Kalbe bir sızı düştüğünde nefes alamaz, boğulur gibi hissedersin ya. İşte o zaman anlarsın omuzunda ki yükün ağırlığını.
(Simay Vuslat Tonga'dan)
Boş bakışlarla açık olan televizyona bakarken tüm enerjim çekilmiş gibi hissediyordum. O günün üzerinden bir hafta geçmişti. Hastaneden dışarıya çıkmıyor, burada sabahlıyordum. Dinlenme odasına zar zor dinlenmem için getirmişlerdi yine.
Kimisine göre şımarıkça, ilgi çekmek için yapıyordum. Ama zerre umurum da değildi kimin ne düşündüğü. Ben sadece babamı yanımda istiyordum. Eğer bu bencillikse, ben bencil olmaya razıydım. Yeter ki babam yanımda olsundu.
Saatin kaç olduğunu bilmiyorum. Zaman kavramı benim için yoktu.
Açılan kapıya yine de dönüp bakmadım. Öylece televizyona bakıyordum. Gelen her kimse ağır adımlarla yaklaşıp yanıma oturdu.
"Vuslat'ım"
Yine bir cevap alamadı.
"Ben diyorum ki bir haftadır burada kendini yıpratıyorsun. Bende buradayım zaten. Sen bir süreliğine Dinç ailesinde kalmak ister misin?"
Sonunda boş bakışlarım onu bulurken zorlukla yutkundum.
"Neden?"
Uzun süredir konuşmamanın verdiği etki boğazımı karıncalandırırken, konuşmamla abimin gözleri parlamıştı. Aslında o an bir şeyleri daha iyi anlamıştım. Herkes zaten babamın olduğu durumdan dolayı yeterince yıpranmışken, ben böyle yaparak daha çok yıpratıyordum. Abim, babam ve benimle ilgilenmekten kendine ayıracak vakit bulamamıştı.
"Babama kalp naklini bulduk biriciğim."
Duyduklarımla afallarken bir tepki veremedim. Ama algıladığım an oturduğum yerden hızla kalktım.
"Ne demek kalp nakli bulundu? E bu çok iyi bir haber. Ameliyat ne zaman?"
"Bende tam bunu söylemek için gelmiştim. Az önce haber geldi ve biz Baran abinle bir karar aldık. Zaten Amerika'da katılmamız gereken zorunlu bir seminer vardı. Hem ona katılmış oluruz, hem de babamın ameliyatını naklin bulunduğu hastanede yaptırırız."
Heyecanım sönerken zorlukla yutkundum. Bu sözlerinin sonu da sen burada kalıp okuluna devam et olacaktı.
"Benden de burada kalmamı ve okula devam etmemi mi isteyeceksin?"
Abim başını onaylar anlamda sallarken derin bir nefes aldım. Belki sonra pişman olacaktım ama yine de vermiştim işte.
"Pekala, kalırım."
Abim şaşırırken bir şey demedim, diyemedim.
"Peki ne zaman gidiyorsunuz?"
"İki saate gideriz. Babamın yanına gitmek ister misin?"
Başımı belli belirsiz sallarken abim beni kolunun altına alıp beraberinde odadan çıkardı. Zaten dinlenme odası yoğun bakım katındaydı.
Sessizce odanın önüne geldik. Hemşirelerden birinin yardımıyla gerekli önlüğü ve maskeyi takıp yoğun bakımdan içeriye girdim.
Odanın normalde iyodoform kokması gerekirken, bu kokuyu bastıran şey babamın kendine has olan kokusu olmuştu.
Bu kokuya olan hasretimden gözlerim dolarken derin bir nefes alıp göz yaşlarımı geri gönderdim ve babamın artık iyileşecek olmasının verdiği heyecanla gülümsedim.
Yatağın yanında ki koltuğu iyice yatağa yanaştırıp oturdum. Bir süre hiç bir şey yapmadan yüzünü inceledim. Ne kadar geçti bilmiyorum. Normalde hemşirelerin gelip uyarması gerekiyordu ancak gelen giden yoktu. Bende bu süreyi aleyhime çevirip yüzünü aklıma kazımak ister gibi inceledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeni Ailem
Teen FictionBiraz normal, biraz da anormal aile klasiği. •Herhangi bir alıntıda hukuki işlem yapılacaktır.