one

428 32 17
                                    


kollarımı balkonun demirine yaslayıp gözlerimi yumdum, derin bir nefes aldım. bugün hava serindi. belki gece yüzündendi, bilmiyordum. kısa şortum ve uzun kollu olsa da ince olan tişörtüm ürpermemi engellemiyordu. en azından bir şeyler hissetmemi sağlıyordu.

uzun zamandır hissettiğim bütün duygular fazla hayvaniydi. acıkıyordum, uykum geliyordu, üşüyordum ve boş boş sokakta geziyordum. insana dair hiçbir duygumu bulamıyordum.

sakin ama hızlı olan adım sesleriyle başımı yavaşça yana çevirdim, Çağdaş mahmur gözleriyle bana bakıyordu. yeni uykuya dalmış olmalıydı ancak yine içi rahat etmediği için uyanmıştı. Küçük gözlerini bana diktiğinde yerimde ona dönüp bu sefer dirseklerimi demire dayadım.

kafasıyla hoşnutsuz bir şekilde yerdeki küllüğü işaret etti. "sigara içmişsin," dedi kaşlarını çatarak. Alayla gülümsedim.

"çok fazla içiyorsun."

"çok içmem gerekiyor."

"çık şu ergen tavırlardan, sigara yaralarını onarmaz." dedi yeni uyandığı için çatallı sesiyle. gözlerimi gözlerine dikip bir süre ona baktığımda rahatsız olup bakışlarını arkama çekti. İnsanlar üzerinde böyle bir etkim olduğunu bilmek güzeldi.

"ne onarır yaralarımı?" diye sorduğumda kaçırdığı bakışlarını tekrar gözlerime sabitledi. ufak birkaç adım attı, şimdi tam karşımdaydı. Ellerimi kocaman avuç içlerine aldığında hala yüzüne bakıyordum.

"öncelikle kendini suçlamayı bırakman gerek." diye mırıldandı. Omuz silktim.

"kendimi suçlamıyorum."

sesli bir nefes vererek güldü. "öyle mi?"

derin bir nefes alıp gözlerimi yan balkona çevirdim. komşunun kedisi cam balkonun kenarına çıkmış bana bakıyordu. bembeyaz tüyleriyle çok güzeldi. "neden geldin sen?" dedim çağdaş'a ona dönmeden.

"rüyamda seni gördüm, ergen halinle." diye anında cevapladığında ona döndüm. yüzündeki o alaycı ifade gitmiş bu sefer daha içten bir gülümsemeyle bakmaya devam ediyordu. çocuk hallerimizi hatırladığı için duygulanmıştı galiba. 

"lisenin başında sürekli söylediğin bir laf vardı ya," boğazını temizleyerek sesini inceltip benim konuşma tarzıma yakın bir şekilde konuştu. "bakışlarımla herkesi yakarım, yaklaşmayın yangın alarmıyım."

Gülmeme engel olamayıp göğsüne vurarak onu ittirdim. "söyleme şunu çağdaş."

güldüğümü görünce bakışlarına bir rahatlama çöktü ve kocaman eliyle saçımı karıştırdı. uyku tekrar gözlerine çöktüğünde esnedi ve tekrar içeri dönmek için hareketlendi.

"daha fazla içmiyorsun beril," diye konuştu yürürken. "sana ihtiyacımız var, kuzen."

gözden kaybolduğu anda yüzümdeki o gülümseme de hafifçe silinmeye başladı. benim de bana ihtiyacım vardı ama bir sıkıntı vardı. ben kimdim?

tekrar yalnız kaldığımda balkondaki sallanan renkli kanepeye oturup kıvrıldım. başımı hafifçe geriye yaslayıp koltuğun üzerindeki örtüyü üzerime attığımda saat üçü geçiyordu. uyuyabileceğimi hiç düşünmüyordum. ama en azından denemeliydim.

---

istanbul'da yaşamanın en güzel yanı buydu. bilmediğim bir sokakta yürüyordum ve bulunmak istemediğin zaman sana bin bir tane yeni sokak açabiliyordu bu şehir. ve ben şu an bulunmak istemiyordum. ilk önce ben bulmalıydım kendimi.

other lives |gxg|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin