-11- Old Enemy

1.8K 123 7
                                    

Taehyung.


Jungkook' un eve kanlar içerisinde gelip bana çıkma teklifi etmesinin üzerinden iki hafta geçmişti. Gün geçtikçe daha da yakınlaşmıştık aramızdaki ince duvar da düşmüştü artık. Artık ona dokunmaktan çekinmiyordum, konuşurken gözlerimi kaçırmıyor ya da bir şey söylerken tereddüt etmiyordum.

Bazı zamanlarda canım sıkıldığında yanına gidip kucağına yerleşiyordum. Beni bebeğiymiş gibi büyük bir incelikle seviyordu. Saçlarımdan öpüyor, büyük elleriyle sırtımı sıvazlıyordu.

İkimizde halimizden bir hayli memnunduk yani. Sabahları birlikte uyanıp kahvaltı hazırlıyorduk. Sonrasındaysa giyinip işe gidiyorduk.

Çalıştığım yer kesinlikle çok rahattı. Etrafımdaki insanlar, işim, odam. Her şey güzeldi. Bana iş yapmam için bağırıp çağıran veya hakaret eden kimse yoktu.

Jimin' in tasarımlarını ilk görenlerden olduğum içinse kendimi bir hayli şanslı hissediyordum. Bazen odama gelip bir fikir üzerinde saatlerce konuşuyorduk.

Nasıl bir değişiklik yapabileceğini, neyin daha güzel görüneceğini, hangi rengin daha cezbedici göründüğünü pek çok şey hakkında konuşuyorduk. Kimi zaman tasarladığı şeyleri benim üzerimde deniyordu. Bir nevi onun kişisel modeli gibiydim yani.

Şimdiyse odamda önümdeki kâğıtları inceliyordum. Yeni malzemeler gelecekti. Ve benden kontrol etmemi istemişlerdi. Eksik olan şeyleri işaretleyip ne kadar olması gerektiğini yazıyordum. İşim bittiğinde sandalyemde geriye yaslanarak gerindim.

Birkaç saattir aynı pozisyondaydım ve sırtım kas katı olmuştu. Elimle omzumu ovup ayağa kalktım. Masamın üzerindeki dağınık kâğıtları toplayıp odamdan çıktım. Jen' in yanına gittiğimde tebessüm edip oturduğu yerden kalktı.

"Bittiler sanırım?"

"Evet, az önce bitirdim."

"Pekâlâ, bunları Yuna 'ya vereyim o zaman."Başımla onayladım.

İkimizde birbirimize kısa bir tebessüm sunduk. Jen' in yanından ayrılıp geri odama gittim. Bileğimdeki saate bakıp odamdaki kahve makinesinden bir kupa kahve alıp asansöre doğru ilerledim.

Son kata geldiğinde asansör durdu. Kapılar açılıp dışarı çıktığımda bir kat merdiven çıktım. Buraya kadar gelemiyordu ne yazık ki. Demir kapıyı ittirip açtım.

Yüzüme vuran ışıkla derin bir nefes aldım. Terasa adımladım arkamdan demir kapının kapanma sesini duydum. Çoğu zaman kahve molalarında buraya gelirdim. Hem sessiz hem boş oluyordu. Bazen kafam çok dolu oluyordu o zamanlarda kendimi buraya atıyordum.

Yüzüme vuran sıcak güneş ışığı kendimi iyi hissettiriyordu. Buradan şehri izlemek de çok güzel oluyordu.

Karınca gibi görünen insanların oradan oraya koşuşturmalarını izliyordum kimi zaman. Geceleri şehrin ışıkları sokakları aydınlattığında da çok hoş görünüyordu.

Burası her şekilde çok mükemmeldi. Elimdeki kahve kupamla birlikte ahşap banka gidip oturdum. Sırtımı arkama yaslayıp gözlerimi yumdum. Bir süre sessizliği dinledim. Derin bir iç çektim. Biraz başım ağrıyordu bugün.

"Merhaba." Kulağımın dibinde duyduğum fısıltıyla dudaklarımın arasından küçük bir çığlık firar etti.

"Ah!" Oturduğum banktan müthiş bir hızla kalkıp arkama döndüğümde şu ana kadar hiç görmemiş olduğum biriyle karşılaştım. Elimi deliler gibi atan kalbimin üzerine koydum. Resmen kalpten gidiyordum az daha.

"Affedersin bu kadar korkacağını düşünmemiştim." Öfkeyle iç çektim.

"Bir insanın arkasından sessizce gelip kulağına fısıldarsanız korkması normaldir." Sinirle kurduğum kurduğum cümleye sanki hiç umursamıyormuş gibi gülümsedi. Elini uzattı.

Strawberry Boy   ○Taekook○    Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin