Jaemin’in annesi de babası da doktordu. Kendisi de bu yüzden doktor olmak istiyordu zaten. Bugün evlerine gittiğimizde ikisinin de doktor olmasına şükretmiştim. Çünkü şu an evde olsaydı aynı anda yapılan bir ton bilgi yüklemesi ve üzerime doğru gelen nefret dolu bakışlar yüzünden yüzümdeki ifadeyi beni annem kadar seven teyzeciğime açıklayamazdık ve Jaemin’in düğünü olana dek en güzel günü olduğuna hiperaktifliği yüzünden ikna olduğum gün mahvolurdu.
İlk öğrendiğim şey Mark’ın benim ondan nefret ettiğim kadar nefret ediyor oluşuydu. Kelimeleriyle hiçbir şey söylememiş olsa dahi -ben de söylememiştim ama fark ettiğine adım kadar emindim- Renjun yanıma ilişip “Duygularınız karşılıklı galiba.” diye fısıldamıştı hemen. Renjun’in gözlerinden daha keskin bir şey görmemiştim henüz.
İkinci öğrendiğim Jaemin tıpkı beni gördüğünde yaptığı gibi koşup hayatında hiç yüz yüze görüşmemiş olduğu bu organ mafyası bile çıkabilecek manyak herifin kollarına kendini attıktan sonra işaret dili ile konuşmaya başlamasıyla kafama dank etti. Jaemin işaret dilini öylesine öğrenmek istememişti. Jaemin Mark için işaret dili öğrenmişti ve bütün yıl boyunca beni yanında sürükleyerek yeni bir ortak ilgi alanı bulduğumuzu düşündürmüştü bana. Mark sağırdı.
Sonrasında kolları birbirinin omzunda yanımıza geldiklerinde daha da derinlemesine öğrendim işin aslını. Sağır değildi. Yalnızca konuşamıyordu. Ona gönülsüzce “Hoşgeldin” işareti yaptığımda gözleri büyüdü. Beklemiyordun değil mi? Sıçan.
Renjun işaret dili bilmediğinden ona yalnızca konuşuyor, cevabını bizim çevirmemizi bekliyordu. Eve gidene kadar Renjun ile Mark’ın kimyalarının uyuşmasını Jaemin’in seslendirmesiyle dinlemek başımı döndürdü. Arabadan atacaktım kendimi.
Mark ve Jaemin video oyunu oynarken Renjun ve ben kenarda cipsleri hunharca midemize aktarıyorduk. Ben stres olunca Renjun de stres oluyordu ve bu normalde hoşuma gidebilirdi ama şu an sakin bir dosta ihtiyacım vardı. Telefonunu çıkarıp mesaj yazdı bana. Bildirim sesimin kapalı olmasına şükrettim.
LUNCİNİM
İşte bunu hiç beklemiyordum aq.
Ayrıca, o bakışlar neydi?
Jaemin için kafes dövüşü yapacaksınız galibagüneşi gülüşüne nasıl sığdırdın falan filan
Benim domainimde bana yamuk yapıyor sen de bana laga luga yapıyorsun luncin benim tarafımda olman gerek senin
herifin dilsiz çıkmasını hiç beklememekle birlikte
şu saniye evden gitmemek için çok zor duruyorum
resmen beni mark için sürüklemiş kursa
söylese ya
niye söylemedi?LUNCİNİM
ben bile kırıldım
bir kere konuşsan şu çocukla incilerin dökülecek değil mi
kıra kıra kuma çevirecek seni böylegüneşi gülüşüne nasıl sığdırdın falan filan
ne diyeyimLUNCİNİM
ananı.Telefonlardan kafamızı kaldırdık. Tatilimiz boyunca Mark’la zaman geçirmek zorundaydım. Ve sinirli olduğum Jaemin’le. Ateş olsam cürmüm kadar yer yakarım ya, hiçbir şey değişmeyecekti. Keşke kafama uzay mekiği falan düşse derken Renjun Mark’a ailesinin Kanada’ya nasıl gittiğini falan sormaya başladı ay bayılıvereceğim.
Mark hakkında bir kusur aramaya çalışıyordum. Bir yanlış. Yakalayabildiğim tek şey onun da toplumun büyük çoğunluğu gibi dövmesini saklıyor oluşuydu. Jaemin daha önce söylemişti. Ruh eşi olacak kişinin çok şanslı olacağını. Mark harika biriymiş. Henüz beni yakıp kavuran kıskançlığım ve nedenini bilmediğim şekilde benimle iletişim bile kurmak istemeyecek seviyede nefreti dışında herhangi bir şey bulamıyordum.
Yazılım mühendisliği okuyordu. Zaten biliyordum ama Renjun’e tekrar anlatılmasını dinliyordum. Pek iyi sayılmazdı. Vizeleri yaklaşınca kış uykusuna yatar gibi çalışmaya giren ve nasıl yaptığını bilmese de geçen tiplerdendi. Son ödevini yaparken olmayacak diye ağlamış, sonra olduğunda yanlış olduğuna emin olduğu şeyin doğru olmasına ve nasıl yaptığını bilmemesine ağlamıştı. Ağladığını hayal etmek bana zevk verdiğinden güldüm ve bana özürlüymüşüm gibi baktı. Elleri hızla hareket etti odağı bana dönünce. “Neden uluslararası ilişkiler okuyorsun? Jaemin hiç bahsetmedi.” Yüzüm düştü.
“Ne bileyim.” Tadım kaçtığından kalkıp mutfağa gittim daha çok meyve suyu almak için. Jaemin arkamdan konuşuyordu.
“Yok, cidden bilmiyor.” Renjun de bu dediğini onayladığında kafama direkt meyve suyu şişesini diktim. Az kalmış zaten. “Normal bilmemesi. Onun yerinde olsam atacağım adımı bilemezdim.” Elimdeki kutuyu sıktım. Yine başlamıştı beni zayıf görmeye. Haklı olması bunu ortalıkta söyleyebileceği anlamına gelmiyordu. Özellikle hoşlandığım ve benden nefret eden kişilerin önünde. İçeri döndüm.
“Bilmiyorum çünkü hiçbir şey bilmiyorum. Nasıl biri olduğumu bile bilmiyorum.” Yüzüme yine o pislikmişim gibi ifadeyle baktıktan sonra ellerini hareket ettirdi.
“Ben biliyorum.” Çünkü görünen o ki benden başka herkes kim olduğuma dair bir karar almıştı. Ve benim hiçbirini düzeltecek takatim yoktu. Babama göre işe yaramaz bir hata, anneme göre babasına benzemiş bir hayal kırıklığı. Herkes kaba ve düşüncesiz olduğum konusunda hemfikirdi, Jaemin dışında. O da fazla kırılgan bir yavru kedi olduğumu falan düşünüyordu anladığım kadarıyla. Karşımdaki Mark ne düşünüyordu da benden nefret etmişti? Renjun hakkımda ne düşünecekti? Kalkıp evden çıkıp giderken Jaemin arkamdan seslense de dişlerimi sıkıp ağlamamak için kendimi zor tutarak evime yürüdüm.
Diğer bölümleri bilgisayardan bunu telefondan düzenlediğim için hatalar olabilir şimdiden özür diliyorum bu yüzden
Haftaya görüşürüz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dudaklarından dökülmeyecek kelimeler ve bir avuç papatya | markhyuck
Fanficmarkhyuck soulmate au | Donghyuck pov başlama tarihi: 02.04.23 bitirme tarihi: 31.05.24