6.Bölüm "Saklanan Sırlar"

11 5 0
                                    

Roza'dan

Ellerim titriyordu. Elimde Alin'in kanı olan kelebek kolyesi vardı ve bu kolye Toprak'ın odasından çıkmıştı. Bu kolye neden ondaydı? Neden hala kanlıydı?
Ben düşüncelerime dalmışken kapı çaldı. Bir anda yerimden sıçradım.
"Roza, giyindin mi? Gelebilir miyim?" diye seslendi kapının arkasından Toprak.
"Bir saniye!" diye bağırdım. Sesim titremişti. Panikle ne yapacağımı bilemedim kolyeyi aldığım yere geri koydum. Çekmeceyi hızlıca kapattım. Ellerim hala titriyordu. Ellerimi arkama sakladım.
"Gel!" diye seslendim. Sesim hala titriyordu. Kapı yavaşça açıldığında Toprak'ın yüzünde samimi bir gülümseme vardı. KApı açıldığında yüzündeki gülümsemeyi silmeden yanıma geldi. Yanıma yaklaşırken yüzündeki gülümseme yavaş yavaş solmaya başladı. Aramızda bir adımlık mesafe kaldığındayüzünde endişeli bir ifade belirdi. Ellerini iki yanağıma koydu.
"Yüzün bembeyaz olmuş. Ne oldu, iyi misin?" dedi telaşla.
"İ-iyiyim." dedim sesim titriyordu.
"Sesin titriyor, iyi değilsin. Söylemek istersen ben burdayım." dedi.
"Sadece başımıza gelenlerden dolayı korkuyorum." dedim biraz daha sakin bir şekilde. ellerim hala titriyordu. Ellerimi arkamda saklamaya devam ettim.
"Bende korkuyorum. Sana ve diüğerlerine zarar gelecek diye." dedi. Ardından ellerini yanaklarımdan çekip bana sarıldı. Yüzünü omzuma gömdü. Titreyen ellerimi arkamdan çıkarıp kollarımı ona sardım. Başımı omzuna koyup gözlerimi kapadım. Bir süre sonra birbirimizden ayrıldık.
"Hadi, yat uyu. Bugün yorulmuşsundur. Geçecek, yakında her şey geçecek." dedi. Başımı aşağı yukarı sallayıp yatağa doğru gittim. Yorganı kaldırıp yatağa uzandım. Toprak gelip Yorganı üstüme örttü ve yanıma oturdu. Gözlerimi kapatığımda ellerini saçlarıma götürdü. Ellerini saçlarımda gezdirirken uykuya dalmamı bekledi.
Aradan kaç dakika geçti bilmiyorum ama uyuduğumu düşünmüş olacak ki ellerini saçlarımdan çekip yanağıma yanağıma götürdü. Yanağımda ellerini gezdirerek kısık sesle konuşmaya başladı.
"Özür dilerim." dedi. Biraz bekledi ardından tekrar konuşamaya başladı.
"Senden sakladıklarım için." dedi ve yüzüme yaklaşıp yanağımdan öptü. yataktan kalktığında ağzında bir şeyler geveledi. Biraz bekleyip gözlerimi açtım. Yer yatağına yatmıştı. Yüzü bana dönüktü, gözleri kapalıydı.
"Ne saklıyorsun Toprak?" dedim. O kadar sessiz söyledim ki duyduğunu düşünmüyordum. Biraz yüzünü izledikten sonra gözlerimi kapadım ve uykuya daldım.

...

İki gün olmuştu. İki gündür sıradışı hiçbir şey olmamıştı. Toprak'tan istediğim cevapları alamamıştım. Hala benden bir şeyler gizliyordu. Ne zaman gittiğiyle ilgili sorular sorsam hep beni geçiştirirdi. Ona kolyeyi sormak çok istedim ama asla cesaret edemedim.
Bugün dedektifin ofisine gidecektim. Sabah erken kalkıp hemen duşa girdim. Toprak'ın bana getirdiği öbür kıyafetlerden birini üzerime geçirdim.
Üstüme siyah bir crop, altıma ise açık mavi kot şort giymiştim. Siyah, küçük bir omuz çantası taktım. Toprak, annemden çanta istemeyi unutmamıştı.
Yine aklıma o kolye geldi. Jane'e söylemeli miydim? Ama Toprak'ı suçlamış olacaktım? Gerçekten yapmış olabilir miydi? Hayır, hayır, hayır o yapmaz. Ama ya yaptıysa? Neden yapsın ki? Acar'a olan nefretinden mi? Peki, neden Alin'de öldü? Toprak, Alin'e çok düşkündü. Kıskançlıktan yaptıysa? Bir dakika neden Büşra'yı öldürsün? Belki onu takip ediyor diyedir. Ya katil oysa ya Büşra'yı kimliği ortaya çıkmasın diye öldürdüyse? SUS ARTIK LANET İÇ SES TOPRAK YAPMAZ! BUNU SENDE BİLİYORSUN.
İç sesim kafamı karıştırıyordu. Durması lazımdı. Düşünceler beni ele geçirmiş, delirecek gibiydim. Herneyse herneyse bunu düşünme, başka şeylere odaklan.

Çantaya telefonumu, ev anahtarımı, Toprak'ın evinin anahtarını, cüzdanımı ve arabanın anahtarını koyup hızla evden çıktım. Düşünmemeye çalışarak evimin önündeki arabaya doğru hızlı adımlarla yürümye başladım. Arabanın yanına geldiğimde anahtarı çıkardım ve kilitleri açtım. Araba beyaz bir mercedes idi. Annemle birlikte kullanıyorduk. Yıllr önce hayatını kaybeden babamın bir şirketi vardı. Şimdi Hisselerin bir kısmı bizde olsada yönetemeyeceğimizdan çoğunu satmıştık. Ama ordan gelen gelirler bize yetiyor hatta artıyordu bile. Babamı 5 yaşımda bir uçak kazasında kaybetmiştim. Yurtdışına iş için özel uçağıyla giderken uçak düşmüş, babam orada can vermişti. Kazadan snra 13 yıl geçti. Kendimi toparlamıştım. Bana, kendimi toparlamamda en çok yardımcı olan iki kişi vardı. Toprak ve Alin. Onlarla babamın ölümünden 1 yıl sonra tanışmıştım. Öbürleriyle okula başladığımızda tanışmıştık. Toprak ve Alin'le tanıştığımda onlar çok çok daha önceden tanışıyorlardı. Birlikte büyümüşlerdi. Toprak en çok Alin'e değer verirdi. Bir saç teline dahi zarar gelse, ortalığı inletirdi. Aynısını Alin'de Toprak için yapardı. Aralarında çok farklı bir bağ vardı. Toprak hepimizden 1 yaş büyük olmasına rağmen Alin'i okulda yalnız bırakmamak için bir yıl geç başlamıştı okula. Alin nereye gitse hep onun yanında olur, onu korurdu.
Toprak'ın babası, annesi ona hamile kaldığında annesini terk etmişti. Yıllarda annesiyle birlikte tek başlarına ayakta durdular. Alin'in babası onu 3 yaşında terk etmişti. 7 yıl sonra annesinden özür dilemiş geri dönmüştü. Sonrasında Alin'in annesi hamile kalmış, babası bunu öğrenince olay çıkarmış tekrar onları terk etmişti. 3 yıl sonra ise Alin'in annesine boşanma ve velayet davası açmış, Alin'in küçük kız kardeşini onlardan almıştı. Alin'i hiç istememişti. Mahkeme babasının geliri daha yüksek diye çocuğu ona vermişti. Sonrasında ise Alin'in kardeşine dair kimse bir şey öğrenemedi. Toprak ne olduğunu yüksek ihtimal biliyordu ama asla söylemezdi. Zorunlu olmadığı sürece tabii. Toprak ve Alin'in fazla ortak noktası vardı. Birbirleriniş tamamlıyor, koruyor, seviyorlardı. Taa ki Acar ve Alin'in arasında olanlardan sonraya kadar. Acar'ı Toprak asla sevmemişti. Son 6 ayda daha da nefret kusuyordu. Bize hep "ondan uzak durun, size herhangi bir şey yaparsa hemen bana söyleyin" tarzı şeyler söylüyordu. Hiç birimiz nedenini anlamamıştık. Başta kıskançlık diye düşündük ama başka bir şey vardı. Alin'i ve bizi korumasını hissettirecek bir şeyler. Eğer katilde bu yüzden yapmış olabilir miydi? Bizi korumak için mi? Ama öbür ölümler... Özellikle Alin, ona en ufak bir zarar gelmesini istemezdi. Kafam çok karışmış, saçmalıyordum.

Ben bunları düşünürken çoktan ofise gelmiştim. Arabadan indim ve kitledim. Ofisin kapısına doğru yürümeye başladım. Kapının önüne gelince derin bir nefes alıp kapıyı ittim. Kapı açılında tepedeki çan çaldı. Çanın sesiyle irkildim. Sonra umursamadan kolidorda yürürken kapılardaki isimlere baktım. 'Jane Nova' yazılı kapıyı görünce duraksadım. Kapıyı çalmka için ellimi kaldırdım. Durdum ve içime derin bir nefes çektim. Ardından kapıyı tıklattım. İçerden "Gel." sesi durduğumda kapının kolunu indirdim ve içeri girdim.
"Hoşgeldin Roza, oturmaz mısın?" dedi samimi bir gülümseme ve akşanlı sesiyle Jane.
"Tabii ki."
"Bir şey içer misin hayatım?" diye sorduğunda Jane,
"Su olsa iyi olur." dedim. stresten dilim damağım kurumuştu. Jane, masanın üstündeki tuşlu ev telefonundan bir numara tuşladı. "Bir kahve ve bir bardak su getirir misiniz rica etsem?" dedi nazik bir tonla. Ardından teleofnu kapatıp bana döndü.
"Biraz gergin gibisin, iyi misin?" diye sordu. Ne diyecektim? Toprak'ı söylemeli miydim? Gerginlikten alt dudağımı dişliyor, ellerim titriyordu.
"Roza?" diye seslendi.
"E-efendim?" dedim panikle. "İyiyim iyiyim, dalmışım." dedim.
"Bana söylemek istediğin bir şey var mı?"
"HAYIR, YOK. NEDEN OLSUN Kİ?" dedim panikle. Sesimin yüksek çıktığını yeni fark etmiştim. Bütün her şeyi batırmıştım.
"Bence var. Dökül bakalım Roza. Polise yalan bilgi vermek, yalancı şahitlik yapmak, bir şeyler saklamak da suç. Hatırlatayım." dedi sert bir yüz ifadesiyle.
"Alin'in kolyesi." deidm bir anda. Bir anda demem onu şok etmiş olmalı ki dudakları aralanmıştı.
"Ne olmuş kolyesine?" diye sordu merakla.
"Onu buldunuz mu? Bize fotoraf attığında boynunda kolyede vardı. Ucunda küçük bir kelebek vardı. Hatta kelebeğin bir kanadının arkasında "T" öbür kanadının arkasında "A" yazıyor. İkisinin tam ortasında sonsuzluk işareti var. Sonsuzluk işaretinin altında ise bir harf daha var. O da sanırım "B" harfiydi. O kolyeyi ona geçen sene doğum gününde Alin'e Toprak almıştı." dedim. Bu detayları nasıl daha önce hatırlamam. Siktir, 'B' harfi. '-B.B.' umarım büyük bir tesadüftür.
"Bir saniye." dedi Jane. Bilgisayarından bir şeyler kurcaladı. Konuşmaya başladı.
"Ne cesedin üstünde ne de cinayet yerinde kolye bulamışlar. Alin'in yüzüğüde ortada yok. Eğer kolyeyle ilgili başka bir şey biliyorsan söyle Roza. Alin ve Aras için." dedi. Bakışları insanı hipnoz ediyor, seni her şeyi söyleyecek kıvama getiriyorlardı.
"Üzügnüm, size polis değilsiniz. Size herhangi bir şey söyleyemem." dedim. Kaçacağımı düşünerek. Jane, sandalyesini geriye itti. Masasının kilitli çekmecesini masasında duran anahtarı alıp açtı. İçini biraz karıştırıp bir şey aldı ve çekmeceyi kapadı. Elindeki şeyi bana gösterdi. Bir polis rozetiydi.
"Ben de dedektifim canım. Uras'la birlikte çalışıyoruz. O sahalarda çalışıyor, ben asistanlığını yapıyorum. Daha doğrusu masa üzerinden çalışıp belgeleri düzenliyor, hazırlıyorum. Yani bana anlatacağın her şey bu davada kullanılabilecek. Ben hepsinirapor ediyorum hayatım." dedi ve gülümsedi.
"Peki, şey aslında bir şey var ama karasızım." dedim. Ellerim daha fazla titremeye başlamıştı. Ellerime dizlerimde eşlik ediyordu.
"Hemen söylemelisin. Bana güvenebilirsin. Arkadaşların için yap. Eğer birini koruyorsan biz polisler ve dedktifler dışında kimseye güvenme. Bu katil şu an aramızda geziyor. Belki çok yakınında. Bir de böyle düşün." dedi. Toprak'ı söylemeliydim. Ona güveniyordum ama dedikleri mantıklı gelmişti.
"Kolyeyi buldum." dedim. Artık çok daha falza titriyordum.
"Nerede buldun?"
"Top- Toprak'ın odasındaki çekmecede. Üstünde kurumuş kanlar vardı. Ama, ama o yapmış olamaz. Belkide o bir yerden buldu. Olay yerine inceleme ekipleri gittikten sonra gitti ve buldu belki, belki katil ona da tuzak kurdu. Bilmiyorum ama o yapmaz. Yapamaz. Alin onun her şeyi onun saçının teline zarar vermez." dedim hızlıca.
"Hey, sakin ol. Evet, tuzak olabilir. Bu ihtimali, her zaman göz önünde bulunduruyoruz zaten. Şu an zaten sen, Toprak ve arkadaşların ile ilgili detaylıa raştırmalar yapıyoruz. Merak etme sadece bu yüzden Toprak'a bir şey olmaz. Ama daha büyük bir kanıta ulaşılırsa işte o zaman suçlu olarak görülebilir. Şimdi geldiğin için teşekkür ederim. Gidebilirsin eğer anlatacağın başka bir şey yoksa. Ben seni arayana kadar gelmene gerek yok zaten 5 günün kaldı. 2 günde bir telefon açsan yeterli. Eğer başka bir şey olursa yanıma gelebilirsin." dedi.
"Tamam, ben teşekkür ederim. Şu an rahatladım. Onun yapmadığı kanıtlanacak zaten, biliyorum. Ben gitsem iyi olcak. İyi günler, Jane Hanım." dedim ayağa kalkarken.
"Görüşmek üzare hayatım." dedi. Ardından hemen odadan çıktım. Acele adınlarla ofisten çıktım. Hepimiz toplanacaktık. Kasaba parkına gittim. Bana bir kaç şey sordular. Kolye işi hariç her şeyi onlara anlattım. bir süre bunlar hakkında konuşup dağıldık. Eve Toprak ile döndüğümde hala enişeliydim. O iyi olmadığımı anlamıştı ama soru da sormamıştı.
"İyi geceler." dedi ve yer yatağına yattı. Bende onun yatağına yattım. Yatağı büyüktü, ikimizde rahatlıkla sığardık ama o hep yerde yatıyordu. Burda yat desem yatmazdı bunu biliyordum. Ama bçyle devam ederse ben rahat edemeyecektim. Bu yüzden ona seslendim.
"Toprak."
"Hı?" dedi.
"Yerde yatmasan artık kendimi kötü hissediyorum. Senin yatağına ikimizde sığarız. Rahatsız ocaksan araya yastık falan koyarız." dedim. Bana döndü.
"Olmaz." dedi.
"Olur." dedim.
"Olmaz.
"Olur"
"Olmaz"
"Madem olmaz, bende yatakta yatmam." dedim ve yastığımı alıp yataktan çıktım. Yere yastığı koyup Toprak'ın yanına yattım.
"Napıyorsun?" dedi bana dik dik bakarken.
"Senin her tarafın ağrıyacaksa benimde ağrısın. Kaç gündür yerde yatıyosun. Senin odan burası sen yatakta yatmadığın sürece ölsem yatmam orda." dedim. Yer gerçekten aşırı rahatsızdı. Burda nasıl uyuyordu?
"Roza, saçmalamaz mısın?"
"Saçmalamıyorum. Şimdi kapa çeneni, uyuyacağım." dedim ve yan dönüp gözlerimi kapadım.
"İnatçılığın asla değişmeyecek dimi?" diye sordu. Sesinden güldüğünü anlayabiliyordum.
"Hayır, asla geçmicek. Ya benim dediğim olcak ya da hiç bir şey." dedim. Ona döndüğümde düşünceli bir yüz ifadesine sahipti. Eli çenesinde düşünüyordu.
"Peki, dediğin olsun." dedi. Zafer kazanmış bir gülümsemeyle ona baktım.
"Oy, Roza'sına da hiç kıyamazmış." dedim alayla. Sonra yerden kalkıp yatağın köşesine yattım. Oda araya yastık koyup öbür köşeye yattı.
"İyi geceler." dedi.
"İyi geceler." dedim. Gözlerimi kapatıp uykuya dalmadan önce bir süre camı izledim. İçimde kötü bir his vardı. Bugün Jane'e söylemem gerekti. Ona neden güvenmiştim ki? İlk kez gördüğüm birine nasıl bu kadar çabuk güvendim ki? Ah, salak kafam. Kendime kızıp duruyordum. Bunları düşünürken uyuya kaldım.

Devam edecek...

***
Öyle yazdım hadi bakalım. oy vermeyi unutmayın.


B.B.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin