31 Aralık, odanın içindeki şöminenin ışığı odayı aydınlatıyordu. Dışarıda puslu bir kış gecesi yaşanıyor, insanlar evine gidip ailesi ve cocuklariyla vakit geçirebilmek için karlı zeminde evine yeterli para getirmemiş olmanın izdirabı ve utanciyla başları öne eğik bir şekilde evlerine gidiyorlardı.
Mahalledeki bir çok evin kapısını akraba ve komşuları yılbaşını kutlamak için çalıyorlar, içtenlikle gülüyorlardi. Bunların yanı sıra bir çok kişi de bu günü dışarıda arkadaşlarıyla veya tek başına geçirmeye karar vermiş, sokakları doldurmuşlardi.
Hiç bir gruba dahil olamamış tek tük insandan biri olan 11 numaralı dairede yaşayan genç hanımefendi, evinde tek kalmayı tercih etmişti. Şominenin karşısına oturmuş kapkara defterine yine anlamsız yazılar karalıyordu. Psikiyatristin verdiği ilaçları 2 ay önce bırakmıştı. Artık psikiyatri kliniğimiz önünden bile gecmiyordu.
Durumu giderek vahimleşsede tek başına çözeceğini inanmisti. 2 gün önce bir kaç sene önce sokak köpeği olan arkadaşını kaybetmişti. Artık kimsesi yoktu. Ne evine ugrayabilecek bir akrabası ne de kapısını çalma zahmetine girecek bir komşusu. Artık bir işi de yoktu, beş kuruşsuz kalmış ve son kömürünü az önce yakmisti. Sabaha isinabilecegi bir şey kalmayacaktı. 2 gün önceki kendine olan inancı da tükenmişti.
Elindeki yıpranmış defteri ve kalemi yanındaki mindere attı, umutsuzluk içinde bir kaç adım gerisindeki eskimiş, yıpranmış koltuğuna oturdu. Karnı aç olmasına ragmen dolapta kalan son peyniri de geçen sabah yemişti. Musluk suyundan ve bir yumruk büyüklüğündeki kurumuş ekmekten başka yiyecek bir şeyi kalmamıştı. Güçsüz, attığı her adımda titreyen bacaklariyla sararmış, kirli banyosuna girdi.
Kuvetin hemen yanına bıraktığı jileti ellerinde çevirmeye, incelemeye başladı. Bu anlamszliklarla dolu hapishanede fazla bile dayanmıştı. Güçlükle küvetin yanına, yere oturdu. Buz gibi soğuk suyun küvete dolmasını beklemeye başladı. Su azar azar akıyordu, faturaları ödememesti. Yarin yaşarsa içecek suyu dahi olmayacaktı.
Beklemeye dayanamayarak giysilerini çıkarma zahmetinde bulunmadan küvetin içine girdi. Buz gibi su vucuduna temas eder etmez ürpermisti, gözlerini kapatıp küvetin içinde biraz daha kaydı ve biraz daha. Su boynuna gelesiye kadar küvetin içine sindi. Bir hapishaneden farkı olmayan bu dünya artık onu fazlalık olarak görmüştü. Son nefesine kadar hep bir kurtuluş yolu aramış, Tanrıya yalvarmıştı ama Tanrı insanlarin leş kokan zihinlerinden, cöpten farksiz agizlarindan kendini dünyaya kapatmıştı.
Genç hanımefendinin yokluğu 2 ay sonra birikmiş faturalar ve ev sahibinin dairenin kirası üzerine ısrarcı bir tavırla eve girmesiyle keşfedildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
izmarit sokagi
Kurzgeschichtenve unutma, ne kadar çok tebessüm edersen et, içindeki kurak topraklar yeşermeyecek. it's snowing like it's the end of the world / krobak