"Gerçeğin yarısı gerçeği bilmeyenler için gerçek olabilir..."
Koltuğa uzanarak nerede hata yaptığımı düşünüyorum. Çok mu sert konuşmuştum? Haksızlık mı yapmıştım?
Açık açık güvenmiyorum dedin, bence haksızlık ettik adama.
Ama bana her zaman gerçeğin sadece bir kısmını anlatıyordu, bu da ona olan güvenimi sarsıyordu. Güven konusunda hassas birisiyim, bir kişi bir kere ona olan inancımı kırarsa asla tekrar güvenemem. Bu da benim kişiliğimdi. Belki de kusurum. Güven etten kemikten ibaret değildi belki ama, insanın canını en çok o yakardı.
Bende hatalıyım. Akın ile öyle konuşmam doğru değildi, söylediklerine itimat etmem gerekirdi. Sinirle kalkan zararla oturur diye boşuna dememişlerdi sonuçta.
Ama o da haksızlık yapmıştı! Niçin bana olanların sadece bir kısmını anlatıyordu? Belki bazıları için bu sıradan gelebilirdi, ya da beni korumak istediğini düşünebilirsiniz. Ama ben böyle düşünmüyorum, beni bir şeylerin dışında tutması beni içten içe incitiyor ve düşüncelerime karmaşık düğümler atıyordu.
Kendimi biraz daha zorlayarak ayağa kalktım, zaten işe de gitmiyordum. Kafamı dağıtacak hiçbir şey yoktu, Akın da neden gelmediğimi sorgulamıyordu. Böyle mi olacaktık bundan sonra? İki yabancı mı?
Duşa girerek sıcak suyun bütün sorunlarımı silip süpürmesini diledim. Keşke beynimi de çıkartıp yıkama şansım olsaydı, bütün düşüncelerimden arınsaydım. Sırasıyla bütün karmaşık düğümleri açar ve hepsini beynimden söküp atardım. Teknoloji neden bu kadar gelişmemişti ki?
Su bedenimden aşağı doğru aktıkça rahatladım, sonuçta kimse bu sayede gözyaşlarımı göremezdi. Nasıl görünürdü ki? Koca denizde benim küçücük gözyaşımın ne değeri vardı? Kimin umrunda olurdu ki akıttığım gözyaşları? En çabuk kuruyan şey gözyaşı olmasına rağmen aktığı her damlada canımızdan can gidiyordu. Aslında şu an ağlamak istemiyordum ama bazen olur ya hani, ağlamak istemezseniz bile sessizce gözlerinizden akar o yaşlar. Öyle bir durumdu benimki de.
Gözlerim acımaya başladığında nihayet duştan çıktım. Üzerime ruh hâlim gibi olan siyah saten geceliğimi giydim. Bazen bizi en iyi anlatan renk siyah olur. Karamsar, içine kapanık ve ruhsuz. Bu yüzden siyah en sevdiğim renkti. Sevginin acısı da siyah değil midir zaten? Şu anda ruhum öyle dumura uğramıştı ki, siyahtan ayrılmak istemiyordu. Siyahın en koyu rengi bile benim ruh hâlimden daha açıktı belki de.
Şaire mi çıktı içinden Nisan? İyi misin?
Değilim. Hem de hiç iyi değilim. Uzun zamandır kendimi bu kadar kötü hissettmemiştim, ve hepsi bir erkek yüzündendi! Aşkta neden ayrılık ve acı mevcuttu ki? Âşık olduğumuz an hayatımız neden hep toz pembe kalmıyordu? Ya da ben mi fazla hayalciydim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Belalı Aşk
Novela JuvenilBabam tarafından evden atılmanın ardından İstanbul'a taşındım. Benim hikâyem, bir aşk hikâyesi mi? Belki. Ama bu hikâye benim babama kavuşma hikâyem. Benim âşık olma hikâyem. Benim, Nisan Arslan olma hikâyem. Hayallerimden asla vazgeçmeyeceğim, sevm...