14

626 21 0
                                    

1 hafta sonra

"Emin misin kardeşim?"

Sigaramdan bir nefes daha çekip başımı salladım.
"Evet, son kararım. Donduracağım okulu."

"Kanka son senen değil mi bitiriver işte."

Buğra'ya döndüm. "Bir sene bir sene kardeşim. Bırakamam Şükran'ı tek başına."

Sınavlar başlamak üzereydi. Okulu dondurabileceğimden bile emin değildim şu an. Hiç olmadı bi sene sınıfta kalırdım. Şükran seneye üniversiteye gidecekti. En önemli yılında yalnız bırakamazdım onu. Bu zamanlarda kayıt yaptırabiliyor muyduk bilmiyordum. Eğer Yatay geçiş zamanıysa Kayseri'ye geçerdim değilse benim için sınıfta kalmak sorun değildi.
Onun geleceği daha önemliydi.

"Bab-"

Elimi havaya kaldırarak susturdum İsmail'i. Lafını bile etmeye gerek yoktu.
O adam annesinin cenazesine bile tatilinden lütfedip gelmemişti. Şükran'ı ona bırakmayı değil teklif etmek, düşünmezdim bile.

Şimdi fark ediyorum babanne, sana ne kadar güvendiğimi. Meğer gözüm hiç arkada değilmiş. Kardeşime iyi bakacağına o kadar eminmişim.

Ucuna kadar gelen sigarayı yere atıp ayağımla ezdim. Ardından ayaklandım.
"Ben gidiyorum." Dedim üçlüye.
"Geç olmasın, Şükran evde." Saat 10'a geliyordu. Zaten çok geç olmuştu daha fazla tek kalmasını istemiyordum.

Ben çok sorumluluk sahibi biri değildim. Gecem gündüzüm yoktu. İt kopuk denilen çıtalaya girerken şimdi birini düşünmek tuhaf geliyordu. Asla yük gibi hissetmiyordum kardeşimi ama farklıydı işte.

Hepsiyle vedalaşıp Kayseri'ye geldiğimde kullandığım düşük model motora bindim.
Kaskım kırıldığı için yenisini almamıştım. Umarım polis çevirmez diyerek çalıştırdım motoru.

Cenazeyi kaldıralı 6 gün olmuştu. Ev ilk 4 gün yol geçen hanı gibiydi. Dualar okunmuş, yemekler verilmişti.
Ölüm acısı varken bulaşık yıkamanın nası hissettirdiğini sanırım Şükran'a sormalıydık. Çünkü ben sevdiğim birini kaybetmenin yasını seçimleri kimin kazanacağını tartışan amcaları dinlerken tutmuştum.
Ölüm tuhaftı.

Ölümden sonraki adetlerimiz daha tuhaftı. Neden mesela, neden o acı içinde o kadar insanın lafını çekiyorduk? Dua edilir baş sağlığı dilenir ve gidilir. Böyle olması gerekmiyor muydu?

Evin önüne geldiğimde motoru yavaşlattım. Ardından minik garaja sokup garajın kapısını kilitledim.
Hızlıca kapıya gidip çaldım.
Evde tekse eğer kapıyı açıp girmem ürkütebilirdi. Sessizleşmişti şu sıralar. Normaldi tabi.
Benim annemse onun her şeyiydi. Doğduğundan beri bakan kişiydi neticesinde.

Kapı açıldı.
Sarı saçlarının üzerinde geliş güzel duran siyah örtü, kanlanmış mavi gözleri ve sorgun yüzü ile güzel kardeşim beni karşıladı.
Beklemeden sarıldım.

"Misafir var mıydı?" Dedim.
Kuzenlerimiz yardım etse de en çok o yorulmuştu.

"İki saat önce gittiler." Sesi çok kısık ve çatlaktı.

İçeri girip örtü ile örttüğü saçlarını okşadım. "Daha fazla ağlama demedim mi hmm?" Annemiz daha çok üzülür."

Gözleri doldu tekrar. "Yapamıyorum." Kuruyan dudaklarını yalayıp başını omzuma yasladı. "Her yerde onun izi var abi.. kendimi hazırlıyordum. Çok yaşlıydı ama.. bilmiyorum hiç ölmeyecekmiş gibi geliyordu. Şaka gibi her şey.."

Hislerini anlıyordum. O yüzden teselli edemedim. " Gel." Dedim zayıf bedenini kendimden ayırıp.

Birlikte salona geçip oturduk. Koltuğun kenarında kur-an vardı. Anladığım kadarıyla gelmeden önce dua okuyordu.
Kur-an'ı dolaplardan birine kaldırıp başındaki örtüyü çıkardı.
Sarı saçlarını eliyle düzeltip yanıma oturdu.

Yanlış Numara BxB (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin