"Çok çalışırım, gerçekten. Okuldan çıkar çıkmaz gelir gece yarısına kadar da ayrılmam."
"Ne için para kazanman gerekiyor?"
"Üniversiteye geçmek ve yaşamımı sürdürebilmek için. Ailem para göndermeyi keseceklerini söyledi. İhtiyacım olduğu için çalışmalıyım."
"Ülkene dönmek için değil miydi!?"
"Ne?"
Yixiang çantasının askısını sıktığını fark edemeden kapı önüne konulduğunda market müdürünün söylenmelerini hala duyuyordu.
"Yabancılara iş verilmez! Güvenilmez!"
"Ülkelerine gitsinler artık!"
"Sürekli işten kaytaracak, sanki bilmiyoruz!"
"Çok yüz verildi bunlara da!"
"Ülke Çinli doldu!"
Yixiang derin nefesler alıp sakinleşmeye çalışırken "Ama ben Tayvanlıyım." diye mırıldandı. Lise için Japonya'ya gönderilmiş, henüz okulunu bitiremeden harçlığının kesileceğini öğrenmişti. Ailesi çabucak kurtulmak istiyordu tabi, bunu Japonya'ya gelirken de biliyordu.
Tayvan'a asla geri dönemezdi.
Bir haftadır her gün okuldan sonraları iş için sokaklarda geziniyordu. Çok ilan vardı, yapabileceği şeylerdi. Ama büyük bir engel vardı: Yabancı olması. Kimse Japon olmayan birini iş yerinde istemiyordu. Her yerden kovuluyordu, belki de en uzun süre konuştuğu iş yeri burasıydı.
Sadece sokakta değildi bu zorluk. Okulda da aynı şeylere, hatta daha beterlerine maruz kalıyordu. Hayatı buydu. Mahkum bırakılmıştı, öz ailesi tarafından.
Karşı kaldırımdaki iş ilanını okuduktan sonra çantasını sırtına taktı. Üstünü başını düzeltip karşı kaldırıma geçti ve kitapçıya girdi. Sessizdi sokağa kıyasla. Herkes bir yerlerde ders çalışıyor, kitap okuyordu. Burada çalışırsa derslerine de vakit ayırabileceğini düşündü. Bir de bursunu kaybedemezdi.
Girişte oturan kadının yanına ilerleyip selam verdi. "İş ilanı için gelmiştim. Kiminle görüşmeliyim?" Kadın yanında oturan adama kendisini bildirince adam ayaklandı. "Nerelisin? Dilin pek temiz değil gibi." diye sordu.
Yixiang tekrar sinirlenirken "Aslen Tayvanlıyım." dedi. "Ama 3 yıldır Japonya'da okuyorum ve bundan sonraki hayatımı da burada geçireceğim."
"Olmaz. Git buradan."
"Neden? Biz insan değil miyiz!?" Artık sinirlerine hakim olamıyordu. Tahminen 50. defa bir dükkandan kovuluyordu. Belki de kitapçıda asla yapmaması gereken şeyi yapıp bağırıyordu.
"Dilinizi bilmiyorum diye kovuluyordum, öğrendim. Kültürünüzü bilmiyorum diye kovuluyordum, aynı dine bile inandım. Tipim benzemiyor diye kovuluyordum, tarzımı değiştirdim. Daha ne yapacağım insan olduğumu kabul etmeniz için!?"
Herkesin kafasını kaldırıp onlara baktığını tahmin etmek zor değildi. Adam cüzdanından hışımla para çıkarıp Yixiang'ın yüzüne fırlattığında onları izleyen kadın başını önüne eğmişti. "Al parayı defol git ülkene! Yabancı pislikleri besleyemem ben!"
Adama öfke kusan gözleriyle bakarken rastgele biri gelip paraları toplamaya başladı. Dağınık tomarı Yixiang'ın eline sıkıştırıp onu kitapçıdan çıkarınca Yixiang yüzüne bakmayı anca akıl etti. Maalesef ki maskesi vardı, şapkası sayesinde gözleri de gözükmüyordu ama Japon olduğundan emindi. Ülkesine dönmesini onayladığından parayla birlikte dışarı çıkarmış olmalıydı.
Onu orada bırakıp kitapçıya geri dönen siluetin arkasından da bakmadı. Elindeki paralarla kitapçının önünde heykel gibi durup Japonlara, en çok da ailesine en kötü dileklerini sundu.
Neredesin? Seninle buradan gitmek istiyorum. Where are you? I wanna step out with you.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
boku no kokoro ga sakebunda ima.﹕&team
Fanficslow update "Siyah karta dikkatli bakarsanız gri bir kurt görürsünüz. Vazgeçtiğin siyah yaşamında gri kurdu görebiliyorsan, hala hayatın renklerini görüyorsun demektir. Yalnızca kurtarılmaya ihtiyacın var. En sevdiğin renge dönüşen kurt "I'm RIGHT...