''Baba bana da bana da...'' diye bağıran kardeşimden başkası değildi. Babam ekmeğime vişneli reçelden sürerken kardeşim yine duramamıştı. Hayır, kıskanıyorsun da içinden yap belli etme bari! Dolunay'a gözlerimi devirdim ve reçelli ekmeğimden bir ısırık alarak babama gülümsedim. Evet, kesinlikle vişneli reçel en sevdiğimdi. Babam ekmeğime sürüyorsa başka güzeldi.
''Tamam bal böceğim sana da hemen geliyor!..'' Babam kardeşime ballı ekmeğini hazırlarken bende kendi ekmeğimi bitirmiştim. Annem yeni kızarttığı ekmekleri sofraya koyarken ''Oo bakıyorum da yine babanızı esir almışsınız kızlar, hadi biraz acele edin yine servisi kaçıracaksınız,'' diye sitemlerini de eksik etmedi. Eh, her sabah okula geç kalmakta üstümüze yoktu.
''Hanım hanım karışma benim kızlarıma bakayım,'' diyen babam yalandan anneme kızar gibi yapıyordu. Mimikleriyle yüz ifadesini değiştirirken -mahallemizdeki bir teyzeyi taklit ediyordu- kardeşimle birlikte kahkaha atmaya başlamıştık bile. Annem de bize katılmıştı. Ailemle güzel bir kahvaltı sofrasındaydım. Gülüyorduk.
Mutluydum.
Sonra bir şey oldu. Şimdi olduğum yer onların yanı değildi dışarıda pencerenin önündeydim. Onları uzaktan izliyordum. Ama nasıl olur? Oradaki Asayra da oradaydı. Ne olduğunu bile anlamazken dumanlar görüşümü hızla kapatmaya başladı. Aman Allah'ım!
Yangın!
Yine başlıyordu. Hayır! Etrafı alevler sarmıştı. Ne annemi ne babamı ne de Dolunay'ı görüyordum. Sadece alevler vardı. Bağırıyordum ama kendi sesim bile kulaklarıma ulaşmıyordu. Deli gibi pencereye vuruyordum bütün gücümle. Ama hiçbir şey olmuyor kimse beni duymuyordu. Ağlıyordum, bağırıyordum, çıldırmış gibiydim ama hayır hiçbir şey değişmiyordu.
Yine gidecekti. Gitsin istemiyordum.
Birden etraf karardı. Bir uğultu vardı şimdi. Ne olduğunu anlayamadan nefesim kesildi. Etraf aydınlandı ama boğuluyordum. Her şey o kadar hızlı oluyordu ki ne karanlığa ne de ışığa hâkim oluyor gözlerimi dahi açamıyordum. Nefes almaya çalışınca ciğerlerime dolan suyla iyice afalladım. Dehşetle gözlerim açılırken kendimi gördüm. Su dolu bir fanusun içindeydim şimdi. Ve karşımda yine ben vardım.
Alevlerin içindeki ben.
Annem, babam, kardeşim hepsi yerde alevler içinde yatıyordu. Oradaki ben su dolu fanusun içinde olan bana bakıyordu. O da nefes alamıyordu. Boğuluyorduk.
Ben...
Ölüyordum.
''Yardım edin!''
Nefes nefese uyandım. Bu da neydi böyle?
Nerede olduğumu gerçekliği algılayamadan öylece kalakaldım. Gözlerim bakıyor ama görmüyordu. Kulaklarımda uğultudan başka bir şey yoktu. Sanki hala kâbusun içindeydim. Kabuslarım beni rahat bırakmıyordu. Elim saç diplerime deyince terlediğimi anladım. Karşımda bana endişeyle bakan bir çift göz vardı. Bu da kim diye soracak olunca gerçekliğe dönüverdim. Yine sahilde banktaydım. Ve yanımda o adam oturuyordu. Endişeli ve soru dolu bakışlarına anlamaz gözlerle bakıyordum.
''Nefes al!'' dediğini işittim. Sanki bu komutu bekliyormuş gibi ciğerlerime dolan havayla afalladım. Birkaç öksürükten sonra kendime gelebilmiştim.
''İyi misin?''
''İyiyim,'' derken nefesimi düzenlemeye çalışıyordum.
''Su içmek ister misin?'' dedi. ''Gerek yok,'' deyip, üzerimde ona ait olduğunu düşündüğüm kapüşonlu hırkayı ona uzattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASAYRA
Novela JuvenilAsayra babasının ölümünden sonra kendi içine kapanır. Sevdiklerinden ve kendinden uzaklaşan Asayra'yı yeni tanıştığı bir adam bilmediği gerçeklere maruz bıraktığında hayatı artık tehlikeye girmiştir. Ölümün peşini bırakmadığı bu zamanda aşk kalbini...