1

1.8K 45 44
                                    

  Her şey iyice sarpa sarmaya başlamıştı. Ferit ve Seyran'ın ayrılması için İfakat elinden geleni yapıyordu. Daha fazla ne yapabilir ki derken sürekli yeni bir şey çıkarıp beni daha fazla şaşırtıyordu.

  En son yapacağını yine yaptı. Tüm ev ahalisinin huzurunu bozdu. Yusuf'un Seyran'ın eski sevgilisi olduğu haberini babama kadar duyurdu. O günden beri evde kasvetli bir hava hakimdi. Herkes huzursuz olduğunu açıkça belli ediyor, kimse gerekmedikçe birbiriyle konuşmaya tenezzül etmiyordu. Yine kasvetli havanın üzerimize çöküp bizi huzursuz ettiği bir günde odamdan çıkarken Ferit'in odasından bağırışma sesleri duydum.

  Bu artık çok sıkça olan bir şeydi. Bir yanım müdahale edip sorun neyse çözmeye çalışmamı söylese de bir yanım sorunları her neyse kavga etseler bile sakinleşince birbirlerini dinlemelerini ve uzlaşmalarının şart olduğunu öğrenmeleri gerektiğini söylüyordu. Her ne kadar kendi evliliğimde 20 küsür yıldır mutsuz  olsam da oğlumun benimle aynı şartlar altında evlenmiş olmasına rağmen karısına, babasının bana davrandığı gibi davranmasını istemiyordum. Ama görüyordum ki Ferit'in tavırları hiç de bu yönde değildi.

  Dayanamayıp yukarıya çıkmaya karar verdim. Anladığım kadarıyla Ferit yine olağanüstü bir kıskançlık gösterip Seyran'ı olmuş bitmiş bir şey yüzünden darlıyordu. Kapıyı çaldıktan sonra Seyran'ın "gel" dediğini duymamla birlikte içeriye girdim. O kadar bağırışmaya rağmen kapı sesini duymaları cidden bir mucizeydi.

Gülgün: Yine ne oluyor Allah aşkına? Bu kaçıncı çocuklar? Ben size bağırışmayla hiçbir sorunun çözülemeyeceğini, birbirinizi dinlemeniz ve anlamanız gerektiğini kaç kere daha anlatacağım?

Seyran: Gülgün anne valla bu sefer göründüğü gibi değil. Ferit'in bu kıskançlıklarından cidden bana ikrah geldi artık. Sürekli bi' tutturmuş Yusuf da Yusuf. Ya diyorum, yok öyle bir şey, diyorum. Bitti diyorum. Geçmişte kaldı diyorum. Ama beni dinlemiyor.

Ferih: Of anne Seyran yine abartıyor. Valla bu sefer dediğim bir şey yok ya. İki şaka yaptık hemen bağırmaya başladı senin bu gelinin. Yok efendim kaldırmıyormuş kafası. Bıkmış artık benden. Hah! Benden bıkmış. Ferit Korhan'dan.

Fert yine şımarık halleriyle sinirlerine dokunmuştu kızın belli. Ama bu çocuk yıllardır böyle. Kafasına vura vura anlattım, olmadı. Aldım karşıma güzel güzel anlattım. O da olmadı. E ben daha ne diyeyim bu çocuğa!?

Gülgün: Ferit basma şu kızın damarına sabah sabah. Gıcık edip durmayın birbirinizi. Hadi hazırlanın da aşağıya inin. Kahvaltı neredeyse hazırdır. Kavga etmekten saatin kaç olduğunu unutmuşsunuz. Dedeniz birazdan aşağı iner. Çabuk olun.

  Gülerek odadan dışarı çıktım. Bu çocuklar beni az kaldı öldürecek. Çok tatlılar ama bir gün başımıza iş açacakları kesin.

  Aşağı kata indiğimde Orhan'a bakındım. Odaya doğru tam yürüyecektim ki İfakat'in o nemrut yüzüyle karşılaştım. Biriyle telefonda konuşuyordu. Beni görünce öyle bir telaşlandı ki kapısını hızlıca çarpıp odasından içeri girdi. Halinden belli oluyordu yine bir şeyler çevirdiği. Ama illa ki bu da ortaya çıkacaktı. O yüzden bu hallerini çok da kafama takmayıp odaya telefonumu almaya girdim.

  Orhan, banyodan yeni çıkmış ve üzerini giyinmişti. Bugün çok önemli bir toplantısı olduğu için kravat takacaktı belli ki. Çünkü ne zaman şirkette önemli bir şeyler olsa Orhan hep kravat takardı. Ama her zamanki gibi yine bağlamayı becerememişti. Bana doğru yürümeye başladı.

Orhan: Gülgün, kravatımı takamadım da, sana zahmet yardım eder misin?

Kafamı salladım ve ona doğru yaklaştım. Eve gelmediği için yüzünü unuttuğum kocam bu sıralar pek bir eve uğrar olmuştu. Bu hallerine çok şaşırıyordum. Artık akşamları birlikte oturuyor ve her ne kadar alışık olmasam da iletişim kuruyorduk. Hoşuma gitmiyor değildi. Bir şeyleri artık paylaşıyor oluşumuz bana karı-koca olduğumuzu hatırlatmıştı. Ben düşüncelerimle boğuşurken kravatı bağlamayı bitirmiştim.

Son Seslenişim Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin