Rıfat, bir kaç hafta önce evlenen arkadaşının somurtan suratına baktı.
"Hayırdır Esved, karadenizde gemilerin mi battı. Bu ne surat."
"Bir şey yok kardeşim."
"Olursa bilelim."
"Eyvallah," diyerek çayının son yudumunu alıp masaya bozukluk bıraktı ve ayaklandı genc adam. "Hadi size hayırlı akşamlar, ben kalkıyorum."
"Kalk tabii," dedi Agah. Az da olsa arkadaşının yüzünü güldürmek istiyordu. "Senin evde bekleyenin vardır, biz daha otururuz." Acı bir gülümsemeyle arkadaşının omzuna dokundu Esved, kimse ne yaşadığını bilmiyordu tabii.
"Haydi hayırlı akşamlar."
Rıfat, giden dostunu izledi bir süre. Onun bu haline içi sıkılmıştı. Masanın en sessizine döndü.
"Ateş," dedi. "Biliyor musun bunun sıkıntısını."
Yola bakan genç adam ona seslenen Rıfat'a döndü ve başını hayır manasında salladı. Dilinden tek bir kelime dökülmese de o da dostunu bu halde görmekten hiç hoşlanmamıştı. Ağır kekemeydi ateş, dakikada bir kelime etmektense hiç konuşmamayı tercih ederdi. Heybetine, cüssesine, yakışıklı yüzüne bakan biri onun bu vahim durumuna akıl sır erdiremezdi. Sıkıntıyla nefes alıp geriye yaslandı. Dostunun bir sıkıntısı olduğunu biliyordu ancak ne derdi olduğundan bir haberdi.
"Nemrut herifin teki, anlatır mı hiç," diye homurdandı Agah. Yanağından boynuna ve birazda kulağına ulaşan yanık izini kaşıdı sertçe, her sıkıntıya girdiğinde bunu yapardı. Yanağındaki izi az çok uzun sakalı kapatırken kulağını bir karıştan fazla olan saçlarıyla örtüyordu. Boynunu da kışın hep taşıdı atkısıyla gizliyordu. Küçükken hısım akraba kavgasında herifin bir onu ateşin üzerine fırlatmış Agah da derin ve acı verici yaralar bırakmıştı. O günden beri hep kendini saklamaya çalışmıştı genç adam. Yüreğinin güzelliği de bedeninde heybetini de, her şeye rağmen yakışıklı yüzünü de ne kendine ne de bir kadına nasip etmiyordu. Tek başına öleceği gerçeğini çoktan kabullenmişti.
Rıfat Agah'a hak verdi. "Keyfimi kaçırdı it herif." Küçücük bardaki çayı bitirdi, Esved'in hali yüzünden herkesin canı sıkılmıştı. Daha yeni evli adamdı, mutlu olması gerekiyordu.
Sandalyesinin yönünü pencereye çevirip bir ayağını dizinin üzerine koyup oturduğu yerde yayıldı Rıfat. Bir sigara çıkarıp yaktı. Hava ne sıcak ne soğuktu, kağıttan top yapan çocukların oyun oynarken ki tiz sesleri kulağına ulaşıyor ancak rahatsız etmiyordu, bir köpeğin havlamaları da öyle. Soğuk kış günleri gelip geçerken kupkuru kalmış elleri arasındaki tek dal sigara vazgeçemediği ama hiç de sevmediği bir alışkanlığıydı. Nadiren kestiği gür sakallarını sıvazladı ve biten çayının yerini yenisi aldığında dumanı tüten çaydan sıcak bir yudum aldı.
Epeyce eski tül perdeleri iki yana açılmış pencereden dışarı bakıyordu Rıfat, dalıp gitmişti. Kahvehanenin hemen karşısında tek odalı muhtarlık vardı, onun biraz aşağısında da cami vardı. Meydan diye andıkları bu küçük yeri ezbere biliyordu Rıfat, daha önce defalarca izlemiş defalarca yürümüştü bu yolu. Ancak bugün belki de tüm kışın rehaveti üstüne binmişken dalıp gitmişti tanıdık manzaraya. Hava kararmak üzereydi, birazdan çocuklar evin yolunu tutardı. Akşam namazından sonra camiden çıkıp direkt kahvehaneye gelirdi köyün büyükleri.
Onun gibi kendi sessizliklerine dalıp giden arkadaşlarına bakma gereği duymadı, yüzlerinde bir umutsuzluk vardı ikisinin de. Rıfat evinin banyosundaki çatlak aynaya baktığında da bunu görebiliyordu zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Feride
Ficção Adolescente. Genç kadın kocasının güneşten yanmış omuzlarına değdirdi ellerini, kaşlarını çatarak kendine bakan adamdan çekiniyor ve hatta korkuyordu. Mizacı sertti, mizacı epey sertti. Feride, gerçekten sinirli mi yoksa sakin mi anlayamıyordu bazen. Evliliğin...