Meryem Aladağ ve Amir, heybetli kasrıalanın ihtişamlı salonuna getirdiğinde salondaki ihtişamlı koltuklarda oturan ailelerinin karşısındaki koltuklara geçip oturdular. Odadaki konuşmalardan en başta haberi olan ailenin büyüğü ve babaanneleri olan Zerda Aladağ'dı. Gelini Meryem Aladağ'a torunu ile böyle bir konuşma yapmasını söyleyen bilakis kendisiydi. Ailenin gelenekleri en önde gelirdi ve bu konuşma da geleneklerden biri olmasa da gerekli bir konuşmaydı. Zira Amir'in asla yapmak istemediği gelenekleri anlaması için gelini Meryem, oğluyla konuşmuştu.
"Hele gel yamacıma," dedi torununa gülümseyerek. Uzun koltukta yana kaydığında hafifçe yanına vurmuştu. Amir tebessüm ederek yanına geldiğinde, salona oğlu Haldun Aladağ girmişti ve tekli koltukta yerini almıştı. Salonda sadece beş kişi vardı. İki gelini, Melek Aladağ ve Meryem Aladağ. Torununun elini sıkıca tuttuğunda sürmeli siyah gözlerini torununa dikti.
"Görürüm ki kalbindeki acı, gözlerine düşmüş. Gözlerin acı bakar. Sevdiğinin yokluğu kalbine bir ateş gibi düşmüş." Amir başıyla onayladığında Zerda Aladağ, geliniyle bakışmıştı. İkisi de aynı düşünce yapısına sahip olduğu için aynı şeyleri diyorlardı Amir Aladağ'a.
"Sevdan keskin ve haşmetli. Pek güçlü," dediğinde Amir başını alayla iki yana sallamıştı.
"Sevdam güçlü olsa neye yarar. Benden kaçan bir kadın olduktan sonra sevdam güçlüymüş ne önemi var."
Zerda Aladağ cevap vereceği anda oğlu Haldun Aladağ araya girmişti.
"Sen bir Aladağ veliahtısın. İstesen binlerce kadın önüne dizilir. Madem güzellikle anlamıyor, o zaman zorla."Amir başıyla reddetti. Her zaman kızın aşkını kazanmaya çabalamıştı. İstese anında bir nikah kıyabilirdi ama böyle olmasını istemiyordu. Kızın gönlüyle olmasını istiyordu. "Olmaz amca. Ben onun gönlüyle benim olmasını istiyorum. İstesem bu ailenin gelini ve benim kadınım yapabilirim ama beni sevsin istiyorum. Nefretle değil, sevdayla bakmasını istiyorum," dedi, net bir şekilde konuşarak.
İşte bu konuda hemfikir değildi Zerda Aladağ. Torunu kıymetliydi ve kendisine göre her istediğini elde etmeliydi. Sonuçta koskoca Aladağ'ların veliahtıydı. Şimdiye kadar torunu her şeyi elde etmişken bir kadın da neydi. İstese binlerce kadın torununa getirirdi ama torunu illa bir kızda takılı kalmıştı. Torunu madem kızdan vazgeçemiyordu o zaman tek bir çözümü vardı. Aladağ gelenekleri.
Torununun yüzünü şefkatle okşadı. Elleri merhametli olsa da bakışları ve dili keskindi. "Bak torunum. Sen bir Aladağ veliahtısın. Hanbey'i olacaksın. Geleneklerimizi yerine getireceksin." Sözlerinin anlamı açıktı fakat oğlu Haldun Aladağ'a ve salondakilere baş işareti yapmasıyla başta Haldun olmak üzere, Meryem hariç, hepsi çıkmıştı. Şimdi ise konuşacakları daha keskin ve üstü kapalı olmayacaktı. Çünkü torununun anlaması için böyle konuşması gerekti. Meryem'de Amir'in diğer yanına oturduğunda gelin ve kayınvalide olarak Amir Aladağ'ı ikna etmeye çalışacaklardı.
Zerda Aladağ konuşmasına devam etti. Amir'in sıkıntıyla bakan yüzüne bakarak keskin sözlerini acımadan sarf etti. "Ben senin babaannenim. Ellerimde büyüdün oğul. Sen benim ilk göz ağrımsın. Benim kıymetlim ve gözümün nurusun. Geleneklerimiz sana katı ve acımasız gelebilir ama herşey sizin için. Bir geleneği de senin için esnettim. Sana olan sevgimdendir. " Amir'in gözleri kısıldığında, Meryem'e bakış atmıştı. Sürmeli kara gözlerini torununun bakışlarıyla birleştirdi. "Sadece sevdanı gördüğüm için, çektiğin acıyı gördüğüm için kimsenin haberin yoktur. Kızı buldum ve sakladım."