bir rüzgar vurdu yüzüme, şarkı bitti , o güzel koku benden uzaklaştı.belki de ona ilk sarılışım sayılabilirdi bu, çok güzel sarılıyordu. sarılarak, oturarak dans pozisyonu almıştık. şarap içiyorduk, konuşuyorduk birbirimizle. bunlar güzel şeyler değil miydi?
kaldırdım en sonunda kafamı, gözlerine baktım. sımsıcak hissettiriyorlardı, şefkatli. içim ısındı, akmak isteyen bütün damlalar kurudu aniden. gülümsedi bana, gözlerimin parladığını ben bile hissettim.
"haklısın çok güzel bir şarkı." şarkıdan çok daha güzel şeyler vardı oysa ki o an, söyleyemedim ona.
"evet, çok güzel."
dudakları hafifçe iki yana kıvrılırken belimdeki tek elini çekip ahşap masaya dayadı. O bunu yaptığında otomatik olarak ben de omuzlarına yaslı ellerimi hızlıca çektim, devamında da onun diğer eli ayrıldı tenimden. ufak bir boşluğa düşmüş gibiydim.
baktım ona. o kibar bir kadındı. bana bile böyle davranıyorsa ona nasıl davranıyordu kim bilir diye kıskanç bir düşünce geçti zihnimden. histerik bir düşünce daha, aşırı murlu olmaktan sıkılmıştı ki gitmişti o kadın.
"seni eve bırakmamı ister misin?" diye sordu. aslında gitmek istemiyordum, onunla geçirebilirdim bütün akşamı. anlatırdı bana, dinlerdim onu. izlerdim.
"olur," dedim hafifçe gülerek. "geç olmaya başladı, çağdaş merak edebilir."
"okey," diye mırıldandı. arkasından bir şey geleceğimi anlayarak ondan çekmedim gözümü. o da devam etti. "seni yarın görebilecek miyim?"
"beni yarın görmek istiyor musun?"
gözleri gözlerimi delip geçerken kaçırmadım bakışlarımı. benim için tehlikeliydi bu kadın. ona bakmayı sürdürdükçe biraz daha derine çekiyordu beni, her hüvrem onunla doluyordu. her dakika daha da çekiliyordum ona. onu arzuladığımı da rahat bir şekilde söyleyebilirdim çünkü gözleri huzurlu, güvenli ve berrak olsa da çekimi ve tehlikeyi dibine kadar hissettiriyordu. ona bir adım atmak batmak demekti, oysa ben ayaklarımı yerde dahi hissetmiyordum. hızla kapılmaya devam ediyordum. üzeleceğimi biliyordum, çok üzülecektim. en aşından bile bile.
"seni görmeyi istediğimi bilmiyormuş gibi davranma."
hafif başını eğerek söylediği cümleye karşın bir umut beslemedim, altında anlamlar aramadım ve sorgulamadım. sena yalnızdı ve üstelik çok üzgün bir kadındı. ihtiyaç duyuyordu birine, o kadına duyduğu ihtiyaçtan farklı. anlattıkça belki yeniden yaşıyordu onu, özlem gideriyordu. sevgisini daha yoğun yaşıyordu belki de bu şekilde. dinlerdim ben onu, anlardım, sorgulamazdım istemezse.
ama bunları kendimden ödün vererek yapamazdım. üzüleceksem bile gösteremezdim ona, hiç kimseye göstermeyeceğim gibi. bu benim karakterime tersti.
"sabah ufak bir işim var, akşam olur ama sana da uygnsa."
ilk önce meraklıca kaşlarını çattı, ardından gözlerine anlayış çökerken kafasını salladı. tebessüm etti.
"gece saatleri bizim saatlerimiz sanırım."
"aslında ben sabah saatlerini daha çok severim. ama böyle güneş doğumu saatleri. kışın ayrı yazın ayrı bir keyfi var."
bir yorum yapmadı söylediğim üzerine, bir şey hatırlar gibi bakışlarını yere indirdi, aklına gelen şeyle baiını iki yana sallayıp gülümsedi. her hareketini izleyesi geliyordu insanın, bir göz kırpışını bile kaçırmamak.
"artık gidelim mi?"
kafamı salladım. o da hesabı istedi. cüzdanımı çıkardığımı görür görmez konuştu. "beril, ben davet ettim seni yemeğe. koy onu yerine, hiç seninle şu an kavga edesim yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
other lives |gxg|
Romance"Sabit siyah ayrılıktan aldığım pay denk seninkine. Neden ağlıyorsun? Ver elini ve söz ver bir düşte geri döneceğine. Sen ve ben acıdan bir dağız, sen ve ben bu dünyada bir daha hiç karşılaşmayacağız." Sena o kadın için bu şiiri okurken, ben Se...