Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Sabah olmuş, Orhan'la giyindikten sonra Kâzım beylerin daveti üzerine kahvaltıya konağa gitmiştik. Şimdi ise kahvaltı faslı bitmiş Esme'yle birlikte terasta kahve içiyorduk.
Esme: Kız sen bana hastane de hastalığın olduğu için kaldığını söylememiştin. Ben sadece küçük bir bayılma diye biliyordum. Nerden çıktı bu hastalık?
Gülgün: Sorma Esme, bu sıralar benim için bazı şeyler yolunda gitmiyor ama yavaş yavaş toparlanmaya çalışıyorum.
Esme: Buraya gelince de bir şeyinin olduğunu hissetmiştim ben. Ama bariz saklıyorsun. Sormayayım belki özeldir dedim ama çok merak etmiyorum değil.
Söyleyip söylememek arasında kalsam da ona güvendiğim için anlatacaktım. Çünkü bu yükü tek başıma taşımaktan yorulmuştum. Paylaşacak birine ihtiyacım vardı.
Gülgün: Sana anlatayım ama bak kimseye söylemek yok. Çocuklar bile bilmiyor ne olduğunu, zaten onlara anlatsam büyük ihtimal aile karışır. O yüzden anlatamam.
Esme: Az çok tanıdın beni. Bana söylediğin ben de kalır merak etme. Kimseye bir şey demem.
Gülgün: Aslında en başından anlatmak gerekirse biliyorsun ben Orhan'la görücü usulü evlendim. Birbirimizi tanımıyorduk, sevmiyorduk ama alışmak zorundaydık. Ki ben her zaman Orhan'ın alanına saygı gösterdim kendisine gösterdiğim saygı gibi. Zaman geçtikçe alışmaya başladım ona. Zaten çok nadir eve geliyordu ve gelince genelde benimle konuşmuyordu. Yatmak için odaya bile gelmezdi. Yani kaldığımız oda sözde Orhan'la benim odamdı ama Orhan sadece giyinmek için gelirdi. Sonra birgün beni sekreteriyle aldattığını öğrendim.
Esme: Ne!? Neyi öğrendin neyi!? Gebeş kaplumbağasına bak sen!
Gülgün: Şşhh Esme bağırmasana duyacaklar şimdi! Sessiz ol bak anlatıyorum daha, bi' dur.
Esme'nin küçük çaplı şaşkınlığını atlatması biraz uzun sürmüştü ama sanırım şuan iyiydi.
Gülgün: Neyse işte o zamanlarda ben Ferit'i yeni doğurmuştum. O zamanlar da tıpkı şimdiki gibi zorlu geçmişti ama bir şekilde atlatmayı başardım. Orhan zaten evlenmemizden beni sorumlu tutuyordu. Sürekli bağırıp çağırıyordu bana gereksiz yere, hatta "Yüzünü görmek istemiyorum, bu odadan dışarı adımını atmayacaksın." diye beni günlerce odamdan çıkarmadığı bile olmuştu ki bunu beni suçladığı için yapıyordu. Onun da nefretini kusma yöntemi buydu belki de.
Duraksayıp elime sehpadaki su dolu bardağı alıp içmeye başlayınca Esme'nin sabırsız ve kızgın bakışlarını üzerimde hissettim.
Esme: Bak sen Orhan denen herife. Kusura bakma ama Gülgün ben bir daha bırak senin kocanın yüzüne bakmayı yanından bile geçmem şu duyduklarımdan sonra bilesin.
Gülgün: Aman sakın öyle bir şey yapayım deme valla sonra çocuklar öğrenir, daha kötüye gider her şey.
Hiç istemeyerek "tamam" anlamında başını salladığında ben de anlatmaya devam ettim.