkook ona yumruk atmamak için kendini zor tuttu.
"Babanı bile-isteye öldürmedim." Direkt olarak konuya girdi Jungkook. Uzatmanın bir anlamı yok dedi. Uzayacağı kadar uzadı nede olsa.
Jimin'in kaşları çatıldı. Yüzündeki gülüş gitti. Yerine buz gibi bir ifade geldi. Elindeki içki bardağını, gözlerini Jungkook'tan ayırmadan masaya bıraktı.
"Ne saçmalıyorsun sen.?" Sesi oldukça düşük çıkmıştı. Duyduğu şeyi idrak etmesi zor olmuştu. Beyni bunu kabul etmiyordu. Kalbi imkansız diyordu. Jimin babasına oldukça değer veren bir evlatdı. Babası Jimin'i pek gözde olarak görmese bile, bu Jimin'in babasını sevememesi için bir neden değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Korkulu rüyyâm { taekook } [18+]
Fanfiction*** "Meğersem ben hayatımı bir yalancıyla geçirmişim... Değilmi efendim.?" İşte o an, göz yaşları belkide, hayatlarının mahf olmasına şahitlik etmişti. "Susuyorsunuz, çünkü haklıyım efendim...." gülen gözlerinin yerini alan, param-parça olmuş umutsu...