20 Eylül 2016
ABD/Colorado
13.05
“SETH!” diye bağırarak uyandığımda etrafa bakındım. Danny, yatağın kenarına oturup yanağıma dokundu. Geriye kaçıp elinden kurtuldum. “Seth nerede?” başını öne eğince hızla yataktan çıktım ve odadan da çıkıp koşarak salona girdim. Herkes üzgün bir şekilde sessizce oturuyordu. “SETH NEREDE?” diye bağırdığımda hepsi korkuyla dönüp bana baktı. Danny, arkamdan gelip kolumdan tuttu ve beni salondan çıkardı.
“Seth’in kayıp olduğunu biliyorsun!” dedi ve beni merdivenlerden çekiştirerek çıkardı. Seth’in odasına sokup beni yatağa geri yatırdı. Örtüyü de çeneme kadar çekip “Bu yataktan bir daha çıkmayacaksın!” dedi.
Tam uzaklaşırken bileğinden tuttum. “Kendimi iyi hissetmiyorum! Burada yatamam. Elim kolum bağlı duramam. Anlamıyor musun?”
Bileğini çekip elimden kurtardı ve eğilip alnımdan öptü. “Üzgünüm. Birazdan sana uyumanı sağlayacak iğne vuracaklar zaten. O zamana kadar yataktan çıkma yeter.” Gözlerimi kısarak onu başımla onayladım. O da arkasından kapıyı kapatarak odadan çıktı. Ama beni uyutmalarını istemediğim için hızla yataktan çıkıp dolaba yaklaştım. İçinden bir pantolon ve Seth’in bluzlarından çıkarıp giyindim ve saçlarımı da dolayıp tokayla tutturdum. Botlarımı da ayağıma geçirdikten sonra sessizce kapıyı açıp etrafa bakındım kimse yoktu. Yavaş adımlarla merdivenden inip salona doğru baktım. Kapısı aralıktı. Bu yüzden koşarak bahçeye çıktım. Dolanan askerlerin dikkatini çekmemek için yavaş adımlarla kapıya doğru yürüdüm ve iki asker anında karşımda dikildi.
“Kapıyı açın. Gitmem gereken bir yer var!”
“Üzgünüm, ama komutanın kesin emri var. Size bu kapıyı açamam!” gözlerimi yavaşça adamın üstünde gezdirmeye başladım. Silahını hızlı bir şekilde almayı başarırsam çıkmam kolay olacaktı. Tabi bu sadece olasılıktı. Gülümseyerek tekrar adamın gözlerine baktım ve hızlı bir hareketle silahı alıp adamın göğsüne bastırdım.
“Aç kapıyı!”
Adam bu blöfümü… tabii ki de yemedi. Silahı elimden hızla kapıp şarjörünü çıkarıp bana gösterdi. Hepsi boştu. Gözlerimi devirip adamın yanından hızla uzaklaştım. Ama konağa girmedim. Konağın arkasına dolanıp ağaçlık alana doğru yürüdüm ve çimenlere bağdaş kurarak oturdum. Parmağımdaki yüzüğü incelemeye başladım. Bana ilk evlenme teklifi ettiği anı hayal ettim. ‘Evlen benimle’ ikinci ise daha da güzeldi. Ama unutamadığım tek anı ise onunla ilkimi yaşadığım andı. Hem nazikti, hem de sert! İkisi bir arada olması imkânsızdı. Ama o bu zıt kavramları bir arada yaşatabilen tek kişiydi. ‘kesinlikle’ birden olduğum yerde sallanarak ağlamaya başladım. Çimdeki tüm organlar ağzımdan çıkacakmış gibi gırtlağımda bir baskı hissediyordum. Ama ne çıkıyordu bir şey, nede o baskı yok oluyordu. Elimi boğazıma sardım. Deliler gibi sallanarak ağlamaya devam ettim. Ama bu yetmiyordu! Ellerimi yumruk yapıp kafamı geriye attım ve var gücümle haykırmaya başladım. Kaç dakika o şekilde bağırdım bilmiyordum. Etrafım kalabalıklaşınca herkesin duymasına yetecek kadar bağırdığımı anladığımda ise beni yine uyuşturmasınlar diye “DOKUNMAYIN BANA!” diye bağırdım.
Dom, yavaş adımlarla yanıma yaklaşıp önümde çöktü ve oturdu. Gözüme o sırada belindeki silah çarptı. Hızla silahı alıp şakak kemiğime yasladım. Hepsi korkuyla geriye kaçarken Dom sakin kalmaya çalıştı. “Derin, sakın bir delilik yapma! Seth’ten bir ipucu buldum. Duydun mu? Hem de işimize yarayacak bir ipucu!”
“Nasıl bir ipucu?” diye sordum umutla. Güzel bir şeyler duymayı o kadar çok istiyordum ki ve buna o kadar çok ihtiyacım vardı ki!
“Telefon sinyalinden nerelere gittiğini tespit ettik. Şimdi oraya birilerini yollayacağım. Sende gitmek ister misin? Ama önce o elindekini bana vermen gerekiyor.”
“Bana yalan söylüyorsan-”
“Hayır!” dedi Dom yumuşak ses tonuyla. “Yalan söylemiyorum.” Umut dolu gözlerle Dom’a uzun süre baktım ve bana gülümseyince silahı şakak kemiğimden indirip ona uzattım. “Danny, onu tutun!” diye bağırınca yalan söylediğini anladım. Beni kandırmıştı! Tam ağzımı açıp Dom’a bağıracaktım ki ön bahçede bir gürültü koptu. Hep birlikte koşarak ön tarafa geçtiğimizde Seth, askerlerin sorularını es geçip konağa doğru girdi. Olduğum yerde donup kaldım. Çünkü bu da bir rüyaydı. Yanımdaki herkes koşarak Seth’in peşinden konağa girince bende donuk hareketlerle yavaşça yürüyerek konağa doğru yürüdüm. Ama her adım da sanki yol bana daha da uzun geliyordu.
Salona girdiğimde curcuna olmuş, herkes Seth’e sarılıyordu. Seth’e! Seth’ime! Yaşıyordu. Ya da ben ciddi anlamda çok sık rüyalar görmeye başlamıştım. Uyuşuk vücudumla birkaç adım daha attım ve o sırada Seth’in gözleri anında beni buldu. Yüzü yara içindeydi. Üstündeki kıyafetlerde kan içindeydi. Ama karşımda duruyordu ve bana, gözlerimin ta içine bakıyordu. Herkes Seth’i bırakıp ikimize odaklandı. Bir adım daha attım.
“Seth? Gerçekten sen misin?” diye sorarken yine yaşlara boğulmuştum ki Seth hızla yanıma gelip kollarını sıkıca bana doladı. Aman Allah’ım gerçekti. Kollarımı sımsıkı boynuna doladım. “Aman Allah’ım!” dedim berbat sesimle. Çenemi tutup beni özlemle öpmeye başladı. Öperken yanağımdan süzülen yaşları da siliyordu. Ama yaşlar o kadar hızlı akıyordu ki o bile yetişemiyordu. Bu yüzden geri çekilip gözlerime baktı.
“Özür dilerim, sevgilim! Beni affet!”
Başımı iki yana sallayıp ayakucunda yükseldim ve art arda dudaklarından öpmeye başladım. “Seni özledim!” diye fısıldadım dudaklarına. Hala şoktaydım. “Buda bir rüyaysa uyanmak istemiyorum, Seth! Lütfen! Beni bırakma!”
“Buradayım!” diye fısıldadı o da.
Dom, öksürüp yanımızda dikilince Seth, bakışlarını ona çevirdi. “Üzgünüm, bu anınızdan sizi kesinlikle koparmak falan istemezdim. Ama Seth, neler olduğunu anlatmak zorundasın. Kaç gündür o lanet yerde gecemizi gündüzümüze kattık ve seni aradık. Hem de bu deli kızla birlikte. İnan bana işimizi hiç kolaylaştırmadı.”
“Tamam. Anlatacağım!” dedi ve beni kucağına alıp koltuğa oturdu. Ama hala beni sımsıkı sarıyordu. Gözlerini Alanza’ya çevirdi. “İyi olduğuna sevindim.” Dedi Seth gözlerini kısarak. “Sağ çıkabileceğini sanmıyordum.”
“Bende şaşkınım. Ama buradayım işte! Üstelik senin için delirmek üzereydim. Öldün sandım!”
Seth kıza daha da dikkatli baktı. Sanki bu sefer kızın dediğine inanmıyormuş gibiydi. Ama sonra birden kendini toparladı ve Dom’a döndü. “Patlama olduğunda aklımda olan tek şey Derin’in yanına gitmekti. Bu yüzden koşmaya başladım. Ama Derin, kanlar içinde yatıyordu. Bilinci kapalıydı. Onu kucağıma alıp tam güvenli bir yere taşıyacakken kafamın arkasından aldığım darbe ile bayıldım. Uyandığımda bir depodaydım. Karşımda iki tane adam vardı. Niyetleri Co’nun intikamını almaktı. Ama beni fazlasıyla hafife aldılar. İlk gün ayıldığımı onlara belli etmedim ve bazı konuşmalarına şahit oldum.” Derken gözlerini Alanza’ya çevirdi. “Elbertina diye bir kadından bahsediyorlardı. Bunu yaptıran o kadınmış ve sanırım Co ile ciddi ilişkileri varmış. Yani bir nevi Co’nun varisi!”
“Öyle birini tanıyor musun, Alanza?” diye sordu Dom. Ama Alanza başını hızla iki yana salladı. Gözlerimi Seth’in gözlerine çevirdim. Hala ona kısık gözlerle bakıyordu. “Devam et!”
“Salaklar sonra neden uyanmadığımı düşününce bir kova su getirdiler. Yine onlara baygın numarası yapardım. Ama azıcıkta olsa beyinleri varmış. Numara yaptığımı anladıkları an beni Derin ile tehdit ettiler. Nasıl olmuş…” gözlerini yine Alanza’ya çevirdi. “Bilmiyorum, ama Derin’in tüm hayatını ezbere biliyorlardı. Sonra onlara çıkıştım.”
“Bu çıkışmak ne gibi bir şey?” diye sordu Danny mutlu gözlerle. O da en az benim kadar üzülenlerdendi. “Dur tahmin edeyim. Ağıza alınmayacak küfürler!”
Seth’in dudaklarının bir kenarı yukarıya kıvrıldı ve Danny’yle bir süre bakıştılar. Sanki bakışlarıyla konuşuyor gibiydiler. Ama sonra Seth devam etmeye başladı. “Neyse oralar biraz seviyesizceydi. Dördüncü günü ellerimi çözmeyi bir şekilde başardım ve o iki kişiyi öldürdüm. Diğer üç kişiyi de sırf geride kalmasın diye öldürdüm ve işte şimdi buradayım.” Gözlerini gözlerime sabitledi. “Tek korkum sizin başaramamış olmanızdı.” Gözlerini kısıp Dom’a döndü. “Mark? Mark nerede?”
“Brithany ona ilaç veriyor. Derin zaten başımızda büyük bir dertti. Birde onunla uğraşamazdık. Bu yüzden onu uyutuyorduk.”
Kaşlarımı kaldırarak “Başınıza dert mi? En son hatırladığım Sam’in bana silah doğrulttuğuydu!” Seth anında öfkeli bakışlarını Sam’e çevirince hızla ekledim. “Öyle değil! İçinde uyutucu iğne olan silahtı.”
“Nedenini unutuyorsun!” dedi Sam aksi ses tonuyla. “Hatırlarsan sinir krizine girmiş ve ormandaki bütün hayvanları başımıza toplamıştın!”
“Hem herkesin sinirleri gergindi.” Dedi Robert. “Hem de onu uyutmasak hastalanacaktı, adamım! Bunu yapmamız şarttı yani.”
“Çok fena şarttı.” Dedi Tess korkuyla. “Dom’un silahı ile kendisini vuracak kadar delirmiş durumdaydı!” gözlerimi devirip Seth’in kucağından kalktım.
“Ben delirmemiştim, tamam mı?” diye bağırdım bütün öfkemle. “Herkes iyi olmamı bekliyordu. Kötü olmam anormal gibiydi.” Gergince parmaklarımı saçımın arasından geçirip tokayı çıkardım. “Üstelik herkes pes etmişti! HERKES! Herkesin suratında aynı ifade vardı. ‘SETH ÖLDÜ!’ buda benim sinirimi bozdu. Beni delirten şey sizin tavırlarınızdı! Pes ettiğiniz anda koptu fırtına! Sizin o surat ifadenize inandım. ÖLDÜ sandım! Sizin yüzünüzden rüyamda onu ölü gördüm! Krize girmem de…” nefes alıp gözlerimi yumdum. “…ondandı. O silah meselesine gelirsek beni yine uyutacaktınız! Benim uyutulmaya değil! Seth’i bulmaya ihtiyacım vardı!” öfkeyle Dom’a döndüm. “Sen beni kandırdın! Bana yalan söyledin! İhtiyacım olan tek şeyi elime verip sonra çekip aldın! O anda ne kadar yıkıldığımı fark etmedin bile! Orada kıyameti koparmam an meselesiydi ve Seth geldi. Söyle bana sana daha nasıl güveneceğim ben?”
“O yalanı söylemesem çekip kendini vuracaktın!” dedi Dom. “Bu yalanı söylemeye mecburdum. Üzgünüm.”
“HEY!” diye araya girdi Seth. “Hepinize yaşattıklarımdan dolayı üzgünüm ve hepinizin yaşadıklarını gözlerinden anlayabiliyorum. Ama şimdi buradayım ve sadece buna odaklanın. Şu ortamdaki gerilim beni de bunaltıyor. O yüzden herkes sakin olsun ve lütfen, bu olayda kapatılsın.”
Seth’in cümleleriyle bir herkes sessizliğe bürünmüştü. Ama ben hala Seth’in burada olduğuna inanmakta güçlük çekiyordum. Yanına yaklaşıp ona yine sımsıkı sarıldım. Geri çekilirken elini tuttum ve birlikte yatak odamıza çıktık. Onu yatağın ucuna oturana kadar ittirdim. Oturunca ise yüzündeki yaraları incelemeye başladım.
“Sen burada bekle! Şu yaralarını halletmesi için doktoru çağıracağım.” Tam uzaklaşıyordum ki bileğimden tutup beni kendisine çekti ve dengemi kaybettiğim için kucağına düştüm. Tek kelime etmeden üstümdeki bluzu –Seth’in bluzu- yukarıya sıyırıp karnımdaki sargıya baktı. “Seth, ben iyiyim.” Kaşlarını çatıp kendisiyle bir beni de ayağa kaldırdı ve sırtıma da bakınca küfür savurdu. “Ne? Ne olmuş?”
“Brithany sırtına baktı mı?”
“Bilmiyorum.” Bluzu aşağıya çekiştirip Seth’e döndüm. “Seth, gerçekten ben iyiyim.” Sağ elimi tutup avucumu upuzun öptü. Yüzüğü görünce de gülümsedi. “Seth! Bir daha sakın kayıplara karışma!”
Beni kucağına alıp yatağa yatırdı ve öpmeye başladı. Bir dirseğiyle yataktan destek alırken bir eli göğsümdeydi. İçimde büyüyen mutlulukla ve rahatlıkla kollarımı ona sımsıkı doladım. Ama onu öpmek bu durum için yetmiyordu. O yüzden altından kurtulup üstüne geçtim ve yüzünü iki elimin arasına alıp öyle öpmeye devam ettim. Sanki dudaklarında yıllarca yaşadığım açlığı giderir gibi öpüyordum. Bu bile beni doyuramıyordu. Tam çenesinden aşağıya kaydırmıştım ki dudaklarımı birden geri çekilip Seth’e baktım.
“Eyvah!”
Gözlerini kısıp korkuyla “Ne eyvah?” diye sordu. Üstünden kalkıp banyoya girdim. Ama kirliliktekilerin hepsi gitmişti. Seth’te korkuyla yanıma gelip benimle etrafa bakındı. “Derin ne oldu?”
“İkimizin de telefonu günlerdir tamamen kapalı. Annenler kaç kere aramıştır, düşünebiliyor musun? Kesin kafayı yemişlerdir!”
Seth, gözlerini açıp “Annem kafayı yemiştir.” Dedi ve elimden tutup beni banyodan, sonra da yatak odasından çıkardı ve birlikte salona geçtik. Salona pat diye koşarak daldığımız için herkes korkuyla aynı anda ayağa fırladı. Ama umursamadık. Telefonun yanına geldiğimizde Seth ahizeyi kaldırıp bana uzattı. “Annem sana bağırıp çağırmaz. O yüzden konuşmayı sen yapacaksın.”
“NE? Ne diyeceğim ki?”
Seth, numarayı tuşlarken “Bulursun bir şeyler!” dedi. Gözlerimi devirip ayağına yavaşça tekme attım ve gülümseyerek uzanıp yanağımdan öptü. “Sana güveniyorum, sevgilim!” kafamı iki yana sallayıp onu göğsünden ittirdim. Bu işi bana bıraktığı için şuanda ona kızgındım. Yani çok azcık kızgındım. Tamam, tamam! Hiç kızgın değildim. Bu yüzden itiklediğim gibi onu kendime geri çekip öpmeye başladım.
“Efendim?” diye açılınca telefon Seth’in dudaklarını bırakmak zorunda kaldım.
“Merhaba, Ashley! Benim Derin.”
Upuzun bir sevinç çığlığı işitince ahizeyi hafif kulağımdan uzaklaştırdım. “Olivia’ya çatışmaya gittiğinizi söyleyip telefonları kapatmışsınız. Kaç gündür aklım çıktı. Başınıza bir şey geldi sandım. Ödüm koptu.”
“Çok üzgünüm, Ashley! Sana iki gün önce haber verecektim. Ama apar topar bir yere gitmem gerekti. Seth’te o sırada…” derin bir nefes aldım. “…görevdeydi. Seni merakta bıraktığımız için özür dilerim. Bunun ne kadar berbat bir şey olduğunu emin ol ki biliyorum.”
“Seth nasıl? İyi mi? Geceleri onunla ilgili kâbuslar görüp durdum. Ne olur iyi olduğunu söyle!”
Vay canına! Annelik böyle bir şey olmalıydı. Malum olmuş olmalıydı kadına. “Seth çok iyi!” gözlerimi Seth’in gözlerine çevirdim ve gözlerini bir kez kırptı. “Şuan yanıma geldi. Veriyorum!” ahizeyi uzatmadan önce dudaklarını küçük bir öpücük kondurdum. Şuanda yanımda olması inanılmaz derecede beni mutlu ediyordu. Bana gelmenin yollarını bulmuştu ve bana gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benimle Düelloya Var Mısın? (Komando Serisi -III-)
RomanceGözlerimi açtığımda Goldan Gate köprüsünden mavi manzarayı izliyordum. Kaşlarımı çatıp etrafa bakındım. Bir tane bile araba yoktu. hatta insanlar bile yoktu. Seth hariç! Ellerini ceplerine sokmuş gülümseyerek beni seyrediyordu. Koşarak boynuna atlad...