11

10.7K 600 47
                                    


Yüzyüzeyken Konuşuruz - Ölmemişiz

***

"Kızım bu sepeti de ver Ömer abine sonra hazırız."

Kafamı sallayıp sepeti kapının oradaki abime uzattım.

"Siz inin bizde geliyoruz abi."

Saçlarımı karıştırıp aşağı indiğinde kıkırdadım. Bende hemen ayakkabılarımı giyip gri hırkamı elime alıp, bez çantamı omzuma taktım. Füsun ablanın gelmesiyle de evden çıkmıştık.

Arabanın yanına geldiğimizde Ömer abi şoför koltuğuna, Ahmet amca da yanına geçmişti. Biz de zar zor arkaya sığmıştık.

Sonbahar ayında olmamıza rağmen bugün hava epey güneşliydi. Bizde bugünü piknikle değerlendirmek istemiştik. Daha doğrusu Füsun sultan hepimize bu fikri kabul ettirmişti.

...

Ozan ve Ömer abi mangalı ayarlarken Ahmet amca ve Anıl abi de salata hazırlıyordu. Füsun ablayla biz ise yaptığımız poğaça ve keki tabaklara çıkarıp masaya koyuyorduk.

Çok uzun zamandır hatta kendimi bildim bileli bir pikniğe gitmek bu kadar eğlendirmemişti beni. Genelde eskiden gittiğimizde kenarda oturur ortaya konan şeylerden bir iki tane yer daha sonra çimenlerde tek başıma çiçeklerden taç yapmaya çalışırdım. Simay'ın vardı çünkü. Abileri ona yapardı her seferinde...

Geçmişi daha fazla düşünmemek için derin bir nefes verdim. Artık mutlu olmayı hak ediyordum.

Elimdeki tabağı masaya bıraktığım gibi belime dolanan kollarla tepki vermeye fırsatım olmadan havaya kaldırıldım. Küçük bir çığlık atıp belimdeki kollara tuttundum.

Sesinden anladığım kadarıyla Anıl abiydi. Büyük bir kahkaha atıp etrafında döndürdü beni birkaç tur. Ömer abi yanımıza gelip Anıl abinin kafasına vurup beni indirmesini sağladığında birkaç kez sendeledim yerimde. Fakat kolumdan tutan Anıl abi düşmemi engellemişti.

Birkaç saniye sonra kendime geldiğimde hızla üzerine atlayıp saçlarına yapıştım. Saçlarını karıştırılmasını hiç mi hiç sevmiyordu beyefendi.

"Ya kızım tamam bırak vallaha bir daha yapmayacağım."

Kahkaha atıp geri çekildim. Hızla Ozan abinin yanına koştum. O da boştaki eliyle belime sarılıp saçlarımdan öptü. Anıl abiye dil çıkarıp önüme döndüm. Anıl abide, beni Füsun sultana şikayet ediyordu.

"Eğleniyor musun yavrum?"

Heyecanla kafamı salladım.

"Evet abi. Çok mutluyum."

Gülümseyip köfteleri pişirmeye devam etti.

Bir saatin ardından tüm etler pişince hep birlikte masaya geçtik. Biz etleri pişirirken Ömer ve Anıl abi hamak kurmuşlardı.

Yapılan şeylerin çoğu biterken doğduğum için boş şeyleri sepete koydum.

Hep birlikte masayı toplayıp top oynamaya geçtik.

Bir süre sonra yorulup hamağa atmıştım kendimi. Kollarımı başımın altında birleştirip gökyüzüne diktim bakışlarımı.

Düşüncelerimin önüne set çektim. Artık geçmişi düşünmek istemiyordum. Derin bir nefes verdim. Tam o esnada yanımda biten Ozan abiyle gülümseyip oturur pozisyona geçip yan kaydım.

"Gel abi."

Sıcacık gülümseyip elinde papatyadan yapılan tacı saçlarımın üzerine bırakıp yanıma oturdu. Boğazımda büyük bir yumru oluştu. Gözlerim dolarken titreyen elimi taca çıkardım. Parmak uçlarımla okşayıp yanımdaki bedene döndüm.

"Abi."

Kekelemeden edemedim.

Tek kolunu omzuma sarıp göğsüne çekti başımı. Beline sıkıca sarıldım.

"Söyle yavrum. Abisinin canı neden ağlıyor bakalım?"

Hissettiğim şefkatle hıçkırdım.

"Teşekkür ederim abi. Seni çok seviyorum."

Saçlarımın üzerini sertçe öpüp daha sıkı sardı kolunu.

"Bende seni çok seviyorum bal küpü. Ama ağlamak yok."

Kıkırdayıp kafamı olumlu anlamda salladım.

Huzuru burada bulmuştum galiba...

***

Ece ona değer verenlerle eğlenirken diğer tarafta işler karışmıştı. Kartal çalışma odasından çıkmaz olmuştu. Kalbindeki ağırlık düşünmezse geçer sanıyordu lakin yanıldığını da biliyordu. Eskiden anlamazdı ama şimdi Ece'nin gitmesiyle göğsüne sanki kaya oturmuştu.

O zamanlar Ece yanlarına gelemiyordu fakat evdeki varlığını hissetmenin rahatlığını şimdi anlıyordu. Çok fazla aptallık yapmıştı ve geri dönüşünün olmadığını biliyordu.

En küçükleri Yusuf diğerlerine nazaran daha iyiydi. Çünkü kalbinde ve aklında yaşananları görmezden gelip kötü hissetmemeye çalışıyordu tabi ne kadar becerebilirse.

Akın ise daha çok sigara ve alkol tüketmeye başlamıştı. Ayık olduğunda ağlıyor ve daha sonrasında uyuyakalıyordu. Bu zamana kadar görememişti gerçeği. Fakat şimdi apaçık ortada olması bir hayli delirtiyordu onu. Nasıl bir abilikti bu?! Küçücük kalbe çektirilen acılar hiç birinin mi umrunda olmamıştı? Hiç mi görmemişlerdi de Ece'yi bu kadar gitmek istemişti?

Aslında oldukça haklı buluyordu onu. Fakat bir anda gelişen olayla nevri dönmüştü.

Simay'ın canı yanıyordu. Gözünün önünde yaşanan gerçekleri görememek sanki boğazında bir el varmışçasına boğuyordu onu. Nasıl hissetmemişti ikizini? O küçük acıyan kalbi? Dolan gözleri, imrenerek bakan bakışları nasıl görememişti?

Anne ve baba sıfatına uymayan çift ise ne yapacaklarını bilemez şekilde çaresizce bekliyorlardı. Belki özler diye düşünüyorlardı fakat anlamadıkları bir şey vardı.

Ece o çektiği özlemi yıllar önce söküp atmıştı içinden. Kalbini parçalayan, ruhunu ezen insanlara geri dönmeye niyeti yoktu. Eskiden çok dua ederdi sevgi kazanmak için. Fakat ona bakmayan gözlerle bundan da vazgeçmişti bir süre sonra.

Kısacası kaybettikten sonra anlaşılmıştı değeri. Ne acı değil mi? Yaptıkları saçma davranışların hiç mantıklı bir açıklaması yoktu.

Simay gelmişti ilk eve. Herkes onu kalbine almış sonrasında gelen Ece'ye bir şey bırakmamışlardı. Simay, Ece'ye göre daha atılgandı belki de bu yüzdendir ön planda olması. Ece daha narin daha kırılgandı. Belki de utangaçlığındandır bu geri çekilişleri. Değil mi?

Hayır... Hiçbiri değildi. Herşeyin suçlusu sevgiyi çok gören bu ailedeydi.

***

Yorumlarınızı görüyorum ve ona göre kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Bölümleri daha da uzun yazmaya başladım. Daha da uzatırım.

🤍

HARABEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin