Arabadan akıp giden yolu izliyordum. Amir Aladağ'a götüyorlardı beni. Öyle olduğunu sanıyorlardı. Haber vermemeleri için dil dökmüştüm resmen. Sürpriz yapacağımı söylemiştim. Haliyle beni patronlarına götüreceğini sandıkları için kabul etmek zorunda kalmışlardı.
Güneş doğmak üzereyken bir petrol ofisinin önünden geçmeyi bekliyordum. Arka koltukta oturmuş Pencereden etrafımı izliyordum petrol ofisi görmek adına.
Sonunda bir petrol ofisi görünce gözlerimin parladığına yemin edebilirdim. Hızla ön koltukta oturan adamlara elimle petrol ofisini gösterdim. "Durun durun. Petrol ofisinin önünde durun," dedim. Adamlar bana şaşkınca bakmaya başlarken iki adam da birbirine, ne diyor bu bakışı attılar.
"Yaa tuvaletim geldi. Acil. Lütfen."
Ah bunu söylediğim için başımı tam da şu an deve kuşu gibi kumun altına gömmek istiyordum.
Utancın yerin dibine girirken adamlar benden daha çok utandı. Başlarını sallarlarken kızardıklarını görüyordum.
Ellerimi yüzüme kapatırken bakışlarımı aşamalardan kaçırıp dudaklarımı dişledim. Deli gibi utanıyordum. Ama utanması gereken ben değildim, o aileydi. Beni buna mecbur eden onlardı.
Araba petrol ofisinin önünde dururken hızlıca arabadan indim. Fakat üç adamda benimle birlikte inmişti. Buna da hazırlıklıydım.
Üçüne dönerek ayırdığım gözlerimle, "Çüş, sizde mi geleceksiniz? Amir'e bunu dersem size ne yapar biliyor musunuz?" dedim.
Üçü birbirine baktı. Tam da istediğim tepkiyi veriyorlardı. Mahçup olmuşlardı söylediğim sözlerden dolayı. Karşı çıkmak istiyorlardı fakat karşılarında çişini tutamayan kız çocuğu gibi sabırsızca duran bana karşı bir şey diyemiyorlardı.
"Efsun Hanım..." Birisi konuşmaya başladığı an hemen susturdum. "Ya ben kendim istedim Amir'e gitmeyi. Eğer biraz daha burada kalırsam dayanamayacağım!"
Her kelimemle utancın dibine batıyordum ama mecburdum. Normalde asla böyle konuşan biri değildim fakat mecburdum.
Arkamı döndüğümde zaferle gülümsüyordum. Ta ki karşımdaki adamı görene kadar. Dudaklarımdaki gülümseme bıçak gibi kesilirken korkuyla büyüyen gözlerimle geriye doğru bir adım attı.
"Sen," dedim korku içinde yüzüne bakarken.
Bana doğru yaklaştı. Ellerini ceplerine koymuştu."Demek kaçıyordun ha?" dedi, dudağının köşesini kıvırarak.
Korumalar yanımda yer edinirken kırmızılar dolan kalbimle hemen başımı iki yana sallayarak inkar ettim. Adam yüzünden anlamasından anlamında korkuyordum.
"Bak kimsin bilmiyorum ama beni rahat bırak. Amir'in yanına gidiyordum. Sadece ihtiyaç için çıktık arabadan."
Bana inanmadığını açıkça belli eden gözleri sırtımdaki sırt çantasına kayarken sırıtmıştı. "Çantayla mı?" diye sordu.