Yoongi.
Gecenin bir yarısı bara çalışmak için gidilir mi? Evet, o kişi bensem bu çok olası bir şey. Paraya ihtiyacım olduğundan değil de biraz can sıkıntısı biraz da zevkten gidiyorum. Eğlenilecek bir orası mı kaldı diye soracak olursanız cevabım zaten belli, değil mi? Ve işte karşınızda kimseyi sikine takmayan ve hep kafasına buyruk giden o kişi. Min Yoongi.
Lambaların çoğunun patlamış olduğu dar sokaklarda ilerlerken hiç mi korkum yoktu. Pek bir güçlü olduğumdan değil tabi ki, çokça umursamaz olduğumdan. Arabayla da gelebilirdim aslında ama yürümek daha mantıklı gelmişti.
Üzerimde siyah deri ceket ve içimdeki beyaz bir hayli ince tişörtle gecenin esintisinde üşümedim değil açıkçası. Yine de yüzüme çarpan hafif rüzgâr hoş hissettiriyordu. Küçük ve kıytırık bara geldiğimde kapının önündeki korumaya selam verip içeri geçtim.
Doğrudan barın arkasına geçip benim yerime çalışan elemana gitmesini söyledim. Birkaç dakika sonra içerinin sıcaklığıyla terlemeye başladığımda üstümdeki ceketi çıkarıp arkamdaki askıya astım.
Sipariş edilen içkileri hazırlarken kapıdan giren siyah, simli, vücudunu bir yılan misali saran elbisesiyle herkesin dikkatini üzerine çeken kadına baktım.
Doğal taşın vücut bulmuş hali denilebilirdi. Uzun kızıl saçlarını eliyle arkaya doğru savurup elindeki küçük çantasını tezgâhın üzerine bırakarak bar sandalyelerinden birine oturdu.
Elimdeki kokteyli bardağa boşaltıp siparişini bekleyen müşterinin önüne doğru ittim. Biraz bahşişle beraber parayı tezgâhın üstüne bırakıp dans pistine doğru ilerledi. Elimi kuru bezle silip yeni gelen kadına baktım.
"Size ne verebilirim hanımefendi?"
Gözlerini incelediği tırnaklarından çekip benimkilere dikti.
"Likör."
Pekâlâ, sanırım birileri biraz gergin gibi.
Bir şey demeden hızlı bir şekilde içeceği hazırlamaya başladım. İçkisini bardağa koyup yüzümdeki gülümsemeyle önüne doğru ittirdim.
Yüzüme bakmaya bile tenezzül etmeden çantasından çıkardığı bir miktar parayı bara fırlatırcasına koyup içkisini alıp az önceki adamın yaptığı gibi piste doğru yürüdü.
"Biraz kibar olsa ölür müydü ki?"
Homurdanarak parayı alıp kasaya attım. Ve bütün gece bu şekilde devam etti. Kimisi ağlayarak çektikleri aşk acılarını anlattı, kimisi en yakın dostuna olan nefretini kustu, kimisi sadece içip bütün gece saçmaladı.
Aynen şu anda da olduğu gibi. Herifin biri gelmiş bana platonik aşkını anlatıyor. Anlatması sorun değil, bunu ağlayarak anlatması sorun.
"Görüyor musun bak beni değil de onu seçti işte."
"Hıhı evet anlıyorum." Bıkkınlıkla söylendiğimde başını yasladığı tezgâhtan kaldırıp yüzüme baktı.
"Hep de ben anlatıyorum senin hiç yok mu aşk acın falan."
"He var."
"Anlatsana o zaman." Tanrım aklıma mukayyet ol.
"Ben de işte en yakın arkadaşıma aşığım."
"Oha ciddi misin?"
"Hayır tabi ki."
"Of bir an gerçek sanıp meraklanmıştım ben de."
"Kardeşim parayı ver de git artık hadi." Bir hayli agresif bir şekilde söylendiğimde tekrar gözleri doldu. Eğer o yine ağlamaya başlarsa şurada kafama sıkarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Strawberry Boy ○Taekook○
Fanfiction-Tamamlandı- Arkadaşının önerisiyle girdiği lüks gazinoda çalışmaya başlamakla birlikte yeraltının en güçlü mafyasına aşık olmak mı? Bu tam benlik bir iş. ☆ "Sen gidip de elalemin mafyasına aşık mı oldun?!" "B...