seven

189 36 33
                                    






"cidden acıktım, ciddiye al beni sena."

adım sesleri duyduğumda mutfağa yeni girmiştim, kapıya döndüğümde o da mutfağa giriyordu.

"saat gecenin üçü nerdeyse."

"tartışılır," diyerek alaycı bir şekilde güldüğümde duvarda asılı dijital saate baktım. "ayrıca o kadar saçma bir argüman ki bu, midem boşaldığında acıkıyor. saate bakmıyor."

buzdolabının kapağını açarken kendi ağzının içinde bir şeyler mırıldandığını duysam da seçememiştim ne dediğini. tek kaşımı kaldırarak konuştum. "ne?"

"o yüzden demedim diyorum, sipariş edecek yerler açık değildir diye dedim."

dolaptan iki yumurta çıkardı, ardından süt. sonra köşedeki bir çekmeceden un ve kabartma tozu çıkardı. yaptığı ve çıkardığı şeyleri izleyebiliyordum sadece. nereden olduğunu takip edemediğim bir yerden daha derin bir kap ve çırpıcı çıkardı. mutfakta oldukça rahat ve keyifli görünüyordu. gecenin üçü olsa bile. yumurtayı kırıp karıştırma şekline bakarak bile iyi bir aşçı olduğunu anlayabilirdiniz.

ben uzun zaman tek yaşamama rağmen bir türlü sevememiştim bu yemek yapma işini ama sena'yı yemek yaparken izlemek eğlenceli geliyordu. hiç duraksamıyordu.

tezgaha zıplayıp oturduğumda hemen yanıma koyduğu un kavanozunu aldı. o karışımı hazırlamaya devam ederken bana dönüp beni hızlıca süzdü. "orda öylece hiçbir şey yapmadan oturacak mısın? insan bir yardım eder." diye söylendiğinde sırıttım.

"bana krep mi yapacaksın?"

sinirli görünmeye çalışarak kaşlarını çattığında gülümsememek için yanaklarını sıktığını görebiliyordum.

"soruma soruya cevap vermesene."

"evet burada hiçbir şey yapmadan oturacağım. bana krep mi yapacaksın?"

yaptığı karışıma göz kararı tuz ekledikten sonra bana döndü, ellerini tezgaha koydu. yine gülmemek için alt dudağını ağzının içine alıp emdiğinde gözlerim aniden oraya döndü, emdiği için biraz daha pembeleşmişti. bu sefer kendini tutamayıp tebessüm ettiğinde gözlerimi zorlukla gözlerine çevirdim. yakalandığımı hissederek önüme döndüm, bunu yapmamalıydım. uygunsuz oluşundan da öte, o kadar şey anlattıktan sonra kasıtlı olmayarak bile olsa bunu yapmak yakışıksızdı.

"evet, sana krep yapacağım."

boğazımı temizleyerek kendime yaşattığım o garip anı unutmaya çalıştım. "eh saat üç falan, diye söylenmene gerek yokmuş demek ki."

gülme sesi geldiğinde tekrar ona baktım. "sus, vazgeçerim bak. bu sefer tek başıma yerim."

onu umursamadan tezgahtan zıplayıp yere indim, su kaynatmak için su ısıtıcını doldurdum. ardından raflarda gözlerimi gezdirdim, tavaya bir kepçe krep karışımını döküp beni izlemeye başladı. "bitki çayları falan arıyorsan, bitti."

dudağımın yanını hayalkırıklığıyla kıvırıp aramayı bıraktım, krep yanmasın diye ters düz ederken konuştu.

"dolapta meyve suyu var, içmek ister misin?"

kafamı sallarken dolaba yönelip meyve suyunu çıkardım. ardından iki tabak ve iki bardak.

"burada mı yiyelim?" diye sordum.

"nerede yemek istersen orada yeriz, fark etmez."

evin içi beyaz olmasına rağmen beni bunaltmıştı, az önce bakıp durduğu balkon aklıma geldi. sena, pişen krepleri tabaklardan birine doldurduğunda onları alıp balkona doğru ilerledim. arkamdan seslenişini duydum.

other lives |gxg|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin