Yıl 1619
Jeon Sarayı
Nişan gününün ardından saraylarına geri dönen Jeon ailesine şimdi derin bir sessizlik eşlik ediyordu. Kral ve kraliçe saraydan ayrılmış , oğulları prens Jungkook ve Jimin sarayda kalmıştı.
Prens Jimin'in odası sessiz hıçkırıklarında eşlik ediyordu ona. Duvarları biliyordu onun yaşadığı çaresizliği , parkeler görüyordu içindeki yangını.
Düşündü prens. Düşündükçe daha da battı dibe. Neden neden neden. Beyninin içinde asla bulamayacağı soruların başıydı neden.Daha mı yakışıklıydı o çocuk? Daha mı iyiydi prensden?
Veliaht prens kardeşinin aksine sakin gözüküyordu. Gözleri elindeki bileziğe takılmış başka bir şey görmüyordu. Kalbi ile yaptığı savaşta ilk kez kaybetmenin acısı vardı belkide. Balkonda prensesin taktığı o zarif bilezik şimdi kanla kaplı ellerin arasında.
Sorguluyor o elin sahibi. Düşünüyor ve düşündükçe daha da sinirleniyor.
Bir kaç gün önce küçük gördüğü o kız nasıl olurda bu kadar sinirlenmesini sağlıyordu almıyordu bir türlü aklı.Sanki şu hayatta ki en önemli şeymiş gibi bileziği kendi kutusuna yavaşça koydu. Zarar vermemek için büyük bir uğraş sağlamıştı prens. O narin bilekleri sarıyordu nasıl olsa bu bilezik. Zarar vermek istemezdi öyle değil mi?
Jeon kardeşler belki de ilk kez yaşıyordu benzer acılar.
Yavaşça ayağa kalktı prens Jimin. Tutamıyordu içinde daha fazla. Birisi ile paylaşması gerekiyordu ve buna en uygun kişi belkide şu zamana kadar düzgün konuşmadığı abisiydi.
Abisinin odasına geldiği zaman yavaşça vurdu elini kapıya. Üç kere çaldıktan sonra yanıt alamayınca gitmeye karar vermişti ki içeriden gelen olumlu cevap ile girdi odaya.
Yatağında oturmuş öylece karşıya bakan abisinin yanına gitti usulca. Prens Jungkook hiç bakmıyordu ona. "Şey" diye başladı söze "Ben içimi dökmeye geldim" kendisinden beklemediği bir cesaret ile konuşmuştu. Kafa sallayan prens ile yatağın ucuna oturdu. Söze nasıl başlaması gerektiğini bilmiyor du ki.
"Prenses Chaeyoung öyle değil mi?" şaşkınlıkla baktı Jimin. Önce Lalisa şimdi abisi çok mu belli ediyordu prens. Kafasını aşağı eğmesi ile cevabını alan prens konuşmaya devam etti.
"Ona olan duyguların hakkında düşünüyorsun ve şimdi köşeye sıkışmış durumdasın. Bu yüzden geldin yanıma. Duygularını anlamam için, sana yardım etmem için." Duygusuz diye adlandırılan prensin sözleri şaşkınlığa uğrattı oğlanı. Oda herkes gibiydi belki de. Abisi olmasına rağmen tanımıyordu prensi.
"Sana yardım edemem" 'Ben daha kendime yardımcı olamıyorum'
Şimdi o odada iki genç adam. Düşüncelerinde kayboluyorlar birbirlerine yardım edemiyorlardı.
•
Park Sarayı
"Chaeyoung?" İki prenses Lalisa'nın odasında oturmuş vakit geçiriyordu. Jeonların aksine anlıyorlardı onlar birbirlerini. Sadece çekiniyorlardı bunu düşünmeye. Yinede birbirlerine baktıları zaman akıllarından geçenleri okumak zor değildi onlar için.
"Ne var Lili?" bıkmış ses tonu ile cevap verdi Chaeyoung. Gecenin bir yarısı rahat düşünmek için gelmişti bu odaya ama rahat bırakmıyordu ki kardeşi. "Bileziğimi gördün mü?"
"Hangi bilezik?" kızın bir sürü takısı vardı. Bir bileziğe mi takılmışdı şimdi. "Annemin bileziği her yere baktım ama bulamadım" şimdi aydınlandı Chaeyoung. Annelerinden onlara kalan bir şeydi buda. Chaeyoung'un kolyesi ve Lalisa'nın bileziği.
"Nasıl başardın kaybetmeyi?"
"Bende bilmiyorum ki. Nişan günü düşmüş olmalı." bıkkınlıkla nefes verdi Chaeyoung. Yavaşça elini boynuna götürmüştü ki Lalisa durdurdu onu.
"Chae annem sana kolyeyi bana bileziği verdi. Şimdi o kolyeyi bana veremezsin. Versen de kabul etmem."
Elini çekti boynundan ve düşünmeye başladı. Kuzeninin o gün söylediği... Hayır sadece arkadaşlardı aksi de olamazdı zaten.
Dibine giren kız kardeşini bile geç farketti prenses. "Prens Jimin'i düşünüyorsun değil mi??" Dalgınlık ile başını sallaması ile birden çığlık atan Lalisa getirdi onu kendine.
"Biliyordum biliyordum ona karşı bir şeyler hissettiğin belliydi."
"Hayır yok öyle bir şey!"
"Beni kandıramazsın Chae" olduğu yerde zıplamaya başladı kız. Zaten tahmin ediyordu ve kız kardeşinin de onaylaması artık her şeyi gösterir olmuştu. O an bileziği de unuttu kız aklını karıştıran müstakbel eşini de.
"Park Lalisa kendine gel ve bir prenses gibi davran " omzunu silkti kız. Hala zıplıyor ve sevinç nidaları atmaya devam ediyordu. Yan odada kalan kuzenleri de geldi duydukları sese.
"Ne oluyor Lalisa neden zıplıyorsun?" Chan'ın uyku dolu sesine tam karşılık verecekken Chaeyoung kapattı kızın ağzını. Olmayan bir şeyi söylemek doğru olmazdı değil mi? Peki ya o şeyin olmadığı ne kadar doğru olurdu?
Odadan çıkan kuzenleri ile zıplamaya devam etti kız. Yüzünde kocaman bir gülümseme kız kardeşini bile gülümsetmeye yetmişti hatta.
O gece Jeon sarayında düşüncelerin de boğulan prenslere karşı aynı gün bir şeyleri açığa çıkaran prensesler. Aksini iddia etse de kalbine karşı gelemeyen Chaeyoung , kız kardeşi için sevinen Lalisa , Lalisa'yı düşünen Jungkook ve Chaeyoung'dan vazgeçmeyi düşünen Jimin.
Bölümü nasıl buldunuz? Daha çok geçiş bölümü gibiydi diyebilirim. Karakterlerimizin düşüncelerini daha iyi anlayın istedim. Özellikle Jeonların.
Merak etmeyin Jimin vazgeçmeyecek sadece- neyse ileride görücez.
Hikayede keşke şu olsa veya şurası eksik şöyle olsa daha iyi olur dediğiniz yerler varmı? Ona göre yazmaya çalışacağım.
Ve son olarak hikayeye gelecek bir kadın karakterimiz olacak sizce kim olmalı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light And Dark
Fanfiction"Park Chaeyoung" diye söze başladı yaşlı adam. "Güzelliği ile herkesi büyüleyen aynı zamanda herkesin konuşmaktan çekindiği prenses. Simsiyah saçları , kapkara gözleri vardı. İnsanlarla asla iletişim kurnazdı. Kimseye acıması yoktu kimseyi sevmezdi...