"Ben faturaları ödemeye gidiyorum." Ceketini giyinmeye başladı ardından. Ben de sonunda, sonunda söylediği kelimelerle sırıtmaya başladım. Suratına yine o aptal bakış yerleşti. "Neden sırıtıyorsun? Ceketime bir şey mi yaptın? Ne oldu? Gülüp durma, ne oldu?" Kendisi de gülümsemeye başlamıştı oysa.
"Ben ödedim faturaları." Elleri kuracağı yeni kelimeye başlamadan durdu. Bu kez gözlerinde şaşkınlığın eşliğinde sıcaklıkla baktı yüzüme. Yüzünü kapladı sonra o sıcaklık. Benim de içim ısındı.
"Nereden buldun o kadar parayı?"
"Geçenlerde bir ilkokul etkinliğinde görevli olarak çalışmıştım ya?" Kaşlarını çattı.
"O senin paran ama. Uzun zamandır eline o kadar çok para geçmiyordu."
"Evet. Benim param. Ve birlikte yaşıyoruz burada." Yanına gidip ceketini omuzlarından indirdim. "Sen beni yaka paça dışarı koyana kadar da burada yaşamayı düşünüyorum. Öyle yaparsan da muhtemelen kapının önüne karton kutu falan atar orada yatarım. Sonra Renjun beni ensemden tutup dükkanın arkasına atar." Güldü. Ben de güldüm. Ceketini tamamen çıkarıp geri astım askıya.
"Yok. Atmam seni."
"Aç kalırsın beni atarsan."
"Doğru. Kim yapacak yemeklerimi?"
"Gerçekten ben yokken neyle besleniyordun sen? Bir insan yumurta bile mi kıramaz?" Söylene söylene salona yürürken ona döndüm. "Ama ellerin ısıtıcıya su koyacak kadar tutuyor diye düşünüyorum. Git koy da kahve içelim."
Asker selamı vererek mutfağa yürüdü. Sonra yolun yarısında geri dönüp sarıldı. Gülüp ben de ona sarıldım. Geri çekilip yüzüme baktığındaki ifadeyi çözemedim. Ne çok duygusu var bunun cidden. "Teşekkürler. O işten bahsetmedin. Anlatsana kahve içerken."
Anlatılacak pek bir şey olmasa da anlattım tabii. Okulun birinin festivalinde görevli olarak çalışmıştım ve çocuklara etkinlikler yaptırıp bir yandan göz kulak olmuştum onlara. Küçük kızlardan biri o gün giydiğim gömleğe iltifat etmişti. Mark'a anlattığımda abarta abarta başını salladı katılır gibi. Gözlerimi devirdim ben de.
"Çocuklarla iyi anlaşıyorsun. Öğretmen olmayı düşündün mü?"
"Çok fazla sorumluluk. Hem ne öğretebilirim ki?"
"Ama uçurtma workshopında da, bu festival işinde de çocukların ilgisini üzerinde tutabilmişsin. Hepsi seni seviyor. Yani, çoğu. Ama yeteneğin olan bir şey."
"Yine de, öğretecek bir şeyim yok. Üstelik üniversiteye dönmem imkansız gibi bir şey." Düşünmeye devam ederek elini çenesine koydu ama diretmedi. Eli çenesine gidince üzerindekinin kolu sıyrıldı. Kuşakla sarılı bileğiyle karşılaştı gözlerim. İçimde olduğunu bilmediğim bir kor yanmaya başladı.
Doğru ya, Mark'ın bir ruh eşi vardı. Bir gün gelip ayaklarını yerden kesecek, aklını başından, onu benden alacak biri. Kurduğumuz bu düzen pamuk ipliğine bağlıydı.
Kuliste gösteri için Mark'ın ütülediği siyah gömleği giyerken nefesim bu düşüncelerimden mi kesiliyordu, yoksa boynumun düğmesi sıktığından mı bilemedim. Düğmeyi açtığımda aldım cevabımı. Mark benim değildi. Mark onun ruhunun diğer yarısına kavuştuğunda... Renjun'e yaptığım gibi kendimi kandıramam bile. Mark bunun için çok değerli. Gönlümü bile eğlendiremem onunla olma fikriyle. Daha iyisini hak ediyor. Tamamlanmayı hak ediyor.
makuri
Donghyuck
çok üzgünüm
biraz gecikeceğim gibi görünüyor
gerçekten özür dilerim
dersten erken çıkmama rağmen gecikiyorum
hyuckie
sorun değil
dikkatli gel
acele edeceğim diye koşturma etrafta
Bu mesajlar ilahi birer mesaj da olabilir mi acaba? Aniden dindarlaşmak gibi olmasın ama, 'haklısın, hiçbir şey senin kontrolünde değil, Mark senin değil' diyor olabilir mi göklerden bir şeyler? Bunlar annemin inanacağı şeylerdi tabii. Ama annem yanımda değildi. Benim de yarım saate sahnede olmam gerekiyordu. Yeterince moralim bozulmuşken binlerce kez ezberlediğim el işaretlerini karıştıracak kadar yoramazdım kafamı. Neden gecikiyor olabilir bilmiyordum, o kadar uzak da değildi okuluna burası, ama mesaj atacak kadar önemsediğine göre elinden geleni yaptığına emindim. Benden daha çok panikliyor olmalıydı hatta eminim ki. Gülümsedim kendi kendime. Bencil düşüncelerimden sıyrıldım bir anlığına. Evet, benim değil, benim yarım değil ama yine de benimleydi. Arkadaş olarak, dost olarak... Şu anlarımızı iyi değerlendirmeliydim.
Koro arkadaşlarımla konuşa konuşa, birbirimizin tipini düzelte düzelte yavaştan başladık sahneye geçmeye. Yerlerimize oturduk. Başlamamıza sadece dakikalar varken herkes seyirciler arasından aile ve arkadaşlarını arıyordu gözleriyle. Pek çok sıra gösteriyi sergilediğimiz işitme engeli olan öğrenciler içindi ama bizim getireceğimiz kişilerin sandalyeleri ne çok önde, ne de çok arkadaydı. Benim ayırdığım üç sandalyeye baktığımda Renjun'in de gecikiyor olduğunu gördüm. Haber de vermedi. Genelde dakikti Renjun. Haber vermediğine göre çok yakında burada olacaktır diye düşündüm.
Hocamız mikrofonu eline alıp defalarca provasını yaptığı gibi konuşmasını yapmaya başladı. Arkasından söyleyip işaret diline çevireceğimiz ilk şarkının enstrümentali çalmaya başladı. Böylece başladık gösteriye. Gözlerim arada gecikerek kapıdan hızla yerlerine geçenlere kaysa da çoğunlukla az ya da hiç işitemeyen, ya da işitebilse de Mark gibi konuşamayan çocuklarla birbirimize gülümsemekle geçiyordu zamanım. Bu kadar gülümsememem gerektiğini de biliyordum. Dudak okuyanları için seçilebilir bir şekilde söylemeliydim şarkıları ama çocuklar öyle sevimli ve heveslilerdi ki elimde değildi.
İkinci şarkının ortalarında gördüm onları. Renjun, yalnızca 10 dakikadan az geç kalmıştı. Beklenmedik bir şey yoktu bunda. Şarkının ortasında az daha durmama sebep olan bu değildi tabii ki. Jaemin ile el ele girmesi, işte bu yarım yıldır prova yapmamın değerini gösteren şeydi. Aklım orada olmasa da devam ettim ezberden. Onların gözleri bende, benim gözlerim onlardaydı. Yerlerine oturduklarında ellerini ancak ayırdılar. Jaemin'in gözü hâlâ mosmordu. Bu kadar uzaktan ifadelerini anlayamıyordum. İçim karıncalanmıştı. Jaemin'i ne kadar çok özlediğim, ne kadar kızgın ve ne kadar üzgün olduğum tekrardan gün yüzüne çıkmıştı birden içimde. Gözlerimi kaçırıp tekrar çocuklarla ilgilenmeye döndüm.
Neden geldi ki? Renjun mi getirdi? Renjun nasıl getirsin, herifin kendi gördüğü mü var? El elelerdi. Neden el elelerdi? Çıkar kokusu. Ama sonunda Renjun'e onu sevdiğini söylediyse belki hâlâ şans vardır onun için. Buraya gelmiş olması... O kadar üzülüyordum ki kaçıracağı için, o kadar mutlu oldum ki aptal gibi... Mark onu görünce sinirlenir mi? Mark nerede kaldı? Şarkı bitince alkışların arasında o ikisininkileri ayırt edebiliyordum sanki. Jaemin'in gülümsediğini gördüm. Tam seçemesem de çekindiğini hissedebiliyordum. Gülümsedim ben de onlara. Her şeyi düzelteceğiz. Bugün, buradan çıkınca. Tek seferde değil belki ama doğru adımları atacağız bugün. Şimdiden başlamış gibi görünüyor, tekrar elleri bir araya geldi çünkü. Ben de daha çok gülümsedim.
Elimde hazır bir sürü bölüm var, hepsini bu hafta içinde belirli aralıklarla atacağım
Final bölümü hariç yazmayı resmi olarak bitirmiş bulunuyorum, final de epilogue gibi bir bölüm daha çok ama değişebilir de net konuşmayayım
Yorumlarınız beni çok motive ediyor skfjbsdkbv teşekkür ederim hepsi için
Bir sonraki bölümde görüşürüz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dudaklarından dökülmeyecek kelimeler ve bir avuç papatya | markhyuck
Fanficmarkhyuck soulmate au | Donghyuck pov başlama tarihi: 02.04.23 bitirme tarihi: 31.05.24