Helloo yeni bir bölümle karşınızdayım :)
Hoş geldiniz bebeklerim nasılsınız?
Bölüm şarkısı: Victoria's Secret- Jax
Yaşanılanlara, olanlara yetişmekte ve anlamakta güçlük çeken vücudum sanki birkaç yılını o lanet simülasyonda geçirmiş gibi hissediyordu.
Olanların gerçekliği o kadar aklımı bulandırıyordu ki hatırladığım kesitlerinin hangisi simülasyon hangisi gerçek hayatta yaşadığım parça ayırmakta güçlük çekiyordum.
Meriç'in güya bize verdiği ödülü açıklamasının üzerinden iki gün geçmişti ve benim o günden beri yaptığım tek şey yatağımda yatarak hiçbir şey yapmamaktı.
Ödül değil, Araf ve seni uzaklaştırmak istiyor.
İç sesimin dediği doğruydu. Meriç bizi simülasyonda derece yaptığımız için değil ona burada ayak bağı olacağımızı düşündüğü için gönderiyordu.
Uyuyamamanın verdiği huzursuzlukla yatakta döndüğümde gözlerimin içi yanıyordu. Odanın içi hiçbir zaman aydınlık olmamıştı. Siyah perde içeri güneş ışınlarının girmesini engelliyor bunun ile birlikte etrafın zifiri karanlık kalmasını sağlıyordu.
Uyuyamayacağımın kanaatine vardığımda yataktan kalkıp perdeyi açtım. İki gündür karanlık odada yattığımdan dolayı içeri giren ışıktan fazlasıyla rahatsız olmuştum.
Gözlerimin ışığa alışmasını beklerken odamın kapısı tıklatılmıştı. Dün ve bugün kapım sayamadığım kadar tıklatılmış ama ben ısrarla hiç kimseyi içeri almak istememiştim.
''Git.''
Ağzımdan dökülen kelimeden sonra kapı tekrardan tıklatıldığında içime derin bir nefes çekme ihtiyacı duymuştum.
''Git kelimesinin neresini anlamıyorsunuz?'' Söylenerek kapıya doğru yürüdüğümde kimin olduğunu tahmin etmeye çalışıyordum.
Kapıya dünden beri defalarca gelen Tibet mi? yoksa bana zilyon tane işi kilitleyen Meriç'in adamları mıydı? Açıkçası merak konusuydu.
Kapıyı açtığımda Araf'ı görmek beklediğim bir şey olmadığı için şaşırmıştım. Şaşırmamın sebebi onu en son atış sahasından çıktıktan sonra görmüş olmamdı.
O gün yanıma gelerek yeni bölgeye benim, Tibet'in ve kendisinin gideceğini söylemiş daha sonra ise ortadan kaybolmuştu.
Şimdi ise kapıma tek kolunu yaslamış alaycı gülümsemesiyle bana bakıyordu.
''Ne?'' Duyduğu sorum karşısında iki omuzunu kaldırıp indirerek ''Hiç'' demiş kelimesini de fazlasıyla uzatmaya gayret etmişti.
''Ne istiyorsun Araf?'' Sorduğum sorudan sonra odama davetsiz girip sorumu da kulak arkası ederek cevap vermeyi es geçmişti.
''Sana diyorum, ayrıca odama girebilirsin dediğimi de hatırlamıyorum.'' Koluna dokunarak kurduğum cümle ile ilk önce kolundaki elime daha sonra ise gözlerimin içine baktı.
''Odana girebilir miyim? diye soruduğumu da ben hatırlamıyorum.'' Cümlesi bittiğinde tepeden tırnağa beni süzdü.
''Şu haline bak seni bu halde göreceğimi söyleseler, söyleyenlerin yüzüne kocaman bir kahkaha atardım Hera.''
''Halimde ne varmış?'' Duyduğu sorum ile kocamanca bir adım atarak zaten uzakta değilken daha da dibime girdi. Saçlarımdan aldığı bir tutam ile yüzünü ekşiterek bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÖLGE +18 ( ara verildi)
Science FictionYüksek duvarlarla örülü bir arsa ve tam ortasında tüm görkemli kasvetiyle duran simsiyah bina Kimse orada ne olduğunu ve neler döndüğünü bilmiyordu sadece kulaktan duyma birkaç cümle ve oradan çıktığını savunan birkaç tane kaçık. Elimizde ne net bir...