karnımın üstünde, sol tarafıma yakın yerlerde bir ağırlık vardı. bazı anlar bir şey olur, bir söz duyarsınız, bir bakış yakalarsınız ya da bir cümle okursunuz ve söyleyemediğiniz sözcükler dizilir boğazınıza. asla çıkmaz o sözcükler ağzınızdan, sadece içinizi acıttığıyla kalır. öyle anlardan birindeydim.dakikalardır sena'nın evinin banyosunda, yer yer su sıçramış olan aynada kendimle bakışıyordum. gözlerimin altında hafif kırmızılıklar vardı, dudaklarım da biraz şişmişti.
bana o kızın, uyuşturucu bataklığına saplandığı dönemde hamile kaldığını anlatmıştı. tedaviye başladıktan sonra öğrenmişlerdi. kızın kendi hayatını ters yönde değiştirme arzusu anne olmak istemesini bile sağlamıştı. beraber londra'da bir aile kurmak istemişlerdi.
dayanamayıp ağlamıştım, banyoya girdiğim anda. sena için, sevgilisi için, dünyaya gelemeyen o bebek için.
aslında ne kadar da şanslı olurdu. sevginin hakim olduğu güçlü bir ailesi vardı ve bunlar her çocuğun sahip olduğu şeyler değildi. yaşadıkları o kadar acı dolu zamandan sonra umut olmuştu onlar için belli ki, bu kadar kötü bir dünyaya ancak bunun için doğurulurdu zaten. mutlu bir hayat umudu..
kapı ikinci kez tıklandığında bakışlarım refleks olarak oraya döndü. "beril? iyi misin?"
hafifçe öksürerek ses tonumu düzeltmeye çalıştım. "iyiyim, hemen geliyorum."
suyu açıp birkaç defa yüzüme çarptım, ardından çiçek kokulu havluyla kuruladım. kirpiklerimin ıslak durmaması için gözüme doğru elimi yelledim.
dudaklarım iki yana kıvrıldığında inandırıcı olmayı umuyordum, gözlerimdeki ve dudağımdaki kızarıklıklar azalmıştı. beni tanımayan bir insan anlayamazdı ağladığımı.
kilidi çevirip banyo kapısını açtığımda sena'yı kaşımda bulmayı beklemiyordum, yine de şaşkınlığı kısa sürmüştü. ellerini kargo pantolonunun cebine sokmuş, sırtını bej rengi duvara yaslamıştı. kapıyı açtığımda gözlerini yerden kaldırıp yüzüme bakmıştı. dudaklarını kıpırdattı, sonra söyleyeceği şeyden vazgeçip yüzüme bakmaya devam etti. gözlerimde ve dudaklarımda dolanan bakışlarına çatık kaşları eklenirken göz göze geldik.
"ağlamışsın," diye fısıldadı. sonra da burukça gülümsedi, sanki beni avutmak ister gibi. asıl avutulması gereken kişi oydu. bebeklerini kaybetmişlerdi, aşık olduğu kadın kim bilir neredeydi ve görünen o ki yalnızdı ama hala ağladığım için beni avutmak istiyor gibiydi.
"ağlamadım," dedim inandırıcı olmayı umarken. sonra da güldüm. "ne demişti seninki? tanımadığım bir kadının karşısında ağlayacak kadar aciz değilim mi?"
ben gözlerimi gözlerine diktiğimde bana yaklaştı, elleri havalanıp iki omuzumun olduğu yerde durduğunda şaşkınlıkla onu izliyordum. aramızdaki mesafe olması gerekenden fazla azalmıştı. fark ettirmemeye çalışarak yutkundum.
"benimki, bunu söyledikten iki veya üç hafta sonra kollarımda ağladı defalarca, o kadar düşünme." elleri biraz daha yukarı çıkarak yanaklarımın üstünde dolandı, sonra da iki elimi yavaşça yanına indirdi. "hem sen hiç ona benzemiyorsun, için rahat olsun."
bir anda geri çekilip salona doğru yürümeye başladığında arkasından baktım, söylediği söz üzrine düşünmemeye çalıştım çünkü düşünürsem kırılırdım. o yüzden düşünmedim, deşmedim ve adımlarımı onun arkasından salona yönelttim. biraz önce oturduğumuz kanepede, kendi yerinde oturuyordu. ben de bir şey demeden yerime oturdum.
"biraz da sen anlatsana beril," diye konuştu. ona döndüm. "kendinle ilgili hiç bir şey anlatmıyorsun."
"çok anlatacak bir anım veya hikayem yok, başka bir şey konuşalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
other lives |gxg|
Romance"Sabit siyah ayrılıktan aldığım pay denk seninkine. Neden ağlıyorsun? Ver elini ve söz ver bir düşte geri döneceğine. Sen ve ben acıdan bir dağız, sen ve ben bu dünyada bir daha hiç karşılaşmayacağız." Sena o kadın için bu şiiri okurken, ben Se...