9 - yazılması unutulmuş varoluşsal kodlar

121 25 11
                                    


Okulu bıraktığımdan beri birçok şey değişmişti. Evde duramaz olmuştum. Nefes aldığım anda hiçbir işe yaramayan bir oksijen israfı olduğum hatırlatılıyordu. Sanki hatırlatılmasına ihtiyacım varmış gibi. Evde duramaz olmuştum ama gidecek bir yerim de yoktu. Ve benim haysiyetimin tek bir sağlam yanı kalmadığından günlerimin çoğunu Mark'ın evinde zaman öldürerek geçiriyordum.

Buraya taşınalı birkaç ay olmuştu ve üniversite değiştirmek, hemen arkasından sınavları gibi pek çok üst üste sıkıntıyla uğraşmaktan evine adapte olmaya zaman bulamamıştı. Çoğu zaman engeli yüzünden zorluk çekiyordu ve inanılmaz derecede korkunç gururu zorlandığını itiraf etmek istemiyordu. Boş gezenin boş kalfası ben de vaktimi değerlendirecek daha iyi bir şey bulamadığımdan çoğu zaman ev işlerinde ona yardım ediyordum. Zamanımın çoğu orada geçtiği için yaptığım işlerin yarısını kendim çıkarıyorum denilebilirdi zaten. Ev onun olmasa ve kira ödüyor olsa ortak çıkabilirdim, o derece. Ama böyle dediğime bakmayın, evini misafir hanı gibi kullanıyor ve tamamen kendi halimde takılıyordum. İletişimimiz bana kapıyı açması, birlikte yemek yememiz ve belki arada sırada birlikte oyun oynamamızdan ibaretti.

"Mark." Bana döndü. Eskisi gibi efendim, sağol gibi kelimeleri işaret etmekle yormuyordu kendini. Belki de daha rahat hissediyordu yanımda. "Ben böyle geliyorum sürekli ama, gelme diyebilirsin." Cümlem tuhaftı, kabul ediyorum, ama bu şekilde bakmasına da gerek yoktu. Gülüyordu ama alay da ediyordu, bir yandan da kızıyor gibiydi. Çok garip ifadeleri vardı bu çocuğun.

"Donghyuck, yeni bir ülkeye taşındım ve neredeyse kimsem yok. Evde benimle ilgilenmeyen ve bana sinir olan bir kedim varmış gibi hissettiriyorsun." Benzetmesine sırıttım. Haksız değildi. Ama ne kadar yalnız olduğunu o an daha iyi görmüştüm. Benim gibi de değildi. İnsanlar ona kötü gözle de bakmıyordu. Benim aksime o hor görülüp dışlandığından yalnız değildi. Mark genelde kendi kendini hor görmekten yalnız kalıyordu.

Renjun ve Mark kafa kafaya vermiş, işin içine Hyunjin ve dolayısıyla Jisung'u da katmış ve benim için iş bulma harekatı başlatmışlardı. Suratsız olduğumu söyleyerek tezgahtarlık türü işlerin çoğunu elediklerinde zaten lise diplomam ile yapabileceğim işlerin çoğu elenmişti. Bir iki hafta bir mağazanın depo çalışanı olarak çalışmış ve toza fena halde alerjim olduğumu öğrenmiştim. Mark her gün okuldan dönerken otobüste başka işi yokmuş gibi ilanlara bakındıktan sonra eve geldiğinde bana bulduğu işleri gösteriyordu ve benim evet dediklerimi yapamayacağımı iddia ederek sonunda tekrar sıfır ile kalışımıza söyleniyordu. Bir yerden sonra yorucu olmayı bırakıp ikimiz için de komik gelmeye başlamıştı ama aileme bu boş hayatı daha ne kadar kabul ettirebilirdim bilmiyordum. Her gün laf işitmekten bıkmıştım artık.

Jaemin haftada bir iki gün dersleri bitince Mark'ın evine gelip ertesi günkü derslerine kadar orada kalıyordu. Haftasonu kurslarımızda artık çay içecek vaktimiz olmadığından ben kendi evime dönmeden önce onu görebildiğim 1 saatten ibaret olmuştu zamanlarımız. O da Mark eşliğindeydi.

Düzenli olarak yaptığım tek şey olan işaret dili kursuna artık sadece cumartesileri değil, salı ve perşembeleri de gidiyordum. Provalarımız sıklaşmıştı. Bazen o kadar geç çıkıyordum ki zaten Mark'ın evinden kendi evime geçtiğim saate gelmiş oluyordum. Ne zaman böyle olsa Mark'tan çoktan mesaj almış oluyordum. "Eve vardığında mesaj at." Kendimi bildim bileli Jaemin'den gördüğüm ilgiyi ilk kez başkasının da bana verebildiğini görmek başta şaşırtmış olsa da sonrasında buna alışma hızım beni çok korkutmuştu. Mark son hızla hayatımın rutininde yer ediniyordu ve birbirimizden haz etmiyorduk bile.

"Dedim sana, sadece senin için zaman ayırıyor." Renjun sanki karşısındaki adam koluna yapılan dövme yüzünden ağlamıyormuş gibi benimle konuşuyordu. Başlayalı 1,5 saat olmuştu ve sıkılıp benimle sohbet etmeye dönmüştü çünkü adam sürekli söyleniyor ve kaba davranıyordu. Renjun'in kendisine kaba davranan birine aldığı paranın hak ettiğinden fazlasını yapacağı yoktu.

"Mark'ın evine gelmesi mi bana zaman ayırması?" Yine Jaemin hakkında konuşuyorduk. Zaten ya bana iş bakıyor ya Jaemin hakkında konuşuyorduk.

"Mark'ın evinde olmasan sana ayrı zaman ayırırdı. Dükkanımda yaşamaya ne dersin?"

"Jaemin yemi mi oldum Renjun bey?"

"Ne münasebet?" Sonunda işini bitirip adamın dövmesinin bakımlarını da yaptıktan sonra diğer işlemleri bitirip tamamen postalamasını bekledim. "Bir daha randevu almaya çalışırsa doluyuz diyeceğim."

"Müşteri seçebilmen çok büyük bir lüks."

"İlk başladığımda seçemiyordum." Renjun dövme yapmaya lisede ruh eşi dövmesi ilk ortaya çıktığında başlamış. Daha öncesinde de çizim yapmayı seviyormuş. Kendine bir handpoke dövme seti alıp kendi üzerinde deneyerek pratik yapmış. Sonra okuldaki arkadaşlarına ucuz fiyatlarla yaparak kendini geliştirmiş. Dövmecilerde çalışmış mezun olunca. Bakmışlar başka bir şey düşünmüyor, annesi ona bu dükkanı açmış sonra. Şimdiye kadar bin kere annesine sermayeyi geri ödemiş, tamamen kendi ayakları üzerinde duruyordu artık. Bu kadar genç yaşında böyle ilerlemiş olması kendimi daha da işe yaramaz hissetmeme sebep oluyorken tüm bunları bir gün ona aşık olduğunda dövme yaptırmayı kabul edecek biri için yapıyor olduğunu bilmek koca sistemde yazılması unutulmuş bir kod gibi hissettiriyordu beni. Ah, Mark kod ve yazılımlar üzerine yaptığı varoluş felsefelerini kafama sokmuş işte.

"Ruh eşimin kız olduğunu düşünmüyorum." Pat diye söylediği şeyle az daha gazozum boğazıma kaçacaktı. Öksürüp kendime geldim.

"Nereden çıktı şimdi?"

"Deminki adam ruh eşi dövmesinin üzerini kapattırdı. Ruh eşinin erkek olduğunu öğrenmiş." Başımdan aşağı kaynar sular boşalır gibi oldu. Adamın normalin üzerinde acı çekmesi şimdi mantıklıydı işte. Bedenin reddederdi onu kapatmayı. İnsanlar saklamak için sadece kollarını örterdi. Ben genelde koluma bir şey sarardım. Acıyacak bir şey olduğundan değil ya... Ve bu adam o acıya katlanmıştı çünkü ona aşık olan, diğer yarısı olan ruh bir erkeğe aitti. Diğer taraf için endişelendim. Öğrenmesine nasıl sebep oldu, onun kolları da boş mu diye merak ettim. Deminki kaba herifin aşkını reddettiği adamın kaderinde benim gibi hiç sevilmemek mi vardı? Yoksa dövmesini kapatarak yalnızca kendini mi ikna etmeye çalışmıştı bu zavallı kepaze? Renjun benim tepki veremememe şaşırmış ancak irdelemeyip ortalığı toparlamaya dönmüşken yanına gidip yardım ettim.

"Erkek olduğunu mu düşünüyorsun?" Elbette kız ya da erkek olacağını kendi bilebilirdi. Ama şaşırdığım bunu sesli bir şekilde beyan etmesiydi. Daha önce bu konudan bahsettiği hiç olmamıştı.

"Evet. Adamın tepkisi düşündürdü beni biraz. Annem gelin bekliyor sanırım. Yazık olacak." Kıkırdadı. Benim annem hiçbir şey beklemiyor. Şu an bunu düşünüp onu kıskanmam inanılmaz pislikçe. Ama benim annem hiçbir şey beklemiyor benden. Ne bir ruh eşi, ne bir iş, ne bir baltaya sap olmam. Annem benden hiçbir şey beklemiyor.

Bir bölüm daha yayınlıyorum hemen haftaya değil birazdan görüşürüz

dudaklarından dökülmeyecek kelimeler ve bir avuç papatya | markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin