aynalardan korkardim ben. gozumun degmesi bile yeterdi icimdeki igrentiye.
aynalar cehennemimdi, her aksam 19.00'da karşısına geçer sessiz bir yokoluş tiyatrosunu izlerdim. goz altlarim da ölü canlar barinirdi, oyle ki her bir goz yasi topragi yasartirdi, oyle ki her bir goz yasi bir kisiye ithafendi, en cok da kendimeydi bu ithaf. en cok da kendime aglardim, en cok kendimi koyardim o tabuta, korktugum halde kendimi o tabuta hapsederdim.
saclarim karisirdi hep, insanlarin deyimiyle cali supurgesi gibi saçlarım vardi. cok cabuk dipleri yara ve kepek baglardi, dokunsam ellerim tel tel olurdu, durust olmak gerekirse evdeki bababaannemin bile saclari bu kadar cok dokulmuyor. dudaklarim hep yaraydi, neden hep yaraydi sahi ? kelimeler dudaklarimi mi parcaliyordu yoksa, veyahut icimdeki seytanin bana bictigi bir ceza miydi bu ?
kamburum cikmis, tahmin edildiginin aksine dahi gencim fakat bir yasli gibi hissediyorum. gozlerimin feri gitmis, aynalar hep ip bagliyor, korkuyorum Tanrim. aynalara ortu orttum, gormek istemedigim, tahammul edemedigim icin fakat neden hep saat 12'ye vurdugunda kapim caliniyor, acmak istemiyorum ama aslinda hep o orada, kacamam kendimden biliyorum. ama mola versem olmaz mi, sadece tek bir gece gozlerimi huzura yumsam olmaz mi ? biliyorum, huzursuz kalpleri ancak ölüm islah eder ama katlanmak bir hayli zor benim icin.
lekeler var Tanrim, lekeler. insanlarin gormedigi ama bildigi lekeler. ciplak hissediyorum ben boyle, her defasinda hasta yaftasi yemek yoruyor beni, melekler öpmüş derler ama benim lekelerim masum degil Tanrim, masum degil, özel kilmiyor aksine beni hasta bir insan gibi olduruyor. insanlar fisildiyor o şeytan diye, duyuyorum.
aynalar kesiyor yaralarimi, kanattikça kanatiyor. kandan korkarim ben Tanrim, sarilmak geliyor icimden neden kimse kollarini acmiyor bana. ben kotu bir insan olabilirim belki ama, küçük o kadar da kötü biri değil. onu içimde yasatamiyorum artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
izmarit sokagi
Short Storyve unutma, ne kadar çok tebessüm edersen et, içindeki kurak topraklar yeşermeyecek. it's snowing like it's the end of the world / krobak